Hükümet boşluk bırakıyor
9 günde 38 ilde 180 yerde yangın çıkmışsa bunun tesadüfle, ihmalle veya küresel ısınma ile istatistiksel olarak açıklanma şansı yoktur. Asimetrik savaş denilen bir saldırı ile karşı karşıyayız. Bu tür olaylar, Türkiye’nin son yıllarda uluslararası sistemin egemenleri açısından “oyunbozanlık” olarak görülen yönelimleri ve yeniden hizaya getirilmesi için yapılanları bilen biri için hiç de şaşırtıcı değil. İzmir HDP il binası saldırısı da, orman yangınlarının ardından başlatılan bozguncu faaliyet de, bundan sonra geleceği gün gibi gözüken Suriyelilere yönelik kışkırtmalar da aynı sürecin gerekliliklerine oturuyor: Türkiye’yi istikrarsızlaştırma, yönetim krizi çıkarma ve erken seçimi zorlama. Bu tür olaylarda saldırılar ve sonrasındaki olaylar üç aşamalı olarak hayata geçiriliyor. Önce infiale neden olacak bir olay oluyor, ardından kitle iletişim ağı devreye giriyor ve olayın kitle psikolojisinin hızla güdümlenmesi için kullanılmasına şahit oluyoruz. Üçüncü adımda yeniden sahadaki elemanlar güdümlenmiş kitleleri fiili bir eylem gücüne dönüştürmek üzere devreye giriyorlar.
Karşılaştığımız şey asimetrik bir savaş ise karşı koymanın da bu durumun doğasına uygun olması gerekir. Şunun iyi anlaşılması gerekiyor: Bu saldırılarla varılmak istenen hedefin başarısı iletişim alanında kazanılacak üstünlüğe bağlıdır. Bozgunculuk yurttaşların kendiliğinden sahip oldukları bir ruh hali değildir, imal edilmesi gerekir. Ancak hükümetin saldırıları karşılama tarzı, dezenformasyon ve bozgunculuğun saldırının en önemli ikinci adımı olduğunu anlamamış olduğunu gösteriyor. Son orman yangınları olayında hükümet, saldırıların öngörülmesi, önleyici tedbirlerin yeterliliği, saldırı sonrası kitle iletişiminin yönetilmesi ve sahadaki provokatörlerin bertaraf edilmesi noktalarında yeterince hazırlıklı görünmedi.
Bu tehditle başa çıkabilmek için insanların zihinlerinde boşluk bırakmamak gerekiyor. Aksi halde o boşluklar dezenformasyonla dolduruluyor. Bu tür bilgiler bir kez katılaşıp inanca dönüştüğünde, insanların bir kısmı gerçeklere gözlerini kapamaya başlıyorlar. Her bir olayda işlerin bu düzeye gelmesine engel olmak, bilgi ve iletişim konusunda boşluk doldurucu bir organizasyon inşa etmek hükümetin acil görevleri arasında. Kamuoyu günlerdir THK’nın elindeki uçakların neden kullanılmadığı, ordunun neden yangın bölgelerinde görevlendirilmediği, neden her yere uçak ve helikopter gönderilmediği gibi sorularla meşgul oluyor. İnsanlar şuradan buradan gelen bilgi kırıntılarıyla, birbirini yanlışlayan verilerle kanaat oluşturuyor. Anlayan anlamayan herkes ahkâm kesmeye başladı. Günler sonra Cumhurbaşkanı TV’ye çıktı ve yukarıdaki soruların bazılarına doyurucu olmayan cevaplar verdi.
Hükümetin yapması gereken şey, daha ilk günden merkezi bir bilgilendirme örgütlenmesi kurmaktı. Bozguncu faaliyetle Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı’nın tivit atmasıyla vb. değil anlık bilgilendirme yaparak üstesinden gelinebilir. Bir kriz merkezi kurularak yangınların hangi bölgelerde olduğunu, mücadelenin safahatına ilişkin verileri, seferber edilen insanların sayılarını, uçak ve helikopterlerin görev yerlerini anlık olarak izlemeyi mümkün kılan, vatandaşların internetten izleyebilecekleri bir merkez oluşturulmalıydı. Bakan Pakdemirli, düzenli olarak bir yanına Orman Genel Müdürü’nü bir yanına bilim insanlarını alarak geniş basın toplantıları yapmalıydı. Uçak ve helikopterlerin hangi önceliklerle ve hangi teknik gerekliliklerle görev yeri saptadıkları kamuoyuna birincil ağızdan iletilmeliydi. Buraya hiç uçak gelmedi diyerek kendi felaketini bütün felaketin merkezine koyanlar, kamuoyunu ihmal ve gizli hesapların varlığına ikna etmekte katkı yaptılar. Bunlara cevap verilmeliydi. Kimsenin doğru bilgiyi sağdan soldan aramasına gerek bırakmaksızın, doğru bilgi bakanlık tarafından topluma iletilmeliydi. Bu şekilde davranmanın önemini önümüzdeki süreçte başka kışkırtmalarda da göreceğiz. Yeşil vatanı savunma mücadelesine katılan bütün kahramanlarımıza minnet borçluyuz. Canları pahasına mücadele ettiler, ediyorlar. Bu vesileyle şehitlerimize rahmet diliyorum.