İçeriden kurtarılamayan parti
CHP’nin yönetim anlayışının değişmesi gerektiğini savunan Muharrem İnce, bir hareket başlattı. Herhangi bir konuda hayal kırıklıkları olduğu zaman, kitleler içinde bireysel çıkışlara umut bağlayan çok insan olur. Parti yönetimlerinin değişmesine ilişkin beklentiler de bu türdendir. Bunların çoğu başarısız olur. Başarılı olanların bir kısmı da beklentileri karşılayamaz. Söz konusu CHP olunca parti içi zihniyet değişimi iddialarının ardı arkası kesilmez ama şüphesiz bu durum aslında bütün partilerde görülebilir. Toplumsal taleplere cevap vermekte zorlanan Türk siyasetinde neredeyse sabit gündem maddelerinden biri, yönetimden memnun olmayan insanların partilerini içeriden kurtarma iddialarıdır.
Şüphesiz her üyenin partisinin yönetimine katılma, daha iyi bir yönetim organı oluşması için çalışma hakkı vardır. Ancak görebildiğim kadarıyla ülkemiz siyasetinde “partiyi kurtarma” hareketi başlatanlar şu soru üzerinde pek düşünmüyorlar: bir partinin lideri ve genel merkez kadrolarına, programına, siyaset tarzına damga vuran stratejik yönelimlerinin, parti içi mücadeleyle değiştirilebilmesi hangi koşullara bağlıdır?
Ülkemizde bir parti yönetiminin, taktik (siyasa üretmeye yönelik) hataları nedeniyle kongre kaybetmesi pek görülmüş olay değil. Bunun olabilmesi, parti içi demokrasinin çok yüksek derecede uygulanmasına, delegelerin genel merkez iradesinden özerk olmasına ve parti yönetiminin muhalefetin meydan okuması karşısında ciddi hatalar yapmasına bağlı.
Oysa Türkiye’de parti içi demokrasinin durumu ortada. Delege ağalığı sistemi, patronaj mekanizması ve siyasi partiler kanunu sayesinde kongrelerini adrese teslim delegelerle toplayan yönetimlerin taktiklere ilişkin eleştiriler yoluyla yenilmesi imkânsız. Geçmişte bunun istisnası seçim sonuçları olmuştu. Seçmenlerinde ve parti tabanında büyük başarı beklentileri yaratan ama bunun savunulamayacak kadar altında kalan partilerde genel başkanlar istifa etmek zorunda kalmışlardı. 18 Nisan 1999 genel seçimleri sonucunda Deniz Baykal’ın ve 3 Kasım 2002 genel seçimleri sonucunda MHP genel başkanı Devlet Bahçeli’nin çekilmeleri bunun örnekleri. Üstelik delege yapıları değişmediği ve onlardan daha iyi olacağına inanılan birer lider çıkmadığı için her ikisi de partilerinin başına geri dönmüşlerdi.
Parti içi iktidar mücadelesinde muhalefetin başarılı olduğu en önemli örnek, Bülent Ecevit gibi genç bir politikacının, İsmet İnönü gibi bir siyaset kurdunu devirebilmesidir. 4 Mayıs 1972’deki CHP 5. Olağanüstü Kurultayında İnönü’nün “ya ben ya Bülent” restine rağmen parti meclisi için yapılan oylamada Ecevit taraftarları açık ara farkla güvenoyu almış ve İnönü istifa etmişti. Yukarıdaki soruyu hatırlarsak, bu nasıl olmuştu sorusunun cevabı için iyi bir örnek olay yakalıyoruz. Çok öğreticidir. Ecevit şunları başarmıştı:
1-Partiye yeni bir ideolojik kimlik önerisi ya da parti ideolojisinin yeni tarzda yorumlanması suretiyle, eski yönetimin temsil ettiği stratejik yönelimin (parti programının) kökten biçimde değiştirilmesi iddiası. Ecevit bunu ortanın solu söylemini sahiplenip bir program haline getirerek yapmıştı.
2- Parti içi muhalefetin başarı için ikna edici bir lider adayının ve eşgüdüm içinde çalışan ekibinin varlığı. Bu lider adayı ve ekibin aleniyeti, parti tabanı tarafından bilinir olması ve güvenilir bulunması.
3- Yeni programın parti içinde fiilen örgütlü karşılığının olması. Yani muhalif ekibi destekleyen il-ilçe örgütlerinin, delegelerin ve tabanın varlığı. Bu kesimin örgütlü hareket edebilmesi yani birbiri ile eşgüdümlü hareket etmesi.
4- Hâlihazırdaki yönetimin başarısızlığı konusunda parti tabanında yaygın bir kanaatin ve arayışın olması ve partiye önerilen yeni yönelimin toplumda karşılık bulacağına ve partinin iktidar iddiasının ciddi hale geleceğine dair işaretlerin varlığı.
Türkiye’deki parti içi iktidar mücadelelerinde partilerini içeriden kurtarma niyeti taşıyanların çoğu, seçim başarısızlıklarına ilişkin şikâyete dayalı ve yeni taktik önerilerinden öteye geçmeyen gerekçelerle harekete geçmektedirler. Kişisel yetenek, hırs ve iddialarının ötesinde çoğu kez ne yeni bir programın temsilcisidirler ne güvenilir ekipler kurmuşlardır, ne uzun süreli bir hazırlık yapmışlardır ve ne de kendi yönetimlerinde partilerinin toplumda karşılık bulacağına ilişkin iddiaları ikna edicidir.
Bir politikacının yeni bir söz söyleyemedikten sonra, aynı sözleri daha güzel söylemeyi vaat etmesi, iktidar iddiası için yeterli olmuyor. Hem parti içi iktidar hem de hükümet kurma iddiası bakımından.