22 Kasım 2024 Cuma
İstanbul
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Hiç temizlenmeyen akıl filtresinin başımıza getirdikleri

Latif Bolat

Latif Bolat

Gazete Yazarı

A+ A-

Gürcistan’ın güzeller güzeli başşehri Tiflis’in bir hediyesi oldu bize bu. Yani, doktorların “alerjik astım” dedikleri kuru öksürük. Tam tamına dört sene önce, bir temmuz ayındaydık. Kafkas dağlarının ortasındaki Tiflis’in bu kadar sıcak olabileceği aklımıza bile gelmemişti. Ucuz olsun diye seçtiğimiz otelin, Tiflis’in en işlek caddesi üzerinde olacağını nereden bilebilirdik ki? Otellerde klima çalıştırmamak prensibimize, buradaki gürültüden dolayı bir istisna yapalım demiştik. Keşke demeseymişiz. Satın alındığı ilk günden bu yana filtresi temizlenmemiş o klima altında geçirdiğimiz bir geceden bu yana, bu “alerjik astım”, bizim mütemmim cüzümüz, yani ayrılmaz parçamız oldu gitti. Neyse, sağlık olsun diyelim, Türkçemizin en güzel deyimi ile.

Bu “filtre” konusu, insan hayatının tam ortasında olmasına rağmen üzerinde fazla düşünmediğimiz bir olgu. Hayatımızın her noktasında, aslında bir tür filtre ile yaşayıp gitmekteyiz. Arabanız mı var, mesela? En azından motorunda bir yağ filtresi, bir yakıt filtresi, bir polen filtresi, bir de hava filtresi olacaktır. Ve bunları zamanında değiştirmezseniz veya temizletmezseniz, günün birinde yolda kalmanız işten bile değildir. Arabanın motoru bile yanar mazallah!

Hele de bizim gibi Akdeniz kıyısında yaşayanlar için, her yaz başında, klimanızın filtresini değiştirme ya da en azından temizletme zorunluğunuz vardır. Yoksa bu enerji kıtlığında ve pahalılığında, kirli filtre hem akciğerinizi hem de kesenizi yakar geçer, alimallah.

ÇAYINIZI ÇÖRLÜ-ÇÖPLÜ MÜ İÇERSİNİZ?

Ya da en basitinden, bir filtrenin gereğini, ocaktaki çaydanlığınızdan anlamanız da mümkündür. Eğer çaydanlığınızın demlik kısmında bir filtreniz yoksa, o güzelim demli çayı, çör-çöpü ile beraber içmek ya da daha doğrusu yemek zorunda kalırsınız. Yani demliğin de mutlaka bir filtresi olmalı.

Günlük hayatımızın her alanında gerekli olan filtreleri saymak değil buradaki amacımız. Filtre gerekliliğini, herkes çok açık şekilde biliyor. Ve ürettikleri tüm ilgili alet edavata da, birer filtre koyuyor imalatçıları zaten. Bu yazıyı filtrelerle açışımızın amacı, belki de hayatımızı kökten etkileyen en önemli filtreden bahsedebilmek. Bu ise, dünyada ve memlekette olup bitenlere sağlıkla bakabileceğimiz, adam gibi bir filtre konusu ile mümkün olacak elbette. Ne alaka dediğinizi duyar gibiyim. Ne filtresi, nerden çıktı şimdi bu filtre davası diyorsunuz. Gelin çok kısa şekilde anlatmaya çalışalım, “hayatın filtresi” konusunu.

‘DOĞRULAR’ İÇİNDE ‘EN’ DOĞRUSUNU ANLAMAK!

Dünya eskisi gibi değil kesinlikle. Artık yedi düvelde, altı kıtada, dört köşede olup bitenleri, duymak istemesek bile, beynimize yazıyor her türlü medya. Hele de sosyal denilen belalı medya. Sabahın ilk saatlerinden başlayarak, gecenin son dakikasına kadar, bir bilgi saldırısı altındayız. Siz, telefonunuzu açıp sosyal denilen medya ile hiçbir ilişki kurmamış olsanız bile, karşınızda oturan arkadaşınız gümbür gümbür size anlatmakta duyduklarını ve okuduklarını. Yani habersiz kalmak, olan biteni duymamış olmak artık mümkün değil. Ve bunları duyunca, şöyle ya da böyle etkilenmemek de mümkün değil.

