İlber Hoca’nın bilemediği ‘Etrak-i bî-idrak’ sorusunun cevabını izniyle ben vereyim
Pazar gecesi Haber Türk’te Fatih Altaylı, İlber Ortaylı ve Celal Şengör ile sohbet ederken Ortaylı’ya şunu sordu: “Bu ‘Etrak-i bî-idrak’ sözünü ilk kim kullandı?”
Sayın Ortaylı, “Kimin kullandığını bilmiyorum ama bunu etnik anlamda değerlendirmemek gerek” diye kaçamak bir cevap verdi.
Prof. Ortaylı’nın bunu bilmemesi bana olanaksız gibi geliyor. İzniyle açıklayalım: Türkleri akılsız gösteren bu suçlamayı, bildiğim kadarıyla, 16. Yüzyıl’ın sonunda ilk kullanan kişi, tarihçi Hoca Sadettin Efendi’dir... Şu beyt onundur:
“Başına tac aldı çıkdı ol pelid
İtdi bî-idrak Etrak’i mürid.”
(O pis adam başına taç takarak ortaya çıktı ve kendisine de akılsız Türkleri mürit yaptı.) Burada, saldırdığı kişi, 15 yaşında bir devlet kuran Türk hakanı Şah İsmail... Onun çevresine toplanan Türkleri, aptal/akılsız gösteren de Osmanlı saray tarihçisi...
Ondan çeyrek yüzyıl kadar sonra ölen Bursalı Haşimî, bu ünlü “Etrak-i bî-idrak” sözünü açıkça şu dizesinde kullanmıştır: “Görmedüm Etrâk-i bî-idrâke benzer çiftbozan”
Bizim, Seçkinler Kitabı (Kitab-ı Ekâbir) adlı çalışmamızda başka örnekler de var. Osmanlı yönetimindeki Türk düşmanlarının içindeki en şiddetlisi, Divan-ı Hümayun Katibi Kadimî’dir... “Baban bile olsa Türk’ü katlet!” diyebilen bu dönmenin o ünlü şiirini yarın yayımlayacağız.
NEFÎ MELUNU
Osmanlı devlet adamları, devşirmelerden oluşan bir tabaka idi. Ve Türklerin saltanattan hak iddia etmesini önlemek için onları düşman konumuna indirmişlerdi. Devletin kuruluş döneminde tek vergi alınırken 16. Yüzyıl başlarında 3 vergiye kadar çıkan sömürü düzenine Türk halkının direnmesi, Türk’ün düşman gibi gösterilmesini gündeme getirmişti. Saray yazarları ve şairleri bu işte baş görevlilerdi. Bunlar psikolojik harp elemanları gibi çalışıyor; Türk’ü kötülüyor ve onların ezilmesi için ortam yaratıyorlardı. Bunlardan birisi de Şair Nefî idi. Bu zat, Siham-ı Kaza adlı taşlama kitabında Türklere demediğini bırakmamaktadır. İşte bu saray beslemesi, küstah ve şımarık adamın Türkler için kullandığı terimlerden bazıları:
“mülhidan-ı har” (eşeğin dinsizi/dinsiz eşekler), “Türk-i müzevvir” (Bozguncu Türk), “eşek Türk”, “Türk-i dûn”, (Aşağılık Türk), “Türk’e Hak, çeşme-i idraki haram etmişdir”, (Allah, Türk’e akıl çeşmesini yasak kılmıştır.), “Türk-i denî- hilkat” (Alçak yaradılışlı Türk), “Ne Türk idrâki yok izânı yok bir kaltâbân har/Yenür sanır alef gibi anılsa nâm-ı haysiyyet”) (Bu Türk’ün aklı, anlayışı yok; namussuz bir eşektir/ Onurun adı anılsa onu saman gibi yenilen bir şey sanır.)
Bunlarla yetinmeyen Osmanlı şairi, devam ediyor ve diyor ki: “Bu Türk’ün başka bir millette ne cinsi ne benzeri var/Ancak gulyabani bunlarla aynı milletten olabilir.”
ENDERUN’A TÜRKLER ALINMAMIŞTI
Hemen belirtelim ki bu sövgüler bir sapkın Türk düşmanının özel görüşü değildir; bunlar, Osmanlı devlet politikasının şiire (propaganda metinlerine) yansımış halidir.
Osmanlı devlet politikasının Türk düşmanlığı üzerinde yürüdüğünü gösteren en önemli olgulardan birisi de Enderun denilen okulun durumudur. Ülkeyi yönetecek devlet adamları burada yetiştirilirdi. Topkapı Sarayı’nda ve Galatasaray’daki bu okullara asla Türk çocukları alınmadı. Hıristiyan kökenli çocukların getirilip eğitildiği bu okullardaki özel hayatın rezalete varan boyutunu, OSMANLIDA OĞLANCILIK adlı kitabımızda gösterdik.
Sistemden Türkler dışlanmışken Sayın Ortaylı, Osmanlı devlet yönetiminde büyük ölçüde Türklerin yer aldığını söylüyor. Tarihsel temeli olmayan bu iddi; tamamen hilafetçi Yeni Osmanlıcı AKP iktidarının propaganda görüşüdür.
TÜRK OLMAK CEZA SEBEBİ...
Osmanlı sarayında Türk düşmanlığı o kadar ileri gitmiştir ki bir şairin veya âlimin Türk olması, onun dışlanması için yeterli sebepti.
1513 yılında ölen Mesihî, Osmanlı sisteminde Türk’e yer verilmediğini acıyla dile getirirken diyor ki:
“Mesihî gökten insen sana yer yok
Yürü var gel Arab’dan ya Acem’den”
Bu konunun daha açık örneği Şair Lealî’nin başına gelenlerde gözleniyor. Tokatlı Türklerden olan Lealî Farsça öğrendikten sonra İstanbul’a gelir; kendisinin Acem şairi olduğunu söyler. Padişah Fatih Sultan Mehmet ona eski bir kiliseyi geçimlik olarak verir. Ama rakipleri onun Türk olduğunu söyleyince kilise elinden alınır ve sürülür. O da yazar ki:
“Olmak istersen itibare mahal
Ya Arab’dan ya Acem’den gel.”
Prof. Ortaylı, bizim ulaştığımız bu belgelerden habersiz olabilir mi?
Yarın: Suçlama ve küfürler sürüyor