Yandex
29 Mart 2025 Cumartesi
İstanbul 10°
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

İlişkilerin Geleceğine Dair Katı Bir Distopya: The Lobster

Bahri Doğukan Şahin

Bahri Doğukan Şahin

Site Yazarı

A+ A-

İlişkilerin Geleceğine Dair Katı Bir Distopya: The Lobster - Resim : 1

Yorgos Lanthimos’un 2015 yapımı filmi The Lobster, izleyicisine yakın gelecekte geçen distopik bir öykü anlatıyor. Distopyaların o bildik karanlık atmosferini içinde barındıran film, ilişkilerin geleceğine dair tahminlerde bulunmasının yanı sıra, düşünceler, hisler ve davranışlara dair de oldukça önemli tespitlerde bulunuyor.

Lanthimos filminde yalnızlığa adeta başkaldırmış bir totaliter sisteme yer veriyor. Biriyle birlikte olmanın zorunlu olduğu, yalnızlığın hor görüldüğü hatta cezalandırıldığı bir gelecek bu. Yalnız kalmak artık mümkün olmayan bir olgudur. Yolda yalnız yürüyen bir insanı bir polis çevirerek birliktelik belgesini sorabilmektedir. Eşlerle birlikte gezilmelidir yoksa çok katı cezalarla karşı karşıya kalınır.

Tüm amaç biriyle birlikte olmaktır. Yalnız yapılan her şey yasaktır. Bunu başaramayan, belli bir süre içinde kendine uygun bir eş seçemeyen insanlar hayvana dönüştürülür. Yani kısaca yalnızlık, hayvanlıktır sonucuna ulaşıyoruz.

Film, yalnız insanların, bir eş seçme amacıyla geldikleri otellerden birinde başlıyor ve ilk yarısı da bu şekilde geçiyor. Oluşturulan düzenden anlıyoruz ki, bu otellerden yalnızca biri. Tüm ülkeye (ya da dünyaya) yayılan bir zincir söz konusu ve herkes bu düzene uymak zorunda. Er ya da geç ya bir eş bulup birlikte olunmalı ya da süre sona erdiğinde seçilen hayvana dönüşmeli. Evet, neyse ki dönüşülen hayvanı kişi kendi seçebiliyor. En azından hâlâ bazı özgürlüklerin bulunduğu bir gelecek bu.

Katı kurallarla işleyen otele gelen karakterimiz David de kendisine tanınan süre içinde bir eş seçmek zorundadır. Eğer eş seçemezse dönüşmek istediği hayvan filme de ismini veren “ıstakoz”dur. Seçeceği eşle aynı zamanda çok belirgin bir ortak noktaya da sahip olmalıdır. Bu benzerlik temasının günümüz ilişkilerine ince bir dokundurma olduğu muhakkak. İnsanların birlikte olacağı kişiyle ortak yönlerinin bulunmasına özen göstermesinin yakın gelecekte mutlak bir kurala dönüştüğünü görüyoruz. Baştan sona bir kara mizah örneği olan filmin yüz gülümseten anlarından yalnızca biri bu. Hem belki de zıtlıklar bir ilişkiyi daha üst bir noktaya taşır kim bilir?

Filmde geçen bir cümle filmi özeti olabilecek nitelikte:

“Bir şey hissetmediğin halde bir şey hissediyor gibi yapmak, bir şey hissettiğin halde bir şey hissetmiyor gibi yapmaktan daha zor.”

İlişkiler Sarmalı: Benzerlikler İçindeki İroni

İlişkilerin Geleceğine Dair Katı Bir Distopya: The Lobster - Resim : 2

The Lobster filmini iki aşamada değerlendirmek gerekiyor. İlki cümlenin virgüle kadar olan kısmı yani otelde geçen kısımlar. İkinci kısım ise virgülden sonraki kısım yani öykünün otel dışına, ormana ve şehir hayatına taşındığı kısımlar. Kısaca özetlemek gerekirse, otelde bir şey hissetmediği halde hissediyor gibi davranan insanlara tanıklık ediyoruz. Çünkü süreleri azalıyor ve bir hayvana dönüşme tehlikesiyle karşı karşıya kalıyorlar. Bu sebeple bir an önce bir eş seçmek zorunda oldukları için bazı küçük yalanlar söyleyip hissetmediği duyguları hissediyormuş gibi davranıyorlar.

Otele bir köpekle gelen David de kendisini bu durumun içinde buluyor. Zaman daralıyor ve acilen bir eşle anlaşıp birlikte olmak zorunda. Hiçbir insani duyguya sahip olmayan bir kadına yaklaşan David’i psikolojik açıdan oldukça zor anlar bekliyor. Kadın, David’in ona uygun olup olmadığını anlamak için köpeği Bob’u vahşice katlediyor. David eğer bu duruma tepki verirse birlikte olmaları mümkün değildir. İlk birkaç dakika zar zor rol yapan David’in insani duyguları ağır basıyor ve ağlıyor. Haliyle işler sarpa sarıyor ve David’in cezalandırılması gerekiyor. Bu duruma boyun eğmek istemeyen David, psikolojisi yıpranmış bir şekilde otelden kaçıyor.

