‘İngiliz Parkında’ hoş bir gün...
Günlerden Cumartesi. Münih güzel bir yaz yaşıyor. Bu havada Avrupa'nın en büyük kent parkı 370 hektarlık "İngiliz Parkı"nda dolaşmak insanı rahatlatıyor. Orada kimlere rastlamıyorsunuz ki! Her gün gezintiye çıkan yaşlılara, yakındaki üniversiteden ders çalışmaya gelmiş gençlere, ağaçlar altına uzanmış, öpüşüp sevişen aşıklara, uçsuz bucaksız çimenlere yatmış, tembel tembel gökyüzü seyredenlere, atlarına binmiş, insanları rahatsız etmeden huzur dolu parkın yollarında gezinen polislere... Çin tapınağına benzediği için de 'Çin Kulesi' adı verilmiş 25 metrelik tahta kulenin çevresindeki tarihi ağaçların gölgeliklerini bira içen göbekli Bavyeralılarla, meraklı turistler doldurmuş... Her gün saat 15’den sonra canlı Bavyera dans müziği ve şarkıları gelenleri coşturuyor. Kulenin altındaki sahnede müzisyenler oynak melodiler çalıyor.
İNGİLİZ PARK KÜLTÜRÜ
1789'da prens Carl Theodor'un Alman ordusunun mimarı Joseph Frey'e İngiliz park kültürünü örnek alarak düzenlettiği bu dev alan köpeklerden bebeklere, yaşlılardan gençlere herkesin canının çektiğini yapabileceği bir yer. Şu günlerde güneşlemeyi sevenler Schwabing deresinin kıyılarını ele geçirmiş! Günün belli saatlerinde parkın uçsuz bucaksız çimenleri dört ayaklı sevimli hayvanların 'ev hapsi’nden birkaç saatliğine de olsa kurtulduğu büyük alan. Her cinsten, her renkten, her boydan ve her yaştan sonsuz mutlu köpek deliler gibi koşuşturuyor, hoplayıp zıplıyor. Seyreden için eşsiz bir gösteri... En iyi cins, en soylu köpekler ise, çimenlerdeki "karmakarışık özgürlük" soylu sahiplerinin pek hoşuna gitmiyor olacak ki; buraya uğramıyor. Hem sporseverler hem de turistler için Münih'in en önemli çekiciliklerden biri de İngiliz Parkı’nın kıyısından geçen küçük Eisbach deresinin buz gibi sularında yüzmek, belirli bir bölümünde de sörf yapmak.
Bu kent parkında başka özgürlükler de var. Ağaç altlarında, çimenlerde akla gelen her müzik türünü dinlemek mümkün. Tamtamlara darbukalar, trompetlere saksafonlar karışıyor... Yakındaki Münih üniversitesinde yıllar geçiren Güney Amerikalı, Afrikalı öğrencilerin müziği kulağa pek hoş geliyor. İngiliz parkındaki özgür yaşama parkın yollarında devriye gezen polisler pek karışmıyor, yaşamın tadını çıkaran kent insanlarına dostça gülümseyip selâm veriyor...
Kleinhesseloher gölünde küçük kayıklar dolaşıyor, kazlar, ördekler, alımlı bembeyaz kuğular sularda süzülüyor. Gölden Aumeister bira bahçesine uzanan bölümde doğa sakinleşiyor. Burası tavşanların, sincapların, arada sırada ortaya çıkan alageyiklerin elinde. İngiliz parkından geçen dereciklerde kunduzlar, porsuklar da özgür yaşıyor. 1789 yılından bu yana beton hiç girememiş bu parka!
PEÇELERİNİ KALDIRIP DONDURMALARINI YALIYORLAR
Münih’e gelmişken kentin merkezinde şöyle bir gezinmeden Stuttgart'a dönmek olmaz. Ünlü Viktualien pazar alanı hafta sonu alışverişine çıkmış insanlarla dolu. En iyisi yarım kızarmış tavukla, seramik kupada buz gibi bira alıp uzun tahta masalardan birine oturmak, keyifle yiyip içmek, karşınızdaki Bavyeralı ile sohbet etmek, cumartesi alışverişine çıkmış hanımefendilerle yanlarındaki beyefendileri, suları buz gibi fıskiyeli küçük çeşmenin yanında durmuş, bir yandan çene çalan, bir yandan da ulusal içkileri köpüklü biralarını yudumlayanları, merakla dolaşan turistleri seyretmek... İçlerinde birkaçı var ki, Viktualien Pazarı'nda dolaşanlara hiç uymuyor. Dört hanım, tepeden tırnağa örtülü, değil saçlarının tek teli, ayakkabıların burnu bile görünmüyor. Gözlerinde kocaman kocaman kara gözlükler. Bir ellerinde pahalı marka çantalar, bir ellerinde külahta dondurmalar. Durmuş, çevrelerini seyrediyor, arada sırada uzun peçelerini, biraz zor da olsa kaldırıyor, dondurmalarını yalıyorlar...
Az ötede ıhlamur ağacının gölgesine sığınmış kısa deri pantalonlu, şık loden şapkalarına keçi sakalı takılı dev gibi Bavyera erkekleri, biralarını yudumlamayı bırakmış onları seyrediyor.