23 Kasım 2024 Cumartesi
İstanbul 19°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Hz Ali ve Muaviye

Doğu Perinçek

Doğu Perinçek

Gazete Yazarı

A+ A-

Hz Ali ile Muaviye arasındaki mücadele, tarihte derin izler bırakmıştır. 7. Yüzyılın olayı, bugünlere kadar gelmiştir. Aradan 1300 yıl geçtiği halde, yaşanan toplumsal mücadelelerde bile onlara gönderme yapılıyor.
AYNI TOPLUMSAL-SİYASAL ÇÖZÜM
Bütün Türkler ve Müslümanlar gibi benim de sevgim, Hz Ali’yedir. Hz Hasan ve hele Hz Hüseyin’in katledilmelerinin, derin acısı hepimizin yüreğinde yaşar. Ne var ki, olaylara tarihsel süreç açısından bakarsak, o savaşı Hz Ali de kazansa, Muaviye de kazansa, kuracakları toplumlar arasında bir fark bulunmuyordu. Arap Bedevi kabileleri Hz Muhammed önderliğindeki devrimle birleşmekte ve ümmet olmaktaydılar. Dolayısıyla medeniyete sıçrama sürecine girmişlerdi. Bu açıdan savaş, o medeniyet kuruculuğunun iktidar savaşıydı. Kurucuların soyu Hz Ali hanedanı da olabilirdi, ama Muaviye hanedanı oldu, Emevî devleti kuruldu. Hz Ali soyuna ise 12 İmam olarak büyük acılar ve çileler kaldı. Hz Ali tarafı kazansa, ağıt yakan taraf Emeviler olacaktı.
TARİHSEL SÜREÇ
Toplumun önündeki süreç, sınıflara bölünmek, ticaretin güvenliğini sağlamak, zenginleşmek, ordu ve devlet kurmak, bilimi geliştirmek idi. Hz Ali kazansa, yine Muaviye’nin programını uygulayacaktı. O program, Hz Muhammed’in Medeniyet Devrimi programıydı. O koşullarda Cromwell’i, Robespierre’i, Washington’u, Bismarck’ı, Karl Marx’ı, Lenin, Atatürk veya Mao’yu Arabistan’ın hükümdarı yapsanız, yine Muaviye’nin uyguladığı programı uygulayacaklardı. Çünkü toplumlara tarihsel olarak geldikleri eşiğin dışında bir program uygulatamazsınız. Bu kez kurulan devlet Emevi veya daha sonra Abbasi adını taşımayacaktı, Hz Ali’nin adıyla anılacaktı, ama o devlet kaçınılmaz olarak padişahlık olacaktı, toplum yine beyler ve kullar diye bölünecekti, ticaret medeniyeti yine aynı mucizeleri yaratacak, Endülüs’ten Çin Seddine uzanan bir ticaret medeniyeti kurulacaktı. Ancak hükümdarların adları değişecekti.
PİR SULTAN’IN PROGRAMI: ‘OL SAHİP SULTAN TACI DEVLET İLE SALINMALIDIR’
İslam ve Türk dünyası, aynı olayı feodal dönemin çeşitli tarihsel süreçlerinde yaşadı. Pir Sultan Abdal, 16. Yüzyılda şu programı açıklıyordu:
Rehberim Ali’nin devri yürüye
Ali kim olduğu bilinmelidir
Alay alay gelen gaziler ile
Şehitlerin öcü alınmalıdır
(...)
Pir Sultan’ım eydür ey Dede Dehman
Kendini cevret de ondan gel hemân
İstanbul şehrinde ol sahip sultan
Tac-ü devlet ile salınmalıdır
Pir Sultan Abdal’ın "Ol sahip sultan" dediği Şah İsmail’dir. Erdebil Kızılbaş Tekkesinin mensubudur. O da Türktür ve İran’da Safevî hanedanını kurmuştur. Osmanlı’yı yenip İstanbul’da tahta otursaydı, o da Yavuz Sultan Selim gibi "Devlet tacını giyerek" hükümdarlık yapacaktı. Yöneteceği toplum ve devlet, Yavuz Selim’in yönettiği toplum ve devletten toplumsal-ekonomik ilişkiler, kültür, ideoloji, siyaset bakımından farklı olmayacaktı. Zaten bu ispatlanmıştır. Şah İsmail’in İran Şahlığı ile Yavuz Selim’in Osmanlı Sultanlığı arasında temelde hiçbir fark yoktur. Üzerinde hükümdarlık yaptıkları topraklar farklı olsa da, sınıfsal ilişkiler, eşitlik, adalet, fetih, cihat vb açısından sistemleri aynıdır. Farklı olması da mümkün değildi. Çünkü toplumların yaşadığı süreçler, İran’da ve Osmanlı’da aynı idi.
AŞIK VEYSEL’İN ÇÖZÜMÜ
Peki bugün Ali-Muaviye, Yavuz Selim-Şah İsmail, Sünnî-Alevî kavgalarını şu veya bu zeminde, şu veya bu şiddette sürdürmenin anlamı nedir?
Bugün Türkiye Millî Demokratik Devrim sürecindedir, Türkçesi Kemalist Devrimi tamamlama sürecindedir. Bu tarihsel koşullarda çözüm, ne Hz Ali’dir, ne de Muaviye’dir. Zaten ikisi aynı çözümdür ve Yavuz Selim ile Şah İsmail’in çözümleri de o kavgalarla aynı zemindeydi. Bu seçenekler, feodal medeniyet çerçevesindeki seçeneklerdi. Artık arkada kalmıştır.
Şimdi yürüyen devir, Cumhuriyet devridir. O devrin şiirini ise, Aşık Veysel yazmıştır:
Kürdü Türkü ne Çerkezi
Hep Adem’in oğlu kızı
Beraberce şehit gazi
Yanlış var mı ve neresi
(...)
Yezit nedir ne Kızılbaş
Değil miyiz hep bir kardaş
Bizi yakar bizim ataş
Söndürmektir tek çaresi
(...)
Şu âlemi yaratan bir
Odur küllî şeye kadir
Alevi Sünnîlik nedir
Menfaattir varvarası
Bu şiirin üstüne bir kavga şiiri yazarsanız, o şiir bugün Amerikan emperyalizminin şiiri olur.