İdlib çıkmazı
Son iki yılda Suriye ve İran’da gelişen olaylar, ABD emperyalizmine karşı bölge ülkeleri arasında ciddi bir yakınlaşma sağlamıştır.
Türkiye, Rusya ve İran’ın bir araya geldiği 5 Mayıs 2017 Astana Mutabakatı, 17 Eylül 2018 Soçi Mutabakatı ile Suriye’de çözüme yönelik ciddi adımlar atılmıştır. Bu işbirliği Irak’ta da kendini göstermiş ve ABD'nin kışkırtması ile Barzani’nin Irak’ı bölme planını da engellemişti. Kısacası bu işbirliği, bölgesel sorunların çözümünde inisiyatifi ele alarak ABD ve AB emperyalist güçlerini devre dışı bırakmıştır.
Bu üçlü işbirliği sayesinde ABD nin Suriye kuzeyinde oluşturmak istediği ikinci İsrail projesi; Türkiye’nin Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı ve Barış Pınarı Harekatları ile önlenmiş, hatta ABD Başkanı Trump bölgeden çekilme kararı bile almıştı. ABD derin devleti boş durmadı ve bu çekilme kararını öteletip pusuya yattı, fırsat kollamaya başladı. İşte beklenen o fırsat İdlib de doğdu. Ne olmuştu İdlib’de?
Suriye’nin kuzeyinde; doğudan batıya Lazkiye Limanı'na kadar uzanan M4 ve devamında Halep’ten Şam’a uzanan M5 karayollarının güvenliğinin sağlanması Suriye ekonomisi açısından son derece önemlidir. Özellikle M4 karayolunun güvenliğinin sağlanması Soçi Mutabakatı gereği Türkiye’ye verilmişti. Türkiye bu konuda gerekli hassasiyeti göstermemiş ya da gösterememiştir. Erdoğan Hükumeti'nin hedefinin Esad rejimini yıkmak olduğu dikkate alınır ise, Esad’ın gırtlağını sıkmaya çalışması ve karayolu güvenliği konusunda hassasiyet göstermemiş olduğu değerlendirilebilir. Ocak ayında MİT Müsteşarı Hakan Fidan ve Suriye Ulusal Güvenlik Bürosu Başkanı (Suriye İstihbarat Birimi Muhaberat) Tümgeneral Ali Memlük Moskova’da görüştüler. Basına tam yansımasa da muhtemelen M4 karayolu ve bu karayolunun M5 ile kavşağı olan Serakib'in güvenliğinin sağlanması ve ulaşıma açılması konuşuldu. Türkiye tarafı buna olumlu bakmadı. Bunun üzerine Suriye Ordusu kendi toprağında kendi karayollarının güvenliğini sağlamak için harekete geçerek M4 ve M5 karayollarının kesiştiği stratejik önem haiz Serakib kasabasına yöneldi. Türkiye’nin kontrolündeki Suriye Milli Ordusu unsurlarının Halep’in batısında Suriye Ordusu'na saldırması ve dört Rus subayını öldürmesiyle gerginlik tırmandı.
Türkiye’nin 12 gözlem noktasından 3’ü Serakib yakınındadır. Suriye topçusu 3 Şubat’da Türkiye’nin bu gözlem noktalarından birine ateş etmesi ile 7 asker 1 sivil şehit verdik.
Türk askerini hedef alan Serakib saldırısı ile eş zamanlı olarak Erdoğan’ın Ukrayna ziyareti ve orada Kırım konusundaki açıklamaları ile Ukrayna’ya 200 milyon dolarlık askeri yardım konusu, Astana ve Soçi'de başlayan bölgesel işbirliğine adeta bir tokat atmak olmuştur. Ardından İdlib’de çatışmalar ve şehitler…
Bu gelişmelerin ardında pusuda bekleyen ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey ve beraberindeki heyet sevinçle Ankara’ya koştular. “Biz bugün Ankara'ya gelip, Türk Hükümeti'yle durumu gözden geçirmek ve (Türkiye'ye) mümkün olduğu kadar destek vermek istiyoruz” diyerek hatta Türkçe “Başınız sağ olsun” şovu yaparak Türkiye’yi Suriye’ye karşı kışkırtarak yangına benzin dökmekti asıl niyetleri. Hatırlarsanız Suriye’de harekat yapan Rus uçaklarının harekatın sınırda olması nedeniyle zaman zaman 8-10 saniye Türkiye sınırına girmeleri karşısında, “Türk hava sahası NATO hava sahasıdır, burayı ihlal edenin NATO olarak karşısındayız" açıklamaları ile Türkiye’yi dolduruşa getirmişler, Rus uçağı düşürüldükten sonra da “NATO nun sorunu değil" diyecek kadar da yüzsüzlük yapmışlardı. Yine benzer senaryolar gündemdedir.
Bundan sonra ne yapılmalıdır?
Türkiye öncelikle Astana ve Soçi Mutabakatlarını ayakta tutmaya çalışmalıdır. Bunu için de; öncelikle Soçi Mutabakatı gereği karayolunun güvenliğini ve açık kalmasını sağlamalı, bu konuda Suriye ile doğrudan işbirliği yapmalıdır.
Türkiye’nin bölgedeki terör gruplarına karşı daha etkin mücadele verebilmesi Hava Kuvvetleri'ni kullanması ile mümkün olacaktır. Bu maksatla Suriye ve Rusya ile koordine kurarak Suriye kuzeyinde hava sahasının kullanılması sağlanmalıdır. Türk Hava Kuvvetleri tecrübesi ile hassas atışlarla terörü kısa zamanda yok edebilme imkanına sahiptir. Rus ve Suriye Hava Kuvvetleri maalesef hedef seçiminde sivilleri kalkan edinen teröristleri ayıramamışlar ve gerekli hassasiyeti gösteremediklerinden çok sayıda sivile zarar vermişlerdir. Sivillerin zarar görmesi demek göç demektir sınırlarımıza mülteci akını demektir.
Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ın 14 Eylül 2019 da açıklamış olduğu “Ülkede silahını bırakan tüm gruplar için af” önerisi Türkiye Rusya ve İran’ın garantörlüğünde yenilenmelidir. Affın gündeme gelmesi ile birlikte Türkiye’nin kontrolünde olan ÖSO şimdiki adı ile Suriye Milli Kuvvetleri, Esad güçleri bünyesine alınmalıdır. Af önerisine ABD destekli PKK unsurları katılmayacaktır. O nedenle ÖSO kuvvetlerinin sahada teslim olmayan terörist güçlere karşı Esaf hükumet güçleri ile çok başarılı mücadele verebileceği malumdur.
Sonuç olarak Suriye konusunda çözüm yine dönüp dolaşıp bölgesel işbirliği ve Suriye ile doğrudan görüşmelerle mümkündür. ABD; İdlib’de Türkiye’yi kışkırtarak, bölgesel işbirliğinden uzaklaştırarak, Fırat’ın doğusunda kaybettiklerini alma çabasındadır. Bu nedenle ABD nin dostane görünen yaklaşımına güvenilmemelidir.