24 Kasım 2024 Pazar
İstanbul
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Hukuk ayıbı -(TAMAMI)

Şahin Mengü

Şahin Mengü

Eski Yazar

A+ A-

Kâtip Çelebi (1609-1657), “Bozuklukların Düzeltilmesinde Tutulacak Yollar” (Düstûru’l-amel li-islahi’l-halel) adlı kitabında reayanın (halkın) hal ve gidişine dair şunları yazar: “İnsansız mülk olmaz, ordusuz halk olmaz, parasız ordu olmaz, halk olmadan para toplanmaz, adalet olmazsa da halk olmaz” (s.22) der.

Kâtip Çelebi, yaşadığı dönemin devlet düzen ve işleyişini eleştirip düzeltme önerileri yaparken yazmış bu cümleyi. 2012 yılına bakarak, 2013 yılına uygulayabiliriz bu cümleyi.

Mülk ve insan

“Mülk” devlet ve saltanat anlamındadır. “Adalet mülkün temelidir” de, adalet devletin temelidir; adaletsiz devlet yıkılır, yok olur anlamındadır. Mülkün yani devletin ve egemenliğin halka değil saltanat ve padişaha ait olduğu bir dönem ile egemenliğin (biçimsel olarak da olsa) halka ait olduğu bir dönemi karşılaştırmak doğru olmayacağı için, sözü, Osmanlı’nın ihtişamını (!) tasvir eden Kâtip Çelebi’ye bırakacağım:

O diyor ki:

[Devlet yapısında meydana gelen bozulma; bütçe açığı ve askerin çokluğu bunalımının çözümü:

Bu sorunun ve çözümünün, bu işin erbabınca bilindiği açıksa da “el elden üstündür” vecizesi, sözün bu yerinde, başkaca açıklamayı gerektirmez.

Devlet yapısında meydana gelen bozulmanın çözümü için birçok yol vardır. Bunların kimi hâlâ mümkün, kimi ilk bakışta olamaz görünümündedir. Birincisi, halkı hakka boyun eğdirecek dirayetli bir kişinin varlığıdır. Biri de; devletin ileri gelenleri, gerçek padişahın, mülkün sahibi olan, Allah olduğunu bilmelidirler. Gerçekte, hazine de, asker da halk da hep onundur. Yeryüzü padişahı onun halifesidir. Bu padişah, O’nun sebepleri yaratışı ile yeryüzünü yönetir. Uyanık bir yeryüzü padişahının huzurunda, nice doğruluk üzere hareket olunursa, bilinmeyeni bilenin (Allah’ın) kulluğunu da öylece yapmak gerekir. Adil ve hakça, tek gönül ve tek görüşle, terslik edenlere meydan vermeyip, devlet işlerinde alınması gerekli tedbirleri almak ve de hemen işe koyulmak gerekmektedir.

Bir diğer çözüm de; ordunun belli başlı tecrübeli kişileri, gerçeklerde birleşip, sayesinde huzur içinde yaşadıkları devletten yana çıkarak, asker gücü ile hıyanet ve fesat erbabının kökünü kazıyıp, geçmişte birçok kere, dine ve devlete yaptıkları hizmetleri yeniden yapmalarıdır. Bir başkası da; devleti yönetenler, doğru olanda birleşmeye gayret ve çaba gösterip, gereksiz harcamaları azaltmak için askeri kullanarak, ordunun kahredici gücü ile dirlik ve düzenliği sağlamalarıdır.

Bu ihtimaller, şu anda, kolay ve sade görünmekle beraber, uygulanması zor olan şeylerdir. Çünkü, devletten yana ve hakka uyan kimse çok az olup, halkın çoğunluğu kendi çıkarları peşindedir. Bu işin halli ancak, dirayetli kişi ile mümkündür.] (S.31-32)

Mümkün değil

Mümkün değil: Çünkü, mümkün olmadığını Kâtip Çelebi, marazları saptarken kendi itiraf ediyor: Devlet, hazine, asker ve halk Allah’ın mülkü; memlekette devletten yana ve hakka uyan kimse çok az, halkın çoğunluğu kendi çıkarları peşinde: Ünlü deyişiyle, memleket mazbut amma velakin insanlar buşt!

Bugün, Kâtip Çelebi’nin eleştiri metnini okuyunca, muhteremin dünya ve devlet işlerinde zır cahil olduğunu anlıyoruz. Osmanlı devletini yönetenler de, yönetimi eleştirip akıl veren siyasetnâme, nasihatnâme yazarları da zır cahil. Aralarında ekonomi, bilim ve bilgi, fen ve teknikten anlayan neredeyse yok.

Devlet çarkını döndürmek için, dini bütün, Allah’ın emirlerini yerine getiren, dirayetli bir yönetici yeterliymiş. Ama o da yok! Neden yok? Buna yanıt aramıyorlar.

Allah ve din, bireysel ahlak ve dürüstlük için (belki) gerekli, Allah ve din ile (için) yönetilen devlet batar. Bilmiyorlar.

Cumhuriyet, ayakları havada duran masaya benzeyen devlet düzenini tersine çevirip masayı ayakları üzerine oturttu ama AKP iktidarı masayı eski haline getirmek peşinde.

Osmanlı devleti, başkalarının ülkelerini fethederek, başkalarının üretimine ve birikimine el koyarak yaşıyordu. Günümüzde AKP Hükümeti, Cumhuriyet’in birikim ve ürürlerini satarak iktidarını sürdürmeye çalışıyor.

İşin aslı ne?

Kâtip Çelebi’nin yaşadığı dönemde neredeyse Avrupa’nın bütün ülkelerinde büyük üniversiteler açılmıştı. Bu üniversitelerde bilim adamları yetişiyor ve bilimsel keşifler yapıyorlar ve teknik gelişiyordu.

Osmanlı öğretim sisteminin yapısını oluşturan medreseleri Avrupa okulları ve üniversiteleri ile karşılaştırmak mümkün değildi. Medreselerde cahil din adamı ve rüşvetçi kadılar yetişiyordu. Pozitif bilimler medreselerin müfredatından kapı dışarı edilmişti. Mezunlarının ekonomi, matematik, cebir ve geometri, fizik ve kimya bilmemeleri bir yana, tarih ve coğrafya bile bilmiyorlardı. Üstelik medrese öğrenimi görmemiş kişilere ilmi rütbeler veriliyor. Yeni doğmuş çocuklara müderrislik unvanı bağışlandığı için dünyada eşi benzeri olmayan, beşik kertmesi evlilikler gibi, “beşik ulemaları” türemişti.

Günümüzde AKP iktidarı ecdadının peşinden giderek medreseleri ihya etmenin fırsatını kolluyor. Laik liseleri imam-hatiplere çevirerek orta dereceli medreseleri kurdu zaten. İmam hatip mezunları da Osmanlı’nın beşik kertmesi ulemalarına dönüştürüldü. Neredeyse bütün bakanlıkların kadrolarına imam-hatip mezunları atanıyor. İçişleri Bakanlığı ile emniyet ve güvenlik, silme imam-hatiplilere teslim edildi. Yani Kâtip Çelebi’nin tavsiyelerini yerine getiriyor. Muhterem, “Bu işin halli ancak, dirayetli kişi ile mümkündür” diyordu. Beklediği Osmanlı dirayetli adam, başbakanlık koltuğunda oturuyor. Ancak, Osmanlı’nın her dirayetlisi devletin bir yanını yıkmıştı. Unutulmamalı!