24 Kasım 2024 Pazar
İstanbul
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

İklim krizi ve sosyalist planlama

Michael Roberts

Michael Roberts

Gazete Yazarı

A+ A-

İnsanlığın bir iklim felaketinden kaçınmasının tek yolu, kapitalist piyasa sisteminin yerini alacak, kaynakların ve teknolojinin ortak mülkiyetine dayalı küresel bir plan olacaktır. İskoç Marksist iktisatçılar Paul Cockshott, Alin Cottrell ve Jan Philip Dapprich'in “İklim Krizi Çağında Ekonomik Planlama” başlıklı yeni kitabında bu konu ele alınıyor.

Cockshott ve Cottrell yıllar boyunca, planlamanın kapitalist olmayan bir ekonomide mümkün olduğunu ve kapitalist piyasa ekonomisinden çok daha etkili bir şekilde işleyeceğini gösteren çok önemli çalışmalar yapmışlardır.  Bu yeni kitapta yazarlar daha da ileri giderek, halihazırda var olan iklim değişikliği felaketlerinin hafifletilmesi ve gezegenin sera gazı emisyonlarıyla daha fazla tahrip edilmesinin önlenmesi için planlamanın nasıl hayati derecede gerekli olduğunu gösteriyor ve piyasanın yerine geçerek nasıl işleyeceğini açıklıyor.

KURTULUŞ İÇİN TEK ÇARE PLANLAMA

Yazarlar, “yeşil bir dünya” için gerekli dönüşümleri incelemeden önce iklim değişikliğinin bilimsel temelini açıklıyor.  Daha sonra, 2. Dünya Savaşı sırasında İngiltere'de uygulanan bilinçli planlamanın başarılı geçmişine ve ardından modern bilgi işlem tekniklerini kullanarak insanlığı ve gezegeni kurtarmak için kaynakların nasıl örgütlenebileceğine bakıyor. Kitap, “Etkilerini dikkate almadan sadece özel kârı maksimize eden bir sistemle daha fazla devam edemeyiz. Bunun yerine fosil yakıtsız bir topluma nasıl geçeceğimizi bilinçli bir şekilde planlamalıyız.” tezini temellendiriyor.

İddialarını savunurken, kaynakların tahsisi için başarılı bir planlamanın, kapitalizm hala işlerken bile (örneğin 2. Dünya Savaşı sırasında hükümetler savaş çabalarını devraldığı ve üretim tahsisini kontrol ettiği zaman) nasıl çok daha başarılı olabileceğini göstererek başlıyorlar: "Kâr güdüsünün bu işi yapamayacağı, karbon nötrlüğüne geçişin devlet tarafından yönlendirilmesi gerekeceği açıktır. Ancak devlet güdümlü ekonomik yeniden yapılanma ille de sosyalizm anlamına gelmiyor. 2. Dünya Savaşı sırasında Birleşik Krallık ekonomisinde yaşanan planlama deneyimi bu konuda ilginç bir örnek teşkil ediyor."

SAVAŞ EKONOMİLERİNİN BAŞARISI

Kitapta, önceki ve sonraki dönemlerle kıyaslandığında, savaş yıllarında Birleşik Krallık'ın en iyi ekonomik performansa sahip olduğunu gösteren veriler sunuluyor.  Birleşik Krallık'ın (ve daha az ölçüde ABD'nin) “savaş ekonomileri”, kapsamlı bir devlet mülkiyeti olmasa bile planlama yoluyla kısa sürede ne kadar çok şey başarılabileceğini göstermiştir.

Elbette bu sadece kapitalistlere hükümet direktifleriyle ne yapmaları gerektiği söylendiği için mümkündü. “Savaş sırasında kapitalistlerin mülklerinin devletin eline resmi olarak geçmemesine rağmen, o zamanın koşullarında hükümetin firmalara ne üretmeleri gerektiğini ve hangi kaynakları edinmelerine izin verildiğini söyleyebileceği yaygın olarak kabul edilmiş gibi görünüyor. Gerçekten de bazı durumlarda hükümet yetkilileri özel firmaların yönetimini fiilen devralmıştır.”

BÜYÜK VERİ VE SOSYALİST HESAPLAMA

Yazarlar, ana akım “piyasa” ekonomistleri ve Avusturya ekolü tarafından “sosyalist hesaplama” tartışmalarında planlamaya yöneltilen olağan itirazları ele almaktadır. Modern bilgisayarlar ve “büyük veri” teknolojisi göz önüne alındığında, kaynakların tahsisini ve üretimini yüksek bir verimlilik derecesinde planlamanın mükemmel bir şekilde mümkün olduğunu daha önce göstermişlerdir. Gerçekten de bu artık savaş dönemindekinden çok daha mümkün.

Özellikle Kantorovich'in doğrusal programlama ile mevcut çeşitli üretim tekniklerinin tamamen fiziksel terimlerle tanımlanmasından yola çıkarak, hangi teknik kombinasyonunun plan hedeflerini en iyi şekilde karşılayacağını belirlemenin mümkün olduğunu gösteren çalışmasına atıfta bulunuyorlar. Kapitalist kar güdüsünün yerini alabilecek “parasal olmayan” bir amaç fonksiyonu (verilen plan hedeflerinin karşılanma derecesi) tasarlanabilir. Ayrıca, Wassily Leontief'in, [üretim ve tüketim] sektörleri arasındaki karşılıklı ilişkileri gösteren ve böylece bir ekonomide kaynakların ve üretimin tahsisine olanak tanıyan girdi-çıktı tablosu gibi önemli bir buluşu da bu imkanı güçlendiriyor.

