İktidar ve sermaye -(TAMAMI)
Dünyanın her yerinde büyük sanayi kuruluşlarının dışında bulunanlar siyasetle yakından ilgilenmek isterler. Dahası bu güçlü sanayici ve sermaye odakları siyasetin kontrolünü de ellerinde tutmak isterler. Bu olay, içinde bulunduğumuz globalizm sürecinde daha hızlı bir gelişme gösteriyor.
Soros uyarısından AKP şakşakçılığına
Genelkurmay Başkanı -şimdi emekli ve özgür general- Org. Yaşar Büyükanıt, Harp Akademileri’nde bir konferans veriyordu. O konferansta, konuyu Soros isimli Amerikan milyarderinin finanse ettiği bir vakıf olan TESEV’e getirmiş ve adından söz etmeden herkesin anlayacağı biçimde bu tür kuruluşların özellikle globalizm sürecinde siyasete mesaj anlamı taşıyan raporlar hazırlamasını ve ekonomiye müdahale etmesini çok sakıncalı bulduğunu söylemişti. Sonra da şöyle demişti: “Globalizm çağını yaşıyoruz. Bu öyle bir süreçtir ki daha çok zengin ülkelerin güçlerine güç katacaktır. Onlar daha fazla kazanacaklar ve fakir ülkelerle gelişmekte olan ülkeler bundan büyük zarar göreceklerdir. Şunu söylemek istiyorum; globalizm, fakiri daha fakir zengini daha zengin yapacak bir sistemin adıdır. Bu bakımdan ülkemiz açısından ve TSK açısından çok dikkatli ve hazırlıklı bulunmalıyız.” Hayret! O günler unutuldu ki söylenenler de buz üzerine yazılmış gibi silinip gitti.
AKP iktidarının yanında yer alan işadamları, başta TÜSİAD, büyük sermaye grupları AKP iktidarını candan alkışlıyorlar; 2001 krizinden sonra koalisyon hükümetinin bıraktığı mirastan ciddi şekilde yakınıyorlar ve Türkiye’nin artık emin ve cesur ellerde olduğunu bağıra çağıra toplantılarda AKP iktidarını destekliyorlardı.
Üç milli değer sayesinde
Atatürk ve arkadaşları boşuna Kurtuluş Savaşı’nın arkasından kurdukları cumhuriyet rejimini 3 milli değer üzerine oturtmamıştı: “Ulusal ekonomi-ulusal sanayi-ulusal ordu...”
Cumhuriyet hükümetleri art arda topladıkları iktisat kongrelerinde hem gerçeği görmüşlerdi hem de dünyayı bekleyen ekonomik sıkıntıları. Nitekim bu milli devlet ve milli ekonomi arayışı hem CHP’nin programında hem de cumhuriyet hükümetlerinin uygulamalarında yer aldı. Devletçi bir ekonomi uygulandı ve Türkiye’ye borçsuz bir halk ekonomisi bıraktılar. Türkiye Atatürk’ün ölümünden sonra 2. Dünya Savaşı’na bu koşullarda uzak kaldı ve Atatürk’ün devrimlerine hız verildi. 1950’lerde Maliye Bakanı Cavit Bey’in öğrencisi Celal Bayar’la Türkiye kısmen özel sektöre açılan ama asla aşırıya kaçmayan bir modeli uyguladı. Atatürk sanki 1929-1930 ekonomik bunalımının geleceğini görmüştü ve bu kasırgadan ülkesini korumuştu. Oysa 1929 Bunalımı sadece ABD’yi değil Avrupayı’da etkiledi. Atatürk ölümünden önce çevresine iki çılgın adamı işaret ederek (Adolf Hitler ve Mussoloni), “Bunlara dikkat ediniz. Bunlar dünyanın başını derde sokabilirler” demişti. Atatürk’ün dediği oldu ve 2. Dünya Savaşı patladığında dünyanın ekonomik haritası darmadağın oldu.
10 yıl önce 10 yıl sonra
Şu sıralar ülkemizde işadamları ve sanayicilere karşı bir baskı rejimi uygulanmakta. Gezi Parkı protestolarında gençlere Divan Oteli’nin kapılarını açtığı için Koç Holding üzerine gidiliyor. Oysa AKP iktidarını kendileri için yararlı bulan sermaye gruplarından biri de Koç’tu. Şimdi Türkiye onların başına gelenleri konuşuyor.
Hitler örneği gerçekten çok ilginçtir. Önce sanayici ve işadamlarını yanına çekmiş, onlara yeni imkânlar sağlamış ve sonra kendi sermayesini üretince kimilerini gaz odalarına, kimilerini mahkemelere sevk etmişti.
Hitler gönüllü sermayeyi tepe tepe kullandı ve sonuçta iş 2. Dünya Savaşı’na dek böyle giderken Alman savaş sanayi devleri bilmeden kendi kuyularını kazıyorlardı. Hitler kendisine sermaye yaratınca eski sermayenin canına okudu. Tarih böyle yazıyor.
Bizim sanayi ve onların derneklerinin nasıl iktidara teslim olduğunu anımsamakta yarar var. TÜSİAD Başbakanın odasında ona övgüler yağırıyor ve Koç Holding’e yeni ihaleler sağlanıyordu. Divan Oteli’nde gösterilen insani davranış Koç’u gözden düşürmüş olmalı ki, ihaleler iptal edildi ve şimdi kaç iktidar ve darbe dönemini yaşamış dev sanayinin hakkında soruşturmalar açılıyor ve Koç iki günde milyarlık kayıplara uğruyor. Bu, gelişen demokrasinin yolunu belli etmiyor mu? İktidar kendi sermayesini, yarattı ve artık sıra temizlik sürecine geliyor.
İşte bu nedenle Bahçeli’nin söyledikleri yerli yerine oturmakta:
“Artık herkes safını belli etmeli...”