İnsan odaklı şehirleşmenin önündeki engeller ve öneriler
İnsan medeniyeti akıl, hesap ve bilgi üzerine inşa edilmiştir. Çamurdan evlerin, demirden kılıçların, mermer sütunların, göğe yükselen taş blokların bir ustası, ustanın bir bilgisi, bilginin ise kuşaktan kuşağa aktarılırken bir gelişimi vardır. Buğday başağından ekmeğe dönüşen bir emek, bir bilgi vardır. Bitki köklerinden, yapraklarından, gövdelerinden şifaya dönüşen bir bilgi, bir reçete vardır.
İnsan vücudundaki dolaşım sistemi gibi kurduğumuz şehirlerin de bir dolaşım sistemi vardır. Kan dolaşımımız ne kadar sağlıklıysa vücudumuz o kadar sağlıklıdır. Medeniyetimizin bir yansıması olan şehirlerimizde de durum aynıdır. Hayatın akışının sağlıklı olması için insan kaynağımızın, hammaddelerin, ürünlerin, eşyaların, gıdanın aklınıza gelecek her yaşam nesnesinin hareketinin ülkelerin kalbi olan şehirlerin kalp atışlarıyla uyum içinde olması gerekir. İşte bunu hesaplamak planlı ekonomi iddialarımızın temel dayanağı olacaktır.
ŞEHRİN KALP ATIŞINI ÖĞRENMELİYİZ
Dünya genelinde serbest piyasa yaygın anlayıştır. Sosyalist uygulamalar şimdilik piyasa ile uyumlu ve devlet kontrolünde bir serbestlik ortamı sunuyor. Serbestliğin de bir derecesi vardır. Şehirlerimizin genişlemesinde bir serbestlik yaşanmıştır. Ucuz iş gücü ihtiyacı köylerden şehir merkezlerine özellikle İstanbul başta olmak üzere batı illerine göçü hızlandırmıştır. Yerleşimler şehir planlarına göre yapılmadığı için gecekondu mahalleleri yayılmıştı. Günümüzde devletin vatandaşla sıkça karşı karşıya geldiği mülkiyet davalarının bir nedeni de işte bu geçmişten günümüze kalan plansız göç ve yerleşim olmuştur.
Önerdiğim planlama modeli şehrin bir kalp atışında üreteceği değerin hesaplanması, nüfus ve şehirle bağlantılı diğer şehir, ülke, sistemlerle arasındaki insan, hammadde, enerji, eşya, bilgi ve diğer birçok dolaşım maddesinin planlamaya uygun dağıtımına dayanmaktadır.
Endüstri mühendislerinin fabrika ortamlarında kullandıkları “takt süresi” şehirlerin değer üretimi planlamalarında kullanılabilir. Takt süresi yalın üretim tekniklerinin önemli bir ifadesidir. Talep ve üretimin örtüşmesindeki kesinliği hesaplamakta kullanılır. Bir fabrikanın takt süresi kalp atışı gibidir. Takt ettiğinde kaç adet üretir bunu anlarız.
Mevcut şehirlerimizi analiz edelim; şehrimizin takt süresi nedir acaba? Ne olmalıdır? Bu sorulara cevap vermek için şehrin ürettiği değeri çok iyi anlamak gerekir. Ürettiği değerin dışında potansiyelini anlamak gerekir. Bugün bu kadar değer üretiyor ama coğrafi konumu, iklim durumu, insan kaynağı yapısı gibi etmenler sayesinde aslında çok daha fazla değer ortaya koyacak yeteneklere sahipti diyebiliriz.
Yeni şehirler kurmak isteyebiliriz belki! Yapılan hesaplar, doğal afete karşı zayıflık, işgale karşı savunma durumu ya da stratejik bir üretim tesisleşmesi ve yan sanayisine olan ihtiyaç nedeniyle yeni şehir planlamaları yapmak gerekebilir. İstanbul örneğine bakıldığında turizm potansiyelinden ne kadar faydalanabiliyoruz? Tarım potansiyelinden ya da su kaynakları imkânlarından neden faydalanamıyoruz?
Bir şehrin takt süresini bileceğiz, aksi halde yapılan planların kara düzene yol açacağı geçmiş deneyimlerden anlaşılmaktadır.
ULAŞIMDA DARBOĞAZ SORUNU
Biyolojide dolaşım, şehir yaşamında ise ulaşım dediğimiz sistemlerin en büyük sorunu darboğazlardır. Şehirlerimiz otomobil imparatorluğuna teslim edilmiştir. Kaldırımlar otopark için kullanılmaktadır. Yayalar, bebek arabaları ve tekerlekli sandalyeler işgal edilen kaldırımları kullanamadığı için risk içinde yolculuk yapmaktadır.
İstanbul adeta iki yolun arasında sıkışmıştır. Belki de planlanırken bunun bir avantaj olacağı düşünülmüştür. Plana uyulmadı ya da plan hatası yapıldığı görülmektedir. Yoğunluk ve darboğaz yer seçimi probleminin optimizasyona uygunluğunu sarsmıştır.
Açıkça yazıyorum, şehir planlamasında insan odaklı kurallara uyulmadığı için mülkiyete dokunmadan herhangi bir iyileştirme ve çözüm olanaksız hale gelmiştir. Mülkiyet kutsal değildir, insan kutsaldır. Tabi ki burada keyfi bir cetvel çiziminden bahsetmiyorum. Bilimin cetveli yollara, kaldırımlara değecek. Yıkılması gereken yıkılacak yapılması gereken inşa edilecek. Otomobil yolunda yürümek zorunda kalmayacağız. Ürettiğimiz çözümler hukuk içinde olacaktır. Görüldüğü gibi basit bir kaldırım düzenlemesi için bile artık köktenci çözümlere ihtiyacımız vardır.
İstanbul’un emekçi kesimleri genellikle iç kesimler sayılan denizden uzak bölgelerde yaşamaktadır. Deniz kenarları İstanbul sosyetesine ve günümüzde ise yabancı para kazanıp Türk lirasıyla harcayan kimselerin ikamet bölgelerine dönüşmüştür. E5 konumlanma açısından denize yakındır. Üst gelir kesimine daha yakındır, yürüyüş mesafesindedir bile denilebilir. Emekçi kesimler, işçiler sayıca fazladır ve E5’e bir başka taşıt aracılığıyla ulaşabilmektedir.
Düşük Yoğunluk daha huzurludur ve daha fazla alana ve mahremiyete sahiptir ancak Yüksek Yoğunluk daha canlı, ilham vericidir ve daha güçlü topluluklar oluşturur. Gelişmiş fikirler, ileri teknoloji ürünler, seçkin sanat ve başarılı spor şehir kültürünün nimetleridir. Gıda güvenliği, vatan savunması, doğanın korunması, doğa turizmi, sanayi bölgelerinin genişleme çeperini oluşturmaları olanakları ile kırsal alanlar, köylerimiz ülkemizin öz gücünün bir parçasıdır. Merkez şehirlerimiz gücünü Anadolu’dan almaktadır.
Son sözü size bırakıyorum; nasıl bir şehir istediğinizi, öneri ve eleştirilerinizi bize yazın. Birlikte tartışalım. Birlikte çözeceğiz çünkü.