ENGEL TEKNİK DEĞİL SİYASİ

Günümüzde ekonomik planlama teorisi 1940'lara kıyasla çok daha gelişmiştir; planlama için gereken bilgisayar teknolojisi ise sadece bilgisayarların emekleme döneminde olduğu 2. Dünya Savaşı'na kıyasla değil, aynı zamanda planlamacıların ellerinde sağlam yöntemler olmasına rağmen bunları uygulayacak bilgisayar gücünden yoksun oldukları 1980'lerdeki Sovyetler Birliği'ne kıyasla da gelişmiştir. Buna ek olarak, gerekli veriler artık kolayca elde edilebilmektedir; 1940'larda planlamacılar ihtiyaç duydukları verileri aşağı yukarı sıfırdan toplamak zorundaydı.

Artık engel planlamanın fizibilitesi değil, kapitalist sınıfın sınıfsal çıkarlarından kaynaklanan siyasi bir engeldir. Kapitalist sınıf kamulaştırılmadan, değer yasası ve piyasa ekonomisi sona ermeden planlamanın işlemesini beklemek, savaş zamanının kısa “olağanüstü hal” dönemleri dışında gerçekten ütopiktir. Yazarların da belirttiği gibi: "İkinci Dünya Savaşı sırasında uygulanan türden bir planlamanın, çok özel bir hedefe ulaşmada etkili olduğu kadar, ekonominin bir bütün olarak kamu mülkiyeti altında olduğu ve nüfusun ihtiyaç ve çıkarlarına hizmet edecek şekilde düzenlendiği bir sistem için 'ikinci en iyi' olduğunu öne sürdük."

ÇEVREYİ DE KAPSAYAN DEĞER ÖLÇÜSÜ

Ancak bu kitaptaki en önemli yenilik, piyasa dışı bir ekonomide üretimin yanı sıra çevreyle ilgili ihtiyaçların da nasıl planlanacağının ele alınmasıdır. Marksist ekonomi politikte, bir ürünün emek değeri, onu üretmek için gerekli olan sosyal emek zamanıdır. Bir toplumun teknolojik, çevresel ve sosyal koşulları göz önünde bulundurulduğunda, bir ürünün maliyeti ya da “değeri” için kullanılabilecek olan, genellikle o ürünü üretmek için gerekli olan emek zamanıdır. Ancak planlama için emek zamanı modeli, sera gazı emisyonlarının “dış” etkisini hesaba katmamaktadır. Bu nedenle yazarlar, planlamada hem üretim için harcanan işgücü süresi hem de emisyon etkileri dahil olmak üzere tüm üretim faktörlerini dikkate alan bir değer ölçüsü önermektedir.

Öncelikle, Marx'ın da açıkladığı gibi, kaynak tahsisi ve üretim planlamasının iki ana bölümü olduğunu anlamak önemlidir.  Birincisi sosyal ihtiyaçlar için makro tahsisattır; örneğin sermaye mallarına yatırım, sağlık hizmetleri, eğitim, ulaşım, kamu hizmetleri ve temel tüketim malları.  Ancak ikinci olarak, “sosyal ücretin” ötesinde kişisel tüketim için diğer kaynakların tahsisi için bir mekanizma olması gerekir. Bu kişisel tüketim ihtiyaçları, bunları üretmek için kullanılan emek zamanına göre belirlenecek ve bireyler bunları, genel üretime yaptıkları bireysel katkı için bir işçiye verilen “emek zamanı kuponlarına” dayanarak “satın alacaklardır”.

DOĞAYI KORUMANIN FIRSAT MALİYETİ

Şimdi yazarlar bu modele, ekonomik fırsat maliyeti kategorisine dayanan bir ayarlama öneriyorlar. “Bir ürünün maliyetini belirlemek için, onun yerine başka ne üretilebileceğini belirlememiz gerekir.  Dahası, bunu ortak bir ölçekte ölçebilmeliyiz ki çeşitli ürünlerin maliyetleri karşılaştırılabilsin.”  Dolayısıyla planlamacılar, ürettikleri sera gazı emisyonlarına ekstra bir kısıtlama getirerek ürünleri “fiyatlandırırsa”, bu yüksek emisyonlu ürünler için daha yüksek bir “fırsat maliyeti” değerlemesi gerektirir. Bu da talebin düşük emisyonlu ürünlere doğru kaymasına yol açacaktır. “Emisyon kısıtlamalarına uymak için ekonominin toplam çıktısını azaltmak yerine, çıktının bileşimi yeşil ürünleri vurgulayacak şekilde değiştirilir.”

Bu kitap, sosyalist planlamanın iklim krizini de içeren teknik fizibilitesinin daha da geliştirilmesini sunmaktadır. İnsanlığın ihtiyaçlarını karşılamakta başarısız olan ve gezegeni yok eden anarşik, krizlerle dolu, sömürücü kapitalist piyasa ekonomisi karşısında insan örgütlenmesi için planlama mekanizmasının avantajlarını daha da arttırmaktadır. Piyasa yerine planlama için daha güçlü argümanlar sunmaktadır.