İdlib denklemi
Suriye'de 7 yıllık savaşı sonlandıracak veya pandoranın kutusunu açacak düğümün adı İdlib.
Rusya ve İran'ın desteğiyle, ülkesine yönelik Batı merkezli saldırıyı püskürten Cumhurbaşkanı Beşar Esad'ın önündeki tek engel o.
Ama bu kolayca çözülecek bir denklem de değil.
En çok da Halep'ten göç edenlerle 4 milyona ulaşan İdlib, yüzde 60 oranında El Nusra ve IŞİD'in kontrolünde.
Bunlar, ABD, Suudi Arabistan, BAE ve İsrail tarafından örgütlenerek Suriye'yi parçalamak üzere görevlendirilmiş acımasız haydut ve katiller.
İdlib'de bir de Türkiye tarafından desteklenen Milli Suriye Ordusu gibi muhalif gruplar var.
Türkiye ile Rusya arasında son günlerde yoğunlaşan diplomasi ve güvenlik görüşmeleri de bu temel nokta üzerinde yürüyor.
Astana Süreci'nde varılan ateşkes anlaşmasına Türkiye'ye yakın olan gruplar uymaya hazır.
Başını HTŞ gibi El Kaideci IŞİD'çi teröristlerin çektiği gruplar ise karşı taarruz hazırlığında ve özellikle de Rusya'nın Hmeymim Üssü'ne dron saldırıları düzenliyor.
IŞİD'çiler aynı zamanda Fırat'ın doğusunda ABD hareket alanındaki petrol kuyularına da saldırıyor.
ABD'yi sahaya çekmek için açık bir provokasyon çabası gözleniyor.
Bunların ikna edilmesi ve savaşsız bir çözüm bulunması için özellikle Rusya ve Türkiye büyük çaba harcıyor.
Çünkü İdlib'de başlayacak bir savaş, sadece Türkiye sınırına büyük bir cihatçı akınına yol açmakla kalmayacak, Suriye'deki yenik durumunu tersine çevirmek isteyen ABD ve ortakları için yeni bir saldırı fırsatı da yaratabilecek.
Bunu, Rusya Savunma Bakanlığı Sözcüsü İgor Konaşenkov açıkladı.
Konaşenkov, İngiliz Askeri Şirketi Olive tarafından eğitilen bazı teröristlerin İdlib'e 'kimyasal saldırı' tezgahı düzenlemek üzere gönderildiği istihbaratına ulaştıklarını açıkladı.
Rus Sözcü, teröristlerin Batılı mahfillerce kullanılan Ak Miğferler'in (Beyaz Kasklılar) kıyafetleriyle kimyasal saldırı mizanseni yapacaklarını duyurdu ve ABD, Fransa ve İngiltere'nin 'Esad sivillere kimyasal saldırı yaptı' bahanesiyle saldırıya geçeceklerini iddia etti.
ABD, Fransa ve İngiltere geçmişte de buna benzer çeşitli tezgahlarla, sürekli 'Esad kendi halkına karşı kimyasal silah kullanıyor' kışkırtmasına başvurmuştu.
ABD bir kaç kez bu bahaneyle Suriye'ye füze saldırısı düzenledi.
ABD Başkanı Trump'ın Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton da, bunun yerini yaparcasına "Esad İdlib'de kimyasal silah kullanırsa güçlü yanıt veririz" dedi.
İsrail'de 22 Ağustos'ta yaptığı bu açıklamadan 1 gün sonra da Cenevre'de Rusya Güvenlik Konseyi Sekreteri Nikolay Patruşev ile bir araya geldi.
ANKARA - MOSKOVA TRAFİĞİ
Ortak bildiri imzalanamayan görüşmede Suriye, İdlib ve İran (İran'a petrol ambargosu ve İran'ın Suriye'den çıkarılması) konuları da konuşuldu.
Bunun ardından da Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar ve MİT Başkanı Hakan Fidan, bir hafta arayla ikinci kez Moskova'ya, bu kez yanlarında Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ile uçtular.
Gündem İdlib idi tabii.
Muhtemelen Bolton-Patruşev görüşmesinde ortaya çıkan yeni durumlar masaya yatırıldı.
17 Ağustos'tan sonra 24 Ağustos'taki 2. ziyarette, bu kez Türk heyeti, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin tarafından da kabul edildi.
Bu görüşme sonrası Çavuşoğlu, ilk defa Rusya ile Türkiye'nin "Stratejik Ortak" olduğunu ilan etti.
