İkimiz birden sevinebiliriz göğe bakalım
Ay’a gidiyoruz. Sevinmeyelim mi? Sevinçli ve umutluyuz. Yarım asrı aşkındır bağlı bulunduğumuz Atlantik sisteminden koptukça özgürleşiyoruz. Zincirlerimizden kurtuluyor, ihtiyaçlarımızı ve gücümüzü keşfediyoruz. Yapacak çok işimiz var, biliyoruz. Bağımsızlık karakterimize işledikçe “yapma iradesine” kavuşuyoruz.
Yükselen Avrasya Uygarlığı içinde Kemalist Devrimi tamamlama; bilimde, teknolojide, ticarette, sanatta, kültürde ilerleme iklimiyle buluşuyoruz.
Büyük devrimci Mustafa Kemal Atatürk, Cumhuriyet’in onuncu yılı konuşmasında Türkiye’nin hedeflerini şöyle ifade ediyordu:
"Türk milletinin yürümekte olduğu terakki ve medeniyet yolunda elinde ve kafasında tuttuğu meşale müspet ilimdir. Asla şüphem yoktur ki Türklüğün unutulmuş büyük medenî kabiliyeti, bundan sonraki inkişafı ile âtinin yüksek medeniyet ufkunda yeni bir güneş gibi doğacaktır. Milletimizin yüksek karakterini, yorulmaz çalışkanlığını, fıtrî zekâsını, bilime bağlılığını, güzel sanatlar sevgisini, millî birlik duygusunu mütemadiyen ve her türlü vasıta ve tedbirlerle besleyerek geliştirmek millî ülkümüzdür. Türk milletine çok yaraşan bu ülkü, onu, bütün beşeriyete huzur temini yolunda, kendisine düşen vazifeyi yapmakta muvaffak kılacaktır. Yurdumuzu dünyanın en bayındır ve en uygar memleketleri seviyesine çıkaracağız, milletimizi en geniş gönenç araç ve kaynaklarına sahip kılacağız. Millî kültürümüzü çağdaş uygarlık düzeyinin üstüne çıkaracağız."
Aradan 88 yıl geçmiş. Ülkemizin sözde Atatürkçülerine, ilericilerine, solcularına bakıyorsunuz Cumhuriyetimizin yüzüncü yılına atılımlarla girmenin karşısındalar. Her akşam televizyon programlarında uzaya niçin gidemeyeceğimizi anlatıyorlar. “Nasıl başarırız?” sorusuna kafa yorma ihtiyacı hissetmiyorlar, eksiklerimizi tamamlama sorumluluğunun altına girmiyorlar, yalnız ve yalnız karamsarlık aşılıyorlar. Milletimizin heyecanını, hayallerini, özlemlerini paylaşmıyorlar. Duygu, irade ve hedef birliğinden koptukları için “biz”in bir parçası olamıyorlar.
PKK ve FETÖ ile mücadelede Türkiye’ye muhalefete dönüşen muhalefetleri, önce aşı karşıtlığında şimdi ise uzay programı karşıtlığında somutlaşarak bilime ve insanlığa muhalefet doruğuna ulaşmış bulunuyor. İktidara güvenmeme saplantısının altından milletimize yakıştıramama ezikliği ve Batı hayranlığı fışkırıyor.
Fransız Le Figaro Gazetesinde görüşlerine yer verilen uzay araştırmacısı Sourbes-Verges; "Kesin olan şey, Türkiye'nin Milli Uzay Programı, Batı'nın çığlık atmasına neden olacak" değerlendirmesinde bulunuyor. İçimizdeki Batıcılara ne demeli? Çığlıkları kulaklarımızı deliyor.
Sözcü gazetesi manşetten “Yeni gündemimiz milletimize hayırlı olsun” başlığını atıp “kriz yüzünden millet ay sonunu getiremezken Türkiye’nin aya gitme hedefi” ile dalga geçiyor. Yazarları geri kalır mı? (Aslında onlar şu an Türkiye’nin en gerisindedir.) Yılmaz Özdil, çocuklarımızı İzmir Uzay Kampına götürmemizi öneriyor, Milli Uzay Programıyla falan uğraşırlarsa maazallah aktronot olurlarmış. Her şeyimiz tamdı, işimiz uzaya gitmeye kaldı isyanında Emin Çölaşan. Diğerleri de nereden çıktı uzay yolculuğu havasındalar. Tahmin edeceğiniz gibi: Önce milli tankı yapsaydık, önce uçağımızı uçursaydık, önce aşımızı olsaydık…
Cumhuriyet gazetesine göre açlık, işsizlik uzaya havaleymiş; Birgün’ün dikkatini uzaya çıkarken simide zam gelmesi çekmiş.
Gündem değiştirme tekerlemesini de atlamayalım. Kimi Cumhuriyet yazarları Boğaziçi meselesinden kurtulmak için Ay macerasına başvurulduğu yorumunu yapıyor.
Evet, Boğaziçili bir grup gencin “ülkem adına üzgünüm” videosunu alkışlayarak memleketten kaçışlarını onaylayanlarla uzaya çıkma hedefine burun kıvıranlar aynı kişilerdir. Çünkü sabahtan akşama “buralarda yaşanmaz” edebiyatından yorulmazlar. Aksine oradan beslenirler, başkalarını küçük kendilerini “büyük” yapan şey budur.
Uzatmayalım. Bütçeyi artıracak yöntemleri tartışmak başkadır, “yapamazsın, yapamayız” demek başkadır. Yapıcı eleştirilerle başarıya odaklanmak başkadır, neyimize gerek yaygarası başkadır. Hedeflere ulaşamayınca hesap sormak başkadır, başarısızlığın pususuna yatmak başkadır.
Zorluklar yok mudur? Vardır. Aşılmaz mı? Aşılır. Vatan Partisi zorlukları aşacak programa sahiptir, bu nedenle ufku açıktır, parmağıyla hep ileriyi işaret eder. Programı olmayanlar, dünyadaki değişimi anlamayanlar, saplandıkları çukurdan çıkamayanlar kendilerine ve millete güvenmezler. Herkesi ayağından aşağı çekmeye çalışırlar. Umutsuzluğun ve mutsuzluğun propagandasını yapmak varlık sebepleri haline gelmiştir. Olumsuzlukları vurgulayarak küçük bir zümrenin alkışını almak dışında seçenekleri yoktur.
Milletimiz her şeye layıktır. Bilim insanlarımızın rehberliğinde çağdaş uygarlığın ön mevzilerine yerleşeceğimize inancımız tamdır. Bu nedenle mutluyum. Uzayı keşfetmek heyecan verici olsa da mutluluğumun esas sebebi kendimizi keşfedecek olmamızdır. Astronominin, matematiğin, kimyanın, sağlığın, mimarlığın köklerindeki Doğu’ya göğsümüzü gere gere “bizim” diyebileceğiz. Bilimde, teknolojide, sanatta insanlığa armağanlar sunan âlimlerimizin mirasına sahip çıkabileceğiz. Medeniyet yolunda geri düştükten sonra yüzyıllar süren sessizliği ve karanlığı yırtarak coğrafyamızı yeniden aydınlatan Türk devrimcilerinin izinden hep birlikte yürüyebileceğiz.