Hikmetlerin 21. Yüzyıldaki Görevi 1: Asya’da dayanışmanın İslam dayanağı!
Yunus değil bunu diyen
Kendiliğidir söyleyen,
Mutlak kâfir inanmayan
Evvel ahir zaman benim.
(Yunus Emre)
> İslam’ın doğuş felsefesiyle birlikte gelişen İslam Hikmetleri, halkların en zorlu dönemlerinde, onların manevi dünyalarının zenginliği, ruhsal dayanağı oldu. İnsanlığın tarih boyunca maddi ve manevi ihtiyaçlarından doğan Hikmetler, insanlığın önünü açtı. İnsanın özünü derinden kavrayan bu kutlu söz varlıklarının etkisi, maddi dünyayı değiştirmeyi, geliştirmeyi başardı. İnsan, bozulan dünyayı bu sayede kavradı ve insanlığın evrensel değerleri yolunda onu doğruluğa yöneltti. Savaşların, toplumsal kargaşaların, düşmanlıkların yükseldiği dönemlerde Hikmetler insanlığa kesintisiz çıkış yolları gösterdi.
> Uygarlık tarihinin geçmişten gelen kültürel birikimini de içinde taşıyan bu bilgelikler Anadolu’da, Mezopotamya’da ve bütün Asya’da büyük bir edebiyat ve felsefe hazinesi yarattı. Bu kutsal görevi birbiri ardına yetişen bilgeler, dervişler, mutasavvıflar, şairler üstlendi ve geliştirdi. Batı Asya’nın kültürel coğrafyasında ortaya çıkan manevi önderler insanlığın sıkıntıya düştüğü her yerde öne geçip insanlık için kurtarıcı görev yerine getirdiler. Bu sayede milletlerin bağışıklık sistemi güçlendi.
> Günümüzde ise dünyamız, benzeri görülmeyen topyekûn bir tehditle karşı karşıya. ABD’nin başını çektiği Küreselci Emperyalist Sistem çökerken, Yükselen Asya Uygarlığına karşı, 21. Yüzyılda uydu destekli nükleer çatışmalar dâhil her türlü yok edici saldırıyı göze alabilir. Olaylara tarihsel gelişimi içinde baktığımızda çürüyen kapitalist dünya sisteminin saldırılarının tahammül edilemez boyutlara ulaşabileceğini tahmin edebiliriz.
> Yaklaşmakta olan bu büyük alt üst oluş, kendini en çok da Asya ve Batı Asya coğrafyasında gösterecektir. Buna 3. Dünya savaşı da diyebiliriz. Ancak bu sefer savaş, emperyalistler arası bir bölüşüm savaşı değil, ABD’nin liderliğindeki Küreselci Emperyalist Sistem ile mazlum ve gelişmekte olan ülkeler arasında gerçekleşecektir. İnsanlığı, hatta gezegenimizi tehdit edecek bu emperyalist güce karşı milletleri birbirine yakınlaştıracak, birleştirecek Hikmetlere görev düşmektedir.
> Bugün de İslam kültürünün yetiştirdiği Ahmet Yesevi’nin, Ferideddin Attar’ın, Firdevsî’nin, Şemsi Tebrizi’nin, Ömer Hayyam’ın, Mevlâna Celâlettin’in, Hacı Bektaş’ın, Hâfız-ı Şirâzî’nin, Yunus Emre’nin hikmet birikimine ihtiyaç vardır. Yunus Emre diyor ki: “Gelin tanış olalım, işi kolay kılalım / Sevelim sevilelim, dünya kimseye kalmaz!” Aynı zamanda yeni şairlerin, edebiyatçıların bu ulu yolda ortaya çıkmaları ve görev üstlenmeleri gerekmektedir. Yükselen Asya Türk, Fars, Arap ve diğer bütün Asya milletlerini ortak Hikmetler zemininde yakınlaşmaya, dayanışmaya ve işbirliğine mecbur ediyor. Bu görevin sorumluluğu da bugünün yöneticilerinin ve sanatçılarının boynundadır.
HİKMETLERDE BULUŞAN UYGARLIK
> Toplumların binlerce yıldan beri gelişip yükselerek bugün vardığı etiksel, ahlaksal aşama, insanın dış dünyasından iç dünyasına, maddi varlığından manevi varlığına bağlanan “gidiş gelişli” sonsuz ve gizemli yol boylarında oluştu. Bu derin tarihsel yollar boyunca ortaya çıkan söz hazinesi, insana yeryüzünde kendi varlığını koruma ve sürdürme olanağı sağladı. İşte, “Hikmet” dediğimiz, insanlığın ortaya koyduğu bu söz varlıklarını günümüzde de ihtiyaç duymaktayız. Hikmet kavramını ele alırken “İslam’da Hikmet” vurgusuna odaklanacağız.
