İki fotoğraf… Vicdanlar ve kırıntılar…
Polonya’nın Nazi işgalinden kurtuluşuna dair bir an. Kızıl Ordu’nun Birinci Belarus Cephesindeki askerlerinden Bernhard Storch anlatıyor: “Lublin’e girmeden önce vardığımız ilk yer sanayi kompleksi gibi bir yerdi. Majdanek’ten bir gün sonra, 23 Temmuz’da (1944). Yapının bir tür fabrika veya askeri üs olduğunu düşündük. Kocaman bir baca, bazı fırınlar, üzerinde duş başlıkları dizili olan büyük odalar. Bir yanda bir yığın kül gözümüze çarptı, endüstriyel atık olacağını tahmin ettik. Sonra sayısız ayakkabılar gördük, kadın ayakkabıları, erkek ayakkabıları… Hepsi çiftler halinde bağlanmış, raflara dizilmiş veya yığılmıştı…. Kafamız karışmıştı, sonra bir subay geldi ve buranın bir toplama ve imha kampı olduğunu söyledi.”
Storch’un sözünü ettiği yer, özgürleştirilen ilk toplama kampı Majdanek, (Meydanek diye okunuyor ve küçük meydan anlamına geliyor) Majdanek’ten de önce Nazilerin savaş suçlarına ve toplama kamplarına bazı bilgiler yayılmıştı. Fakat bunlar somut kanıtlara değil görgü tanıklıklarına dayanıyordu.
Ancak Majdanek’te çekilen bir fotoğraf o ana kadar belli belirsiz bir söylenti olarak kalan korkunç gerçeği tüm insanlığın yüzüne çarptı. O fotoğraf, Storch’un sözünü ettiği ayakkabıların fotoğrafıydı. Nazilerin imha planına uygun olarak, topluca öldürülen Yahudilerin özel eşyaları toplanıyordu, ayakkabılar da o eşyalar arasındaydı.
Denilebilir ki bu basit fotoğraf karesi tüm tarihin akışını değiştirdi. İnsanlığın iyiye ve kötüye, doğruya ve yanlışa, haklıya ve haksıza bakışını değiştirmekle kalmadı, vicdan ve adalet kavramlarının da en baştan sert bir şekilde sorgulanmasına yol açtı.
Sonrasını biliyorsunuz, tüm dünya Holokost denilen alçaklığın her veçhesi ile tanıştı, her veçhesini konuştu ama, en çok da nasıl mümkün olabildiğini tartıştı. Aileye, değerlere ve Tanrı’ya bağlı bunca “iyi” insan, nasıl olmuştu da bu korkunç cinayeti görmezden gelebilmişti?
BÜYÜK YANILGI
Tarihin bu büyük ve acı sorusunun bir nebze olsun cevaplandığını düşünenler, 17 Ekim 2023 akşamı korkunç şekilde yanıldıklarını gördüler.
Tüm insanlığın en baştan sorgulanmasına yol açan o büyük sarsıntının da bir fotoğrafı var. Birincisinden seksen yıl sonra çekilen bu fotoğrafta bir grup doktor, kameralar önünde basın açıklaması yapıyor. Basının her gün onlarcasını takip ettiği türde açıklamalardan biri. Tek farkı, çocuk cesetleri arasında yapılıyor olması….
İsrail’in en gelişkin bombalar ile yıkıp çoğu çocuk bine yakın insana mezar ettiği bir hastanenin önünde, mesleği hayat kurtarmak olan doktorlar, cansız bedenler arasında “çaresiz” olduklarını duyuruyorlar.
Şayet bir insanda vicdan namına bir kırıntı bile kalmışsa eğer, bu görüntü karşısında isyan etmesi için yeterlidir.
Yazdık, yine yazalım. Naziler, Holokostu üç aşamada yaptılar: İşaretleme, kapama ve imha. Siyonizm de bugün aynısını Filistinlilere yapıyor. İşaretledi, toplama kamplarına doldurdu, susuz ve aç bıraktı, şimdi de bombalarla sığınabilecekleri son güvenli yerleri yıkarak insanları imha ediyor.
Peki insanlarda vicdan kırıntısı var mı dersiniz?
Olan var, olmayan var. Alman Başbakanı Scholz saldırıdan birkaç saat sonra utanıp arlanmadan Filistinlileri Nazilere benzetti. ABD başkanı Biden, ertesi gün “Filistinliler kendi kendilerini öldürüyorlar” dedi. Güvenlik konseyine gelen insani yardım ve ateşkes tasarısı bilmem kaçıncı kez veto edildi….
Ne kadar vicdansız adamlar değil mi? Eh öyleler tabii… Ama bunları herkes söylüyor….
Peki şunları da söyleyen olacak mı dersiniz: Mersin’den Antalya’dan İstanbul’dan Bursa’dan milyarlarca liralık malzeme, erzak, hammadde vs. İsrail’e akmaya devam etti… Tüccarlar bir yandan İsrail’e “ne ayıp” deyip diğer yandan ellerindeki kanlı Siyonist parasını saymaya devam ettiler…
Vicdan…? Kırıntı…?