İlginç başkanlar
Futbol tarihimizde bence üç önemli ve değişik yapıda kulüp başkanı gelip geçmiştir.. Bunlardan birisi Ali Şen, diğeri Süleyman Seba ve Selahattin Beyazıt. Bu üç başkanın içinde de en değişik bir yapıya sahip olanı Ali Şen idi.
Ali Şen
Dipten yetişen, çeşitli iş kollarında mücadele ettikten sonra bu günkü durumuna gelmiş başarılı bir insan. Kendisini çok yakından tanırım. Şeytan kadar akıllı hatta tabiri caiz ise, külahı ters giydirir. Yapamayacağı iş yoktur. “Analar böyle çocuk kundağa sarmaz” derim de gülerler. İnsan psikolojisini çok iyi bilir. Nazik ve kibar insandır. En kızdığı insanın bile gönlünü almasını bilir. Özetle insan ilişkileri çok iyidir. Halkın psikolojisini çok iyi bilir, nabıza göre şerbet vermesini çok iyi becerir. Beni de çok severdi. Beraber İbrahim İskeçe ve Firuzan Tekil Federasyonunda çalıştık. Bir gün bir Fenerbahçe Divan toplantısında kürsüde konuşma yaparken, Ali Şen’in pek de hoşlanmayacağı, amacı aşan birtakım ifadele kullandım. Ama ne yaptı biliyor musunuz? Bir garson elinde bir tabak içinde bir zarf getirdi bana. Açıp baktığımda Ali Şen’in “Halit Ağabey seni çok seviyorum’’yazısını gördüm. Olgunluğun bundan başka bir ifadesi olabilir mi?
Onunla ilgili unutmadığım bir başka konu daha var. Federasyonda olduğumuz günlerde Ali Şen bir gün bana “Bak Halit Ağabey, sizin Tekel’e bir bakan tayin edilecek. Adı da Tuncay Mataracı.” Demişti. Ecevit henüz kabineyi kurmamıştı. O zaman benden ne istersen iste” Demişti.. Aradan birkaç gün geçtikten sonra. gerçekten Tuncay Mataracı Tekel Bakanı olmuş, Ali Şen’in söylediği gerçekleşmişti.. Ali Şen’in bakan tayin ettirecek kadar etkileyici bir adam olduğunun şaşırtıcı bir örneğidir bu.
Selahattin Beyazıt
Selahattin Beyazıt, aristokrat dediğimiz Galatasaray’ın eski başkanlarından. Ancak, bir sosyalistten daha fazla sosyalist bir insan. Kulüp ayırt etmeksizin zorda kalan futbolculara maddi ve manevi yardımda bulunan gönlü de zengin bir adam. Kendisi Galatasaray’lı olmasına rağmen, bir çok Fenerbahçe’li futbolcu arkadaşımızı Londra’da tedavi ettirmiştir. Gençliğimde de tanırım ama hiç bağlantım olmamıştı. Bir kez Londra’da karşılaşmıştık.
Bir maç sonrası Dolmabahçe Stadyumundan çıkıp, motora binmek için Karaköy’e gidiyordum. Buz gibi soğuk bir hava. Üşümüşüm. Kafamı paltomun yakasının içine gizlemeye çalışarak acele acele gidiyorum. .Arkamdan birisi Halit Ağabey diye seslendi. Döndüm baktım Beyazıt. “Hasta mısın boynun içeri çökmüş.” Dedi. “Hayır, üşüdüm” diye cevapladım. O günden sonra beni sık sık arar oldu. Bir iki defa Londra’dan Buckingham Sarayından aramıştı. Bir defasında da uzak doğu’da bir taksiye binmiş. Şoför Türkiye’de bulunmuş bir insan. O’na beni ve Semih Bayülken’i sormuş. Ben futbolu ile tanınan biriydim. Semih Bayülken de Fenerbahçe yönetiminde görev yapan ve gurupçuluğu Kulübe getiren kişi idi. Şöför bizi sorunca hemen telefon ile beni aramış, “bak Uzak Doğu’da taksideyim adın geçti şimdi” demişti.
Fenerbahçe’de Başkan Emin Cankurtaran zamanı. Cankurtaran Galatasaray takımı ile anlaşmak üzere olan Engin Verel’e kancayı takıp, Fenerbahçe’ye transfer etmek istiyor. Bunu duyan Beyazıt, Cankurtaran’a telefon ediyor. “Ne de olsa dostuz. Yaptığınız hareket doğru değil” diyor kibarca. Buna karşılık Cankurtaran kendi usulü ile yemin edip, Engin’den vazgeçtiklerini söylüyor. Beyazıt nazik bir adam buna inanıyor ama birkaç gün sonra Engin’i Fenerbahçe’de görüyoruz. Bu yüzden Selahattin Beyazıt Galatasaray camiasından çok eleştiri alıyor. Buna karşılık hiç unutmam; “ Ne yapayım büyük Fenerbahçe’nin başkanı yemin ediyor ve sonra da böyle yapıyor. Büyük Fenerbahçe’nin Başkanına inanmak zorundayım” demişti. Bu kadar da nazik bir insan işte.
Süleyman Seba
Süleyman Seba. Benden birkaç yaş küçüktür ama birbirimizi pek severiz. Çok centilmen ve efendi ve de gerçek bir İstanbul beyefendisi idi. Özel hayatındaki bu inceliği sahaya da aksetmişti. Hele onun Dolmabahçe stadının açıldığı gün İsveç AIK takımına attığı golü hiç unutmam. Futbolu bıraktıktan sonra zaman zaman birlikte yemek yemek üzere buluşurduk. Son defa, Fenerbahçe 2000 derneğinde Yıldırım’ın da bulunduğu içki sofrasında bir araya gelmiştik. Bu toplantıda, anılar tazelendi, şarkılar söylendi. Bu arada Seba’nın en çok sevdiği şarkı “eski dostlar eski dostlar” şarkısı idi. Bu şarkıyı dinlemekten bıkmazdı. Bana arkadaşları, eski dostları topla da bir yemek yiyelim derdi. Kalmadı ki kimi toplayayım? Sen, ben bir iki kişi kaldık.
Bana göre; Süleyman Seba, Beşiktaş Kulübünde başkanlık iktidarını para üzerine değil sevgi üzerine kurmuş tek başkandı. Kendisi bir devlet memuru idi. Kulüp içinde ve özellikle dışındaki büyük sorunların üstesinden geldi. Parasız, pulsuz ama saygıdeğer ve sevgi dolu bir iktidar oldu. Diğer bütün Kulüpler ve de yöneticileri, taraftarları Süleyman Seba’ya ayrı bir saygı gösterdiler. Hala da gösterirler. Böylesi ilktir Türkiye’de. Herkes tarafından söylenen şudur ki Türkiye’de hiçbir kulübe ne böyle bir başkan geldi ne de gelebilir.Şu günlerde bir rahatsızlık geçiriyor olduğunu biliyorum.Bu nedenle en yakın zamanda sağlığına kavuşmasını diliyorum bu eski ama eskimeyen dostumun..