Bu önemli "malumu ilan", Türkiye'nin Sovyet desteğiyle kazandığı Kurtuluş Savaşı sonrası yeni Batı saldırısına karşı S-400 alımıyla pekişen anlamlı bir duyuru oldu.
Rusya Savunma Bakanlığı Sözcüsü İgor Konaşenkov'un ABD-İngiltere-Fransa provokasyonu açıklaması da Türk Heyet'in ziyaretinin ertesi günü geldi.
İstihbarat Türkiye tarafından verilmiş olabilirdi.
Konaşenkov, Nisan 2018'de de Suriye'nin Duma kentindeki kimyasal tertibin arkasında İngiltere'nin olduğunu söylemişti.
11 Haziran'da da Deyrizor'da böyle bir tertip hazırlığını duyurmuştu.
Rus ve İran kaynakları, ABD liderliğindeki koalisyonun Suriye'nin kuzeyinde "Uçuşa yasak bölge" oluşturma peşinde olduğunu belirtiyor.
Bu da, en az Suriye kadar Türkiye için de yeni bir "Kuzey Irak ve terör" tehdidi manasına geliyor.
ABD'deki faiz yükseltimi ve Trump'ın ambargo ve Çin'e karşı ticaret savaşlarıyla (ve Türkiye tweetleriyle), Türkiye'den patlak veren ekonomik kriz ile at başı giden Suriye, İran ve bunların bileşimi olan İdlib meselesi, giderek yükselen paralel basınçla bir kopma/patlama/çözüm noktasına doğru gidiyor.
DUYGUSAL DEĞİL STRATEJİK DÜŞÜNMEK
İdlib'de Esad yönetimine her türlü destek verecekleri açıklaması yapan Çin yönetimi de topa girmiş durumda.
Çünkü, neticede ABD'nin ekonomik, siyasi ve terör silahlarını kullanarak yapmak istediği şey sadece "Büyük bir Kürdistan" kurmak değil, Çin'in Asya üzerinden Avrupa, Rusya, Batı Asya ve Afrika ile bütünleşmeyi hedeflediği Kuşak ve Yol gibi "sömürüsüz küreselleşme" modelini doğmadan öldürmek.
Haritayı alıp koyun önünüze, nerede bir savaş ve kriz varsa, orası "Kuşak ve Yol" rotasıdır.
Türkiye de, stratejik ortak olarak, Avrasya hattında eylemli halde bulunan Rusya'yı seçmişse artık bazı somut adımların atılması elzemdir.
Ancak son Bayram mesajında "Filistin'den Suriye'ye, Güney Asya'dan Türkistan'a kadar dünyanın pek çok yerinde zulüm altında inleyen tüm mazlumların kurtuluşu için rabbimize dua ediyorum" ifadesini kullanan Cumhurbaşkanı Erdoğan, henüz oraya gelmiş gözükmüyor.
Çünkü, Filistin dışında söz ettiği tüm yerler, Esad ve Çin rejimi ile ilgili.
Güney Asya'daki Myanmar, Çin'in yakın müttefiki, Kuşak ve Yol'da da önemli bir rota ve ABD'nin sürekli hedef aldığı bir ülke.
Türkistan olarak belirtilen bölge ise Özbekistan ve Çin'in Sincian Uygur Özerk Bölgesi oluyor.
Buralar da İslami hassasiyetin yanı sıra, geleneksel olarak CIA'nın hedef noktaları.
Kaldı ki Sincian, Çin'in 'Kuşak ve Yol' olarak adlandırdığı Yeni İpekyolu'nda Orta Koridor denilen ve eski rotayı takip eden Batı'ya çıkış noktası.
Tıpkı İran ve Suriye'nin de, Türkiye ile birlikte bu yolun devamındaki Avrupa ve Afrika'ya geçiş rotası olması gibi, Ankara'nın duygusal değil stratejik düşünmesini gerektiren bir dönemdeyiz.
Türkiye'nin, ABD'yi ürküterek küplere bindiren Astana fotoğrafına mutlaka en kısa zamanda Suriye ve Çin'i de eklemesi şart.
Ve artık kaybedilecek bir gün bile yok!
Mahşerin üç atlısı Trump-Bolton-Pence triosunu gözünüzün önüne getirirseniz ne demek istediğimi anlarsınız.
Buna bir de kan emici Wall Street bankerlerini ekleyin isterseniz!