Ayrıca burada hemen bir parantez açmak gerekiyor. David’in otele getirdiği köpek abisi Bob. Evet, önceki hayatında canlı kanlı bir insan olan Bob, eş seçemediği için bir köpeğe dönüştürülmüş durumda. Yani hissiz kadın David’in abisini öldürüyor. Son derece katı bir sistemin bile insanların canını almak yerine farklı bir canlıya dönüştürdükleri bir dünyada bir insanın bir canı soğukkanlı bir şekilde ortadan kaldırması ilginç bir tezatlık unsuru olarak görülüyor.

Distopyanın İçindeki Distopya: Orman Sahneleri

İlişkilerin Geleceğine Dair Katı Bir Distopya: The Lobster - Resim : 3

Filmin ikinci kısmı ise otelden uzağa, ormana taşınıyor. Baskıcı sistemlerin olduğu her yerde o sisteme başkaldıran insanlar da muhakkak olacaktır. Filmin senaristleri Efthymis Filippou ve Yorgos Lanthimos da buradan yola çıkarak hikâyeyi bu şekilde devam ettiriyorlar. Hayvana dönüşmekten korkarak ormanlık alana kaçan kişiler arasına katılan David de bir anda kendisini bambaşka bir dünyada bulur. Yukarıdaki cümlenin virgülden önceki kısmını acı bir şekilde yaşayan David’i bu kez virgülden sonraki kısım beklemektedir. Yani hissettiği halde bu kez de hissetmiyor gibi davranmak zorundadır. Peki bu tam olarak ne demektir?

Katı bir sistemden kaçıp kendisini bambaşka bir katı sistem içinde buluyor David. Herkes birbirine yardım etmesine rağmen, duygusal ilişki kurmak yasaktır. Burada bir kadına aşık olan David’i yine zor anlar beklemektedir zira diğerlerinin bu durumu fark etmesi, ağır şekilde cezalandırılmalarına sebep olacaktır. Şimdi de hissettiği halde hissetmiyormuş gibi davranmak zorundadır David, yanlarında bulunduğu diğer birçok insan gibi.

Gücü Ele Geçiren Zalimleşir mi?

İlişkilerin Geleceğine Dair Katı Bir Distopya: The Lobster - Resim : 4

Katı kuralların olduğu bir yaşam biçiminin zıddının yine katı kurallı bir başka yer olması fikri de yine filmin kara mizah örneklerinden bir diğeri. Oysaki özgürlüğüne kavuşan insanların yeni ve daha ılımlı bir yaşam biçimi oluşturmaları gerekirdi. Fakat burada da insanoğlunun eline güç geçtiğinde ne kadar vurdumduymaz olduğu gözler önüne seriliyor. Güç zehirlenmesi yaşanmasına güzel bir örnek olarak gösterilebilir ormandaki sahneler.

Psikolojik açıdan baktığımızda da bir hayli zorlayıcı bir yaşam biçiminin beyazperdeye taşındığını görüyoruz. Normal bir şekilde yaşamanın neden mümkün olmadığını sorgulamayan bütün insanların sisteme ayak uydurduğunu görüyoruz, buradan da bu sistemin uzun bir süredir devam ettiği sonucunu çıkarabiliriz. Eş bulma süreci streslidir ve otelde günler birbiri ardına geçerken herkes endişelidir. Psikolojisi alt üst olan bir kadının intiharı seçerek pencereden atlaması bu duruma güzel bir örnektir. Diğer insanlar ise psikolojilerini sağlam tutarak bir an önce kendilerine uygun bir eş seçebilmenin derdindedirler.

Filmin sonunda, David’in aşık olduğu kadın için ona benzemeyi düşünmesi de yine çok ağır bir psikolojik baskının sonucudur. Sistem ona seçeceği eşe benzemesi gerektiğini söylemektedir. Peki ya David gerçekten bıçakla gözlerini oyacak mıdır?

Son Söz: Korku ile Tahakküm

İlişkilerin Geleceğine Dair Katı Bir Distopya: The Lobster - Resim : 5

Filmin ana teması olan “hayvana dönüştürme” kısmının gerçek olmama ihtimali de olası elbette. Distopyaların ana unsuru olan “korku” öğesi burada da geçerli olabilir. Aslında her şeyin sistemin bir oyunu olması ve hayvana dönüştürmenin kocaman bir palavradan ibaret olması fikri üzerinde durulması gereken bir konu. İnsanları korkutmanın ve psikolojik baskı altına almanın yolu olarak büyük bir korku öğesi işlevi görüyor olabilir. Distopyalarda karşımıza çıkan “sorgulayan insanlar” ne yazık ki The Lobster’ın işlediği gelecek portresinde karşımıza çıkmıyor fakat bu, izleyici olarak bizim sorgulamamıza engel değil.

Sonuç olarak hissetmediği halde hissediyor gibi davranmanın mı, hissediyor olduğu halde hissetmiyor gibi davranmanın mı daha zor olduğuna her izleyici filmi izledikten sonra kendisi karar vermeli. Özetle, distopyaların klasik birçok öğesini içinde barındıran The Lobster, kadın ve erkek ilişkilerinin geleceğine dair bir uyarı görevi gören, başarılı bir film.

Sinema Film Distopya Bilimkurgu
Henüz bu içeriğe yorum yapılmamış.
İlk yorum yapan olmak ister misiniz?
Yorum yapmak için tıklayınız