İşte tam bu noktada, açılışta bahsettiğimiz “filtre” belki de hayatımızın en önemli aracı olarak bu fotoğrafın ortasında oturuyor. Eğer fikir hayatınız için adam gibi bir filtre geliştirmeye çalışmamışsanız ve esen her meltemden bile etkilenip, bir tarafa zihinsel olarak savrulmak durumunda kalıyorsanız, vay halinize. Aklınız ve fikrinizin karmakarışık olmasının önüne geçemezsiniz. Elinizdeki diplomanın üzerinde yüksek lisans, hatta doktora bile yazsa, fikri olarak kayıplardasınızdır. Çünkü olanı biteni süzgeçten geçirecek sağlam bir filtreniz bulunmamaktadır. Demlediğiniz fikri çayın içinde, çör-çöp dolu olacaktır. Ve elinizdeki fikri bardağın içindeki, nefis bir çay değil, içilemeyecek bir kaynamış siyah sudur artık.

HAYATTAKİ EN HAKİKİ FİLTRE: HAYAT FİLTRESİ

Hayata filtre vurulur mu der gibisiniz! Hayat size en alasından filtre uygularken, neden siz filtresiz yaşayıp gidebilirsiniz ki? Mesela, hayat ve evren, etrafa daha alıcı gözüyle bakıp, hizmetine sunulan fırsatları değerlendirebilenlere daha cömert davranır. Ve etrafımız böyle başarı hikayeleri ile doludur. Hayat ile ilgili filtresi olmayanlar ise, ömürlerini etrafta esen rüzgarın kendilerini götürdüğü  yere giderek tamamlarlar. Neyin doğru, neyin yanlış olduğunu bilebilmenin tek yolu, hayatın anlamına ve işleyişine dair bir filtre geliştirmekle mümkündür. Eğer filtreniz kaliteli ve yetkin ise, sizin için tahlil edilemeyecek ve anlaşılamayacak hiçbir haber veya olay olamaz. Önünüze konulan noktaları, elinizdeki yetkin filtreniz sayesinde birleştirirsiniz ve en kısa bir sürede doğruya ulaşabilirsiniz. Bu kalitede bir filtre elde etmek, ömürlük bir uğraşıdır elbette. Öyle iki kitap okuma ile, ya da iki konferansa gitmekle elde edilemeyecektir. Dünyaya sağlam bir bakış açısı oluşturacaktır bu filtre. Her şeyde bir sebep sonuç ilişkisi arayarak, diyalektiğin bize sağladığı felsefi araçlarla kendimizi teçhizatlandırarak, iyi bir filtreye sahip olabiliriz.

DÜNYA VE TÜRK AYDINLARININ ‘FİLTRE KRİZİ’

Bugün hem dünya, hem de memleketimizin siyaset sahnesinde, bir “filtresizlik” krizi yaşanıyor bizce. Koca koca sözde uzmanlar, büyük unvanlı profesörler, eski komutanlar hemen her gün ya hiç filtre kullanmadan, ya da ellerine tutuşturulan geçersiz ve fonksiyonsuz kirlenmiş fikri filtreler ile, Türkiye siyasetine yön vermek hevesindedirler. Bundan dolayı da, bugün ile ilgili tahlilleri, dünkü çözümlemeleriyle ters düşebilmekte, bir dedikleri bir dediklerini tutmamaktadır. Bu neden böyledir? Çünkü mesela, 1970 modeli bir filtreyi, 2023 modeli bir arabada kullanabilir misiniz?

Özellikle de, hemen hemen tüm dünya ülkelerinin aydınlarında, buna benzer bir “filtre krizi” olduğu açıktır. ABD aydınlarının, geçersiz filtrelerinden dolayı, toptan Biden destekçisi haline gelmeleri bundandır. Bizdeki sözde “solcu” aydınlarımızın hemen hepsinin filtreleri “Erdoğan düşmanlığı” ile tıkanmış ve bir türlü süzme işlemine açılamamaktadır. Filtrelerini tıkamış olan böyle bir düşmanlık sebebi ile de, gittikleri yolun memlekete düşmanlık, Batıya hayranlık ve kısacası, “aydın” sorumluluğuna ihanet olduğunu bir türlü kavrayamamaktadırlar. Buna benzer bir hali, bazı muhafazakar çevrelerdeki Atatürk düşmanlığında da gözlemleyebiliriz. Çünkü filtre problemi, tüm toplumun başının bir belasıdır uzunca bir süredir.

Bize “alerjik astım” veren o kirli klima filtresi, Türk aydınına da, “alerjik siyasi körlük” hastalığı bulaştırmış olmalı herhalde.