14 Kasım 2024 Perşembe
İstanbul 12°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

İkinci Turova kuşatmasının sonu

Begümşen Ergenekon

Begümşen Ergenekon

Eski Yazar

A+ A-

İkinci Turova kuşatmasının sonu - Resim: 1

Sınırlı bir eğitime sahip olduğu halde Ernest Hemingway yazarlığa ‘savaş muhabirliği’ ile başlar. İlk görevine İstanbul ‘dan Toronto Star gazetesi için gönderdiği işgal altındaki “Eski İstanbul” haberiyle başlar (30 Eylül 1922). Ne yazık ki Mustafa Kemal’i küçümsemiş ve çağdaş Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusunu tepeden tırnağa yanlış yargılayarak Toronto Star’ın ilk sayfalarından Atatürk’e ve Türkiye aleyhinde düşmanca ifadelerin yer almasına sebep olmuştur. 3 Kasım 1922’de kaleme aldığı yazıda Yunan birliklerinin Trakya bölgemizden çekilirken üzerlerinde kendilerine uymayan Amerikan üniformaları giymiş olduklarını ve arkalarındaki bütün telgraf hatlarını kestiklerini anlatır:

“Her yanı çamur içinde kalmış öküzlerin çektiği binek arabaları, tozlu yollardan gıcırdayarak ilerliyor. Askerlerin bir kısmı arabaların üzerinde serili giderken, bir kısmı da öküzleri boynuzlarından çekmeye çalışıyor. Arabaların önlerinde ve arkalarında askeri birlikler sürünüyor. Yunanlıların giriştiği büyük askeri serüvenin sonu bu.”

KRAL KONSTANTİN’İN YUNAN ORDUSUNA İHANETİ

Hemingway’in kendi ağzından dinlemeye devam edelim:

“Yunan Ordusunda bulunan gözlemci Hint Süvari Birliği subaylarından Yzb. Wittal Yunan askeri birinci sınıf savaşçıydı. İngiliz ve Fransızlarla birlikte çalışan subaylar tarafından çok iyi yönetiliyorlardı. Mustafa Kemal’in ordularını yenilgiye uğratmışlardı. İhanete uğramamış olsalardı, ben Ankara’yı işgal edeceklerinden ve savaşı bitireceklerinden emindim. Konstantin tahta çıkar çıkmaz, cephedeki bütün subaylar, genel kurmay başkanından takım kumandanına kadar, görevlerinden alınmıştı. Bu subayların çoğu cephede terfi etmiş, gerçekten iyi, önder, başarılı askerlerdi. Yerlerini savaş yıllarını İsviçre, ya da Almanya’da sürgünde geçiren kralcı subaylar almıştı. Bunların pek çoğu hayatlarında tek bir silah sesi bile duymamıştı. Bu davranış, orduda büyük bir çöküntüye yol açtı ve Yunan yenilgisinin başlıca nedeni oldu. Yzb. Wittal hiç savaş deneyimi olmayan topçu subaylarının nasıl batarya kumandanlıklarına getirildiklerini ve nasıl kendi piyadelerinin biçtiklerini de anlattı. Yüzlerine pudra süren, dudaklarını rujla boyayan piyade subaylarından, bilgisizlik ve umursamazlık yüzünden cinayet halini alan kurmay çalışmalarından söz etti. Yzb. Wittal ‘Anadolu’daki çatışmada Yunan piyadeleri başarılı olmuşlardı ve ilerliyorlardı’ dedi. ‘Sonra kendi topçuları hepsini biçti. Binbaşı Johnson (kendisi daha sonra İstanbul’da basınla ilişkileri düzenleyen irtibat subayı olarak çalışmıştır), bildiğiniz gibi topçu subayıdır. Üstelik iyi bir topçu subayıdır. Topçuların piyadeye oynadığı oyunu görünce üzüntüsünden hüngür hüngür ağlamıştı. Binbaşı Johnson istese topçuyu rahatça yönetebilirdi. Fakat hiçbir şey yapacak durumda değildi. Sıkı bir tarafsızlık izlemek için kesin emir almıştı.” Diye yazar Hemingway.

İşte bir kralın ordusuna ihanetinin hikayesi budur:

“Bu yüzdendir ki, Atina’da patlak veren ihtilal, birçok kimsenin sandığının aksine, hiçbir zaman maskaralık olmamıştır. Bu ihtilal, kendisine ihanet edene karşı, bir ordunun ihanetidir. İhtilalden sonra eski Venizelosçu subaylar, Doğu Trakya’daki orduyu yeniden örgütlediler. Yunanistan, Trakya’ya bir Marne gözüyle bakıyordu, ya burada dayatıp son bir direniş gösterecek, ya da öleceklerdi. Her şey çok iyi tasarlanmış ve askeri yığınak yapılmıştı. Derken İtilaf Devletleri Doğu Trakya’yı Türklere veriverdiler. Yunan ordusunun da bu toprakları terk etmesi için üç günlük bir süre tanıdılar. Ordu, hükümetinin mütarekeyi imzalayacağına inanmadığı için bekledi. Ama hükümet, mütarekenin altına imzayı bastı. Şimdi de askerler emir kulu olarak çekiliyorlar. Bütün gün boyunca onların pis, perişan durumlarını, sakallı, rüzgârdan yanmış yüzlerini seyrettim. Trakya’nın kahverengi, sert topraklarında, uzun kollar halinde ilerliyorlardı. Ne bando vardı ne bir örgüt, ne kurtarma ekipleri. Pis ve ince battaniyelerle geceleri saldıran sivrisineklerden başka hiçbir şey yoktu. Yunanistan’ın şan ve şöhretinin sonuydu bu. İkinci Turova (1) kuşatmasının sonu! (2). Ancak Hemingway’in yazdıkları kadar yazmadıkları da vardır:

İngiliz ve Fransızların teşvikiyle ve İtalyanların bu cesareti gösterememesi üzerine maşa olarak kullanılan Yunan ordusunun İzmir’i ve Doğu Trakya’yı işgali sırasında Yunan ve Balkan Komünist Partili askerler; Türklerle savaşa karşı çıkan bildirileri cephedeki Yunan askerleri ve yerel işbirlikçileri Rumlar arasında dağıtırlar. Bazıları ise silah bırakır. Günümüzde hala itilaf devletlerinin bugünkü temsilcilerinin istekleri doğrultusunda hareket eden Yunanistan 1924’te mübadele ile Anadolu’dan giden Ortodoks dindaşlarını nasıl dışladıysa; Kıbrıs’ta darbe yaparak (1974), Ege’de adalarımızı işgal ederek (halen), Akdeniz’deki münhasır ekonomik bölge haklarımızı ihlal etmenin yanı sıra, uluslararası iltica hükümlerini yok sayan davranışlarına devam etmektedir.

1) Turova 1932’deki Tarih Kongresinde kullanılır. Daha sonra bu isim Truva (Fransızca) ve Troy (İngilizce) olarak kullanılmaya başlandı.
2) Hemingway (1988) İşgal İstanbul’u ve İki Dünya Savaşı, Bilgi Yayınevi. (s.7, 23-25)
Yazarın Önceki Yazıları Tüm Yazıları