23 Kasım 2024 Cumartesi
İstanbul 18°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Hükümet, Dışişleri ve yandaş basın; kına yakın!

Soner Polat

Soner Polat

Eski Yazar

A+ A-

Batı emperyalizmi Suriye’de hedeflerini ele geçiremedi! Suriye’de Avrasya’nın elindeki en büyük koz uluslararası meşruiyet oldu. Batı ve İsrail’in Suriye’deki en büyük dezavantajı ise uluslararası meşruiyet dışına çıkmalarıdır. Batı ve İsrail’in bu ülkeye müdahalesinde hukukun kırıntısı bile yoktu. Bu durum genel olarak Rusya ve Suriye için olumlu bir hava yaratırken, Batı ve İsrail aleyhinde bir kamuoyu oluşturdu.

BATI’YI FRENLEYEN NEYDİ?

Uluslararası meşruiyet sorunu Batı ülkelerini frenlerken, Suriye’nin direnişine tüm olumsuz koşullara karşın moral ve güven aşılıyordu. Neticede Birleşmiş Milletler (BM) topluluğunun meşru bir üyesi olan Suriye devleti ülkesinin toprak bütünlüğünü sağlamak için savaşıyordu. Batı tezviratı ancak siyasi bir çerçevede değerlendirilebilirdi.

İşte Batı’nın kimyasal silah pususu kurmasının tek nedeni budur. Batı, kendi aleyhinde oluşan uluslararası atmosferi değiştirmek için insanların kalbine dokunacak büyük bir yalan bulmak zorundaydı. Daha önce bu tür tezgâhlarda oldukça deneyimli olan Batı, bu maksatla örtülü olarak “Beyaz Miğferliler (White Helmets)” adlı ihanet örgütünü devreye soktu. Sinir gazını Batı atacak, suç Suriye’nin üzerine yıkılacaktı! ABD ve Fransa adına örgütle bağlantıları İngiltere kurdu. Nitekim Rus Savunma Bakanlığı Basın Sözcüsü Konaşenkov, “provokasyonun arkasında İngiltere’nin olduğuna dair kanıtlara ulaştıklarını” ifade etti. Bir taşla en az iki kuşun vurulması hedefleniyordu. Hem Suriye üzerinde olumlu düşünceler değişecek hem de uluslararası meşruiyet açısından bir mevzi kazanılacaktı. Konu sürekli gündemde tutularak kamuoyu baskı altına alınacak ve böylece sürekli askeri müdahalelerin önü açılacaktı.

MÜNBİÇ VE FIRAT DOĞUSU NE OLACAK?

Bu koşullar altında Suriye’den sonra bölgedeki gelişmelerden en fazla etkilenecek ülke Türkiye olacaktı. Çünkü bir PKK devletçiği kurmak için harekete geçen Batı emperyalizmi Türkiye’nin toprak bütünlüğünü tehdit ediyordu. Türkiye Batı’nın toplu bir askeri müdahalesini engelleyecek siyasi, diplomatik ve askeri girişimlerde bulunmak zorundaydı. Kaldı ki başarılı El Bab, İdlib ve Afrin harekâtlarından sonra Menbiç ve Fırat’ın doğusundaki sorunların çözülmesi gerekiyordu. Bunun için de uluslararası ortam şekillendirilmeliydi.

CEHENNEMİN KALDIRIM TAŞLARI

Ama beklenmeyen bir gelişme oldu. Türkiye, “Söz dışında somut adımlar gerekir!” diyerek Batı’nın askeri müdahalesi için adeta davetiye çıkardı. ABD, İngiltere ve Fransa’dan oluşan ortak Haçlı Hava Gücü, özel olarak seçilen Miraç Kandili gecesinde füzelerle Müslüman Suriye’yi uluslararası hukuku yok sayarak vurdu. Tek dişi kalmış canavarın attığı 103 füzenin 71’i, demode sayılabilecek sistemlerle havada vuruldu. Müslümanlığın en kutsal gecesini lekeleyen bu menfur saldırıda Türk Dışişleri tarihi (!) bir açıklama yaparak Haçlı’ya destek verdi: “Operasyonu memnuniyetle karşılıyoruz. Operasyon tüm insanlığın vicdanına tercüman olmuştur!”

Müslüman bir Türk vatandaşı olarak derin bir üzüntü ve utanç içerisindeyim! Haçlı’nın Müslüman kıyımı çılgınca alkışlandı. Böylece bu zihniyetin rasyonel bir politika izleyebileceği yönündeki son ümitler, kırıntılar da yok olup gitti! Türkiye bundan böyle İslam dünyasında Haçlı borusunu üfleyen bir ülke olarak görülecek... 15 Temmuz’u tezgâhlayanlar herhalde bu kadarını da beklemiyordu! İleride Türkiye ya da başka bir ülkeye yönelik olarak da hak hukuk dışı benzer girişimlerin yapılabileceği akla bile gelmedi.

Oysaki böyle bir müdahale Batı ve İsrail’in Suriye üzerindeki etkinliğini artıracak, Türkiye’nin manevra alanını daraltacaktı. Bu konuda belki de en dikkatli olması gereken ülke Türkiye olmalıydı. Elinde kesin kanıtlar olsa bile bir hamle sonrasını düşünerek, Batı’yı tahrik edecek eylem ve söylemlerden kaçınmalıydı. Ama duygular, kişisel beklentiler ve kısır iç siyasi mülahazalar galebe çaldı. Cehenneme giden yolun kaldırım taşlarını döşemek için birçok kişi ve kurum sıraya girdi. Türkiye gibi imparatorluklar kurmuş dev bir çınar, “çıkarlarının nerede olduğunu göremeyen kör bir devlet” konumuna düşürüldü! Yazık, çok yazık!