> “Hikmet” kavramı Arapçadan Türkçeye İslam’la birlikte bin yıldan fazla bir süre öce geçip yerleşmiş. Bu kavram Türkçede “Bilgelik” sözcüğüyle karşılanmaktadır. Yani Bilgiden Bilmeye ve Bilgeden Bilgeliğe uzana bir kavramlar bütünü. Arapça İlim, İrfan, (Marifet) dizisi de bilgiden kalkınıp tasavvufa uzanan bir çizgi izler. Benzer şekilde “Hikmet” kavramın da ise Hak, Hakim, Hukuk, Hüküm ve Hikmet yolunu izlemek mümkün. Görüldüğü gibi “Hak” kavramının özünü açığa çıkarıp dile getiren “Kelime”den hareketle bir fikrin tam olarak ortaya konmasını sağlayan “Kelam” kavramına ulaşıyor ve oradan da, gereken aşamaları kat ederek Hikmet boyutuna yükseliyoruz. Firdevsi, “Bilgili insan güçlü olur,” sözüyle, bizi hikmetlere yükseltecek merdiveni elimize tutuşturur.
> İslam’ın doğuş felsefesiyle birlikte gelişen İslam Hikmetleri, halkların en zorlu dönemlerinde, onların manevi dünyalarının zenginliği, ruhsal dayanağı oldu. Gerçekte hikmetler insanlığın tarih boyunca maddi ve manevi ihtiyaçlarından doğdu. İnsanın özünü derinden kavrayan bu kutlu söz varlıklarının etkisi, maddi dünyayı değiştirmeyi, geliştirmeyi başardı. Hikmetlerin geleneğinden aldığı güçle insan, bozulan dünyayı bu sayede kavradı ve insanlığın evrensel değerleri yolunda onu doğruluğa, iyiliğe, güzelliğe, alçak gönüllüğe yöneltti.
Sadi Şirazi bin yıl önce başarının, zaferin sırrını veriyor:
“Halkın sevgi ve güvenini kazanırsan, düşmanı gerçekten yenmişsin demektir.”
İSLAMDA HİKMET KAVRAMININ ÖNEMİ
> İslam’ın ortaya çıkışı, büyük bir çöküntünün içinden doğan kutsal bir yükselişe işaret eder. İslam dini kararan bir toplumsal sürecin dayanılmaz olduğu yerde tarihsel bir zorunluluk olarak parladı. Yaydığı ışık binlerce yıl Doğuyu ve Batıyı aydınlattı. İslam, insanlığa bir bilim ve inanç bileşimi sundu. Bir yandan kendinden önceki inançları, pek çok tanrı ve ilahiyat anlayışının zerresini dışarıda bırakmadan aldı ve kendi yüce kavrayışından geçirerek insanlığa yeniden sundu.
> Öncelikle ortak düşmana karşı ortak mücadele verecek olan Müslüman devletlerin yakınlaşması, aralarındaki ikinci, üçüncü dereceden anlaşmazlıkları arka plana iterek dayanışması zorunludur. Bu kutlu işbirliğini sağlama yolunda Hikmetler, milletlerin maddi ve manevi dünyasına ışık tutmak için de gereklidir. İşte zorlu yolda işimizi kolaylaştıracak olan Hikmetlerdir. İslam ve Hikmet, birbirini açımlayan ve birbirini tanımlayan bütünsel kavramlardır. Bunu Yunus Emre’nin bir hikmetiyle dile getirelim:
Gelin tanış olalım
İşi kolay kılalım
Sevelim sevilelim
Dünya kimseye kalmaz.
KURAN: İSLAMIN KALBİ VE BEYNİ
> İslam dininin kalbi ve beyni Kur’andır. Esasında Kur’an bir akıl ve bilgi kuramlar bütünüdür. İslam Kur’an sayesinde kendinden önceki bütün dini metinlerin, risalelerin evrensel öğütlerini, Zebur’u, Tevrat’ı ve İncil’i de kendi bütünlüğü içinde eriterek yepyeni bir düzleme taşıdı ve orada kendi yüce kuramını yarattı.
> Bir bakıma Kur’an, kendinden önceki dağınık inançları, öğütleri, hikmetleri, duaları, kişilerin naklettiği hikâyeleri, söylenceleri, mesajları vb. sunulan bütün dağınık kural ve kavramlarını Tanrı Kelamı düzeyinde kuramsallaştırdı. Ortaya sağlam bir inançsal ve düşünsel yapı kurdu. İçyapısının bilimsel sağlamlığı ve geçmişi bütün ayrıntısıyla yeniden bir inşaya tabi tutması sayesinde İnsanlık hızlı bir sıçrama yaparak Doğu’dan Batı’ya bir bilim ışığı yaydı.
> İslam bu gücü doğrudan Kur’anın bilime verdiği değerde buldu. Isra suresi 81. ayette açıkça belirtiliyor:
“De ki, hak geldi batıl zail oldu. Zaten batıl zail olmaya, mahkûmdur.”
Gelen hak ışığı, batılı yıktı, karanlığını yok eyledi. Hak, yeryüzüne yayılan bilim aydınlığının simgesidir.
HAFTAYA 2. BÖLÜMLE TAMAMLANACAKTIR.