11 Ocak 2025 Cumartesi
İstanbul
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

İktidarın siyaset anlayışı -(TAMAMI)

Kurtul Altuğ

Kurtul Altuğ

Eski Yazar

A+ A-

Çağdaş siyaset bilimi 1950 seçimleri ve öncesi rahmetli Celal Bayar’ın ifade ettiğinden çok farklı. O tarihlerde Bayar siyaseti şöyle tanımlıyordu:

“Siyaset, çoğunluğun her istediğini yapabildiği sistemin adıdır”

İşte o düşünce tarzı, bugün AKP iktidarının ve Sayın Erdoğan’ın benimsediği ve uyguladığı gerilerde kalan siyaset anlayışıdır. Nitekim o düşünce tarzı halkın oylarını alan parti DP’nin uygulamaları ve iktidarın tutumu ve uygulamalarıyla, ülkede hiç de arzulanmayan “Darbeler devrini” başlatmıştır. DP’nin dini siyasette kullanması Laikliğe aykırı olsa da, Başbakan başı sıkışınca Meclis'e koşuyor-(6-7 Eylül olaylarından sonrası gibi) Meclis'teki grup çoğunluğuna sesleniyordu: "Siz isterseniz hilafeti bile getirebilirsiniz!” AKP'li Bülent Arınç'da bir ara: "Meclis çoğunluğu isterse, kadınları erkek yapmanın dışında her istediğini yapabilir!” demedi mi? İşte bu üslup iki kötü siyaset hastalığı 2010’dan beri Türkiye’deki siyaseti önce kirletti, sonra da içinden çıkılmaz iç ve dış sorunlara sürükledi, sürüklemeye devam ediyor.

İktidar Cumhuriyetin hukuk ve kuruluş felsefesini değiştirecek yeni bir Anayasa mı istiyor? Kolları sıvıyor ve Meclis'teki giderek pısırıklaşmış, Cumhuriyet heyecanını kısa sürede yitirmiş muhalefeti tayin ettiği gündemle yönetmeye devam ediyor. Oysa bu düşünce çok gerilerde kalmıştır ve eğer aklı başında dişli ve ödünsüz, işlevini hakkıyla yapan bir muhalefet olsa, bu iktidara bu olanaklar kolayca kurulan mutabakatlarla, 'Uzlaşma' adı altında pazarlıklarla sağlanamazdı. Dahası iktidar isterse terörle müzakere başına oturamaz, yabancı güçlerin isteklerine boyun eğemezdi.Ve ülke içeride ve dışarıda Osmanlıyı çökerten, “Rejimi hasta bir ülke” olarak anılıyor olmazdı. 1839’dan beri bu durumdan yararlananlar kimler olmuşsa gene onlar içimizde ve oyunlarına devam ediyor.

Ve elbette bu bağımlılık aykırı ses çıkarmayan halkın, ülkenin bölünme tuzaklarına düşmesine varan bu durumda direnme hakkını kullanamaması işte bu baskı sistemini getirdi. Yani “her toplum layık olduğu idareyi ister” saçmasına inanacak mıyız?

Suç Kimde?

Artık başbakanlar, yurt dışı gezilerde yerden 10 bin metre yükseklikle gündem tayin edecek beyanlarda bulunabiliyorsa, iktidar Meclisi “Dikensiz gül bahçesi” olarak kullanabiliyor hak hukuk, adalet sistemini, kendi emrinde biliyorsa, Bayar’ın dediğini yapıyor demektir. Oysa dünya değişmiştir ve siyaset, artık iktidarı ve muhalefetiyle birlikte karar almak zorundadır. Bunun adı 'gerçek demokrasidir.' O demokrasilerde iktidara bağlı bir yargı sistemi, iktidarın dilediği gibi bir Silahlı Kuvvetler, iktidarın istediği ekonomik politikayı uygulayan bir iş adamları topluluğu, halkı hiçe sayarak devleti babaların malı gibi pazara çıkaramazlar, özelleştirme adı altında, parselleyip yabancılara satamazlar. Neden yapamazlar ? Çünkü, Meclis’te muhalefet ittifakları oluşur ve yasa dışı her eylem karşısında sadece tek adama bakarak parmak kaldıran iktidarın karşısında, halkın haklarını çatır, çatır söke, söke alan bir muhalefet oluşur.

Şimdi biz nasılız? İşte bildiğiniz gibi, demokrasiyi ve siyaseti böyle algılayan bir iktidar ve karşısında aciz, beceriksiz ve iç kavgalarıyla koltuğu kaptırmak istemeyen bir muhalefet var. Bu demokrasi değildir. Muhalefet yoksa, ülkenin sağlam güç odakları şu ya bu şekilde susturulmuşsa, halk ne yapacak elbette korkudan yılgın sessiz kalacaktır.

Gündemi iktidar tayin ediyor dedik. Örnek verelim.

Muhalefet partileri ya da onların başındaki aklı evveller, halkı bal gibi “Uzlaşma ya da imza altına alınan geçerliği olmayan protokollerle kandırıyorlar.” Yetmiyor, PKK ile pazarlık yaptıklarını itiraf eden ve daha da ileri gideceklerini, bu nedenle de anayasayı değiştirmek için muhalefeti müzakereye çağıran iktidara ya can simidi, ya da baston görevini üstlenmiş bir Ana muhalefet… Bir yandan teröre açıktan kesin tavır alan yavru muhalefetle her gün şehit cenazelerine ağıt yakarken, iktidarın koluna girerek daha da ileri gitmesine yardım ediyorlar. Örneğin, "Önce ayrıntıları çözelim sonra öteki maddelere geçeriz” diyen iktidarla uzlaşma içindeler. Oysa bu ana muhalefet yasal bir seçimde milletvekili seçilmiş iki, öteki parti bir milletvekilini dahi yasaların ve anayasanın emrine uygun bir savaşımı yürüterek özgürlüklerine kavuşturmadılar. Ana muhalefet partisi Meclis'i boykot etmiş, sonra Başbakanın dediği gibi “Tükürdüğünü yalayarak” tıpış, tıpış Meclis'e dönmüş ve yemin etmiş bir ana muhalefet partisidir. Niçin sormazlar ki, neden boykot sonra neden geri adım attınız? Neden kaldıramayacağınız bir sorumluluğu yüklendiniz, neden geri adım attınız?

Bu soruya cesaretle yanıt bulduğumuz ve gereğini yaptığımız gün tüm sıkıntılar, tüm siyasi aymazlıklara çare bulmak mümkün.