22 Kasım 2024 Cuma
İstanbul 12°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

İki zirve iki terör saldırısı

Fikret Akfırat

Fikret Akfırat

Gazete Yazarı

A+ A-

15-16 Eylül 2022’de Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) Zirvesi Özbekistan’ın Semerkant kentinde toplandı. Zirveye, üye devlet liderlerinin yanı sıra, aralarında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın da bulunduğu gözlemci ve diyalog ortağı ülkelerden toplam 14 lider katıldı. Türkiye, Rusya, Çin, İran, Özbekistan, Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan, Pakistan, Hindistan, Belarus, Moğolistan, Türkmenistan ve Azerbaycan liderlerinin katıldığı Zirve’de ilan edilen sonuç bildirisinde savunma ve güvenlik alanında işbirliğini geliştirme, terörist ve aşırılık yanlısı örgütlerin listesini oluşturma, terörle mücadeleye yönelik örgütün “Barış Misyonu” ortak askeri tatbikatlarının yapılmasının önemi vurgulandı. Liderler yaptıkları konuşmalarda, hegemonyacılığa karşı işbirliği ve ortak kalkınmayı öne çıkarttılar.

Zirve, Atlantik saldırganlığına karşı Asya’dan yükselen bir kararlılık mesajıydı. Atlantik’in dünyadan tecrit etmeye çalıştığı iki ülke, Çin ve Ukrayna’da savaştığı Rusya, Asya’nın öncü ülkeleri ile birlikte resim verdi.

İRAN’DA KARIŞIKLIK BAŞROLDE MOSSAD

Aynı gün, Mahsa Emini adlı genç kadının gözaltındayken hayatını kaybetmesi gerekçesiyle, İran’da çok hızlı bir şekilde yaygın protesto ve şiddet olayları baş gösterdi. Toplumdaki hassasiyetleri kullanan, İran içindeki “kripto” hücrelerin harekete geçmesiyle çok sayıda kentte şiddet eylemleri oldu. Ülkede genel asayiş durumunu tehdit eden gösteriler daha sonra sona ererken 26 Ekim’de İran’ın ünlü Şiraz kentinde Şeyh Çerağ türbesine düzenlenen terörist saldırıda 15 kişi hayatını kaybetti, 27 kişi yaralandı. Saldırıyı CIA’nın maymuncuğu IŞİD üstlendi. İranlı kaynaklar, hem Mahsa Emini’nin protesto gösterilerini bahane ederek düzenlenen şiddet olaylarında hem de bu son terör saldırılarında CIA’nın bölgedeki partneri ve İran’da uyuyan hücreleri bulunan MOSSAD’ın rolü üzerinde yoğun olarak duruyor.

Aynı günlerde Türkiye’de ve özellikle Azerbaycan’daki sözde “milliyetçi” fakat gerçekte CIA/MOSSAD bağlantılı gruplar vasıtasıyla İran’ın Azerbaycan eyaletini koparmayı hedefleyen “Güney Azerbaycan’ın hürriyeti” eksenli bir kampanyanın düğmesine basılması dikkat çekti. Bir yandan da Türkiye’deki bazı mezhepçi unsurların İran karşıtı propagandasında canlanma gözlendi. Türkiye ve Azerbaycan ile İran arasında gerginliği hedefleyen bu istihbarat operasyonunda, İsrail’in Azerbaycan’da geniş bağlantıları bulunması elverişli bir zemin sağladı.

Halen süren bu operasyonun amacı, Karabağ’daki 30 yıllık işgali sona erdiren ve ABD’nin devre dışı bırakılmasını sağlayan Türkiye-Rusya ortaklığını ve kısmen İran’ın dahil olduğu bu süreci, bölge ülkeleri arasındaki güvensizlikleri kaşıyarak bozmak.

KKTC’NİN TANINMASI

11 Kasım 2022’de Semerkant bu kez Türk Devletleri Teşkilatı’nın (TDT) 9’uncu Zirvesine ev sahipliği yaptı. Bu Zirve de toplantılarda yapılan konuşmalar ve sonuç bildirisi incelendiğinde açıkça görülebileceği gibi iki ay önceki ŞİÖ Zirvesi ile aynı hedefe odaklanıyordu. Zaten TDT üyesi olan ülkeler ŞİÖ’nün de üyesiydi. Zirve sonunda yayınlanan sonuç bildirisinde ŞİÖ’nün kuruluş ilkeleri arasında da yer alan “terörizmin, aşırıcılığın ve bölücülüğün her türüne ve biçimine karşı mücadelenin yanı sıra ırkçılık, ayrımcılık ile mücadele” vurgulandı. Zirve’nin esas önemli yanı ise, 1983’te kurulan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin (KKTC) ilk kez anayasal adıyla bir uluslararası örgüte gözlemci üye kabul edilmesiydi. Böylece, KKTC’nin uluslararası alanda tanınması yolunda önemli bir başlangıç adımı atılmış oldu. Daha önemlisi bu kabulün, ABD’nin Kıbrıs ve Yunanistan üzerinden Türkiye’ye yönelik tehdidini bertaraf etmek açısından önem taşımasıydı. KKTC’nin bir devlet olarak kabul edilmesi sürecinin dalga dalga genişlemesiyle, Türkiye’nin tepesinde salladığı Kıbrıs sopası Atlantik’in elinden alınmış olacaktır. Yıllar boyunca, önce BM gözetimindeki müzakereler, daha sonra AB aday üyelik süreci gerekçesiyle Kıbrıs konusunun, Türkiye’nin elini kolunu bağlamak için kullanılması imkanı ortadan kalkmaktadır.

Bu nedenle, Atlantik merkezlerinden TDT’ye karşı bir tezvirat kampanyası başlatıldı. Mahsa Emini tertibinde olduğu gibi, bu kez TDT’nin İran’a, Rusya’ya ve Çin’e karşı olduğu propagandası ateşlenmektedir. 

CEPHENİN ÖN HATTINDAKİ TÜRKİYE

Bu Zirve’den iki gün sonra ise İstanbul İstiklal caddesindeki terörist saldırı düzenlendi. Emniyet güçleri bombalı saldırının failini yakaladı, arakasındaki daha geniş bağlantılar ise inceleniyor. Failin, Irak’ın kuzeyinde sıkışan ve Suriye’de de Türkiye’den gelecek bir askeri operasyon korkusuyla ecel terleri döken PKK/YPG olduğu açıklandı. Yani, ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığı’nın (CENTCOM) emrindeki PKK/YPG.

Bu eylemin arkasından, Biden tayfasının müritlerinin PKK’yı aklayan, ABD’yi perdeleyen açıklamalarla sahne almaları dikkat çekti. Farklı siyasal çevrelere mensup görünen, fakat aynı merkezin yönetiminde faaliyet gösteren ekipler, kimi zaman Rusya’yı, kimi zaman İran’ı hedef göstererek ama esas olarak Türkiye Cumhuriyeti devletini suçlayan bir propaganda kampanyası sürdürüyor.

Bu iki örnek olayın gösterdiği şudur: Atlantik ile Avrasya arasındaki silahların konuştuğu mücadele daha fazla sertleşecektir. Bu savaşta, ön hatta bulunan Türkiye’nin hem TDT ile ilgili hem de Kafkaslar düzleminde bölge ülkeleri arasında güvensizlikleri giderecek politikalar uygulaması zorunludur. Ayrıca iç cephede kargaşalığı hedefleyen tertiplere karşı önlemlerin güçlendirilmesi, milleti dış tehdide karşı birleştiren bir siyasetin esas alınması ihtiyacı elzem hale gelmiştir.