İngilizlerin keşfettiği WM sistemi
Fenerbahçe Avrupa grup eleme maçında İstanbul’da 1-0 yendiği, gençlerden kurulu Ajax takımıyla Amsterdam’da 0-0 berabere kaldı. Ve hesapları altüst ederek de gruptan çıkma hususunda tartışmaya girdi. Ama taraftarın bir tesellisi var. Olsun takım iyi oynadı ama. Geçerli mi? Bilmiyorum. İyi oynayıp da yenselerdi daha iyi olmaz mıydı.? Tabii ki iyi oynamak çok güzel de önemli olan o kadar fazla gol fırsatı kaçırmamaktı. Fenerbahçe aldığı yabancı futbolculara astronomik rakamlar ödedi. Bu rakamlar sadece Türkiye’de kupa, maç kazanmak için değil Avrupa’da da varlık göstermek ve kupa kazanmak içindi. Ama soruyorum size bu oynadıkları oyunlarla bu umut gerçekleşebilir mi? Bir türlü doğru dürüst futbol oynayamıyorlar. Böyle bir önemli maçta o kadar evrensel yıldızlar içinde Volkan ŞEN gibi bir futbolcu büyük yıldız olarak tabir ettiğimiz futbolculardan çok daha fazla göz doldurdu. Tam manasıyla bir çelişki. Ama her maç öncesi ve sonrası takımların teknik direktörleri kendilerince halka masal anlatıyorlar. Fenerbahçe’nin antrenörü de aynı şeyi yapıyor. Ama teknik direktörleri eleştirmek istemiyorum. Ben de bu görevde bulunduğum için de ‘vardır bir bildiği’ diyorum.Fenerbahçe teknik direktörü Pereira, bizim hareketlerini eleştirdiğimiz Yılmaz Vural’ın sanki bir fotokopisi.. Demeçler veriyor. Gizli taktikleri varmış da , bunu kimse duymamalı imiş, bunları maç günü açıklayacakmış da vs vs ... bir takım masallar... Halkımız bunlara inanmak istiyor ve inanıyor da. Ben çok eski bir futbolcu olarak bunları hayretle dinliyorum. Şu gerçeği unutmamamız gerekiyor. Sadece formüllerle ve taktiklerle bir takım başarılı olamaz. Bilindiği üzere dünya futbol ekollerinin söylediği gibi teknik direktörün bir takıma katkısı sadece yüzde onbeş. Tabiidir ki birtakım teknik ve taktikler vardır. Çelik çomak oynamanın bile bir taktiği vardır.Takımları başarıya götürecek olan futbolculardır. Uygun mevkilerde oynayabilecek futbolcuları bulamazsanız, bu teknik ve taktikleri nasıl uygulayacaksınız? Bu nedenle her fırsatta, yerli olsun yabancı olsun transfer edilecek futbolcularda bazı önemli özelliklerin aranması ve futbolcuların bunlara göre değerlendirilip, takıma alınması gerektiği konusunda fikrimi ifade ediyorum. Ancak, görülen odur ki futbolcunun takımda yer alacağı mevkinin gerektirdiği özelliklere pek dikkat edilmiyor. Ben 1937 yılında futbola başladım. O yıllarda futbolda, İngilizlerin keşfettiği WM sistemi vardı. Yıllar yılı Fenerbahçe takımı da WM sistemi ile oynadı. Ben oynadığım sürece de bu sistemin değişmesiyle ilgili soyunma odalarında hiçbir konuşma olmamıştır. Fakat o yıllarda bir Macar takımı vardı ki. Dünyaya bir daha böyle bir takım gelebilir mi? Gelmiş midir? Ben görmedim ve bilmiyorum. Macaristan’ın Sosyalist futbolu, 1960’lı yıllarda İngiltere’ye gelene kadar tüm dünyada kabul gören bu sistem, Macar milli takımının İngiliz milli takımına bir maçta 6, diğer maçta 7 gol atmasıyla tahtından yuvarlandı adeta ve yerini Brezilya’nın 4-2-4 sistemine bıraktı. Bu tarihe kadar pek çok takım bu sistemi uygulayıp başarılı oldu. Bu sistemde futbolcuların dizilişi aşağıdaki gibi olurdu:
Bu sistemde bekler, açık oynayanları, haflar iç oyuncuları marke ederdi. Bugünkü gibi çift stoper düşünülmezdi. Aynı zamanda sağ ve sol açık son derece hızlı, santrafor da delici ve kafa vurma yeteneğine sahip olan oyuncular olurdu.İşte bu Macar takımı İngiltere takım adalarında İngilizleri böyle bir mağlubiyete uğrattıktan sonra bu sistem iflas etti.WM Sistemi çok iyi bir sistemdi. Açık oynanırdı. Zevkle izlenirdi. Karşılaşmalar çok gollü olurdu. Takım rahatlıkla hem ofansif hem defansif anlamda çok başarılı olurdu. İngiltere’nin bu feci mağlubiyetinden sonra aşağı yukarı Avrupa’nın bütün takımları WM sisteminden vazgeçtiler. Katenaçyo sistemi... Yani birtakım savunma taktikleri koydular ortaya... 4-4-2, 4-4-3, 3-5-2, 4-2-4 gibi numaralı birtakım sistemler konuldu. Ne var ki böyle bir savunmaya dayalı sistemde futbol tam anlamıyla güzelliğini kaybetti. Bir gerçeği daha hatırlatmakta yarar görüyorum. Her zaman söylediğim ve inandığım bir şeyi tekrar etmek istiyorum. Hiçbir teknik direktör çalıştırdığı takıma kişilik veremez. Aksine kişilik alır.Bence bir teknik direktör elindeki futbolcularla tam bir koordinasyon içinde olmalı, onlara babalık yapmalı, futbolcuların gözünde güvenilirliğini sağlamalı, herkese eşit mesafede davranarak haksızlık yapmamalı.Antrenör futbol öğretemez ama futbolcularına örnek olur. Futbolun içinden gelmesi, futbolcuları arasında ayrımcılık yapmaması, onların haklarını savunması, takımın koordinasyon içinde olması, sorumluluk vermesi, futbolcuların arasında saygınlığı olması ve sayılması gerekir. Güvenilir ve basınla ilişkileri yumuşak olmalıdır. İşte futbolcularına öğretmesi gereken bu konulardır.
Gülerken ağlamak ağlarken gülmek...Geçtiğimizin hafta tarihin en ilginç maçlarından birini izledik. Rizespor-Galatasaray. Maçın normal süresinde Galatasaray 3-2 galip durumda iken 4 dakikalık uzatmada art arda 2 golü birden kalesinde gördü. Galatasaray, Rizespor karşısında 4-3 skorla maçı bitirdi. Futbol matematiksel bir oyun değildir. Her zaman iki artı iki dört etmez. Artık maç böyle biter diye düşünüldüğü anda her şey bir anda tersine döndü. Futbolda saniyelerin ne getireceği belli olmaz. İstenmeyen sonuç ecel gibi geldi. Kimseyi suçlamamak gerekir. Selçuk ve Hakan’ın sakatlanması bir de Umut’un kırmızı kartı görerek ceza alması Galatasaray takımının oyununu olumsuz yönde etkiledi.. Belki de bu maçı futbolun tanrısı böyle istedi. Şöyle böyle olsaydı demek anlamsız.. Kimseyi suçlamak da öyle sanırım.Her iki takımın da teknik direktörleri dramatik bir olay yaşadılar. Bir anlamda biri gülerken ağladı diğeri ağlarken güldü. İşte futbol böyle bir oyun.