İnsana değer vermek
Ülkemde çoğunluk insan mutsuz, agresif, hoyrat, kendine değer verir ama ötekine değer vermez… Yolda gidiyoruz örneğin, yavaş bir araç en hızlı şeritte gidiyor, 3 şeritli yolda, geçen hafta yazmıştım. Yolu tıkıyor, trafiği yavaşlatıyor. Adeta çevreye rahatsız vermekten zevk alıyor. Böyle bir patoloji nasıl iyi edilir?
Bu yıl eskiyen evimi biraz yenileme macerasına girdim. Macera diyorum çünkü gerçekten maceraya dönüştü. Yaşanan ev olduğu için ne kadar boşaltsam bazı eşyalar evde kaldı ve yenilemeyi yapan mimara eşyalarımı emanet ettim. Ustalara güzelce paketletip 2-3 yıl önce yaptırdığım kış bahçesine kilitlemesini rica ettim. Gelip baktığımda eşyaların inşaatın olduğu salonda yarım yamalak paketli olduğunu ve kış bahçesini isçi/ustaların oturma alanı, kahvehane gibi kullandığını gördüm.
Mimara eşyaları kış bahçesine alıp orayı kapatmasını tekrar söyledim ama eşyaları çok iyi paketlediğini, hiç toz girmeyeceğini söyleyerek isteğime muhalefet etti. Tartışma olmasın, gerilmeyelim diye sustum. Bir sonra geldiğimde eşyalar bahçeye alınmıştı, üstü naylonla örtülmüştü. “Burada ıslanacaklar, zarar görecekler” dediğimde yine ısrarla ve inatla çok iyi paketlediğini, paketler açılırken orada olacağını söyledi ve kış bahçesini ustalara kullandırmaya inatla devam etti.
İFTİRA İLE İNSANLARI SİNDİRMEK
Uzatmadım, ısrar etmedim çünkü salon beyefendisi olarak görünen bu mimar civardan birisi onun ustalarının çevreye verdiği rahatsızlıktan bana şikayetçi olunca o kişiye “şizofren, kendini jiletliyor” gibi nahoş yakıştırmalarda, iftiralarda bulunmuştu, yani hızla itibar zedelemesine girmişti. “Bu kişi senin yaptığın işi eleştiriyor, karakterini değil. Sen neden onun karakterine, itibarına sataşıyorsun?” dediğimde işi bana da sataşmaya kadar götürmüştü. Kısacası, bu tür insanlar yaptıkları işi düzeltmek yerine hızla agresifleşerek müşterilerini, doktor ise hastalarını vb. bu yolla sindiriyorlar, susturuyorlar.
Tabii eşyalar açılınca hepsinin hasar gördüğünü, yağmurdan şiştiğini, kanepede kedilerin yattığını, vb gördüm. Anılarımı taşıyan o eşyaların bir kısmı atıldı. Eksikleri bitmemiş inşaatı daha fazla gerginlik olmaması için teslim aldım ve hala bugün içeride ustalar var, duvarlar kırılıyor, işler devam ediyor, masraf, gürültü çevreyi de rahatsız ediyor.
Temizliğe girince gördük ki kış bahçesi ve bahçe seramikleri bu süreçte işçi ve ustalar tarafından korunmayıp kırılmış, üzerlerindeki çimento ve boya lekeleri çıkmıyor, 2-3 yıl önce yapılan bu mekanlar 20-30 yıllık bir görünüm içinde… Kısacası bu yenileme işleminde sonuç; zarar büyük, hem madden, hem manen. Çok üzüldüğüm, temizliğinde yorulduğum gibi emanet ettiğim anılarımı taşıyan eşyalar, kış bahçesi, daha yeni düzenlenmiş dış mekanlar, seramikleri mimar ve takımı tarafından harap edilmiş.
İNSANA, YAPTIĞIMIZ İŞE VERDİĞİMİZ DEĞER
Kısacası, ülkemizde insana ve yapılan işe verilen değer, saygı bu kadar. Dışarıdan salon beyefendisi, hanımefendisi gibi görünen, o maskede insanlar yaptıkları işlerdeki eksikler belirtilince, şikayetler yapılınca kendilerinden beklemediğimiz ölçüde birden saldırganlaşabiliyor, seviyeyi düşürüyor, yalnızca alacağı paraya odaklanıp sizi sindirmek için her yolu deneyebiliyorlar. Mimar da, müteahhit de, doktor da, birçok kişi işini yarım yapıp yalnızca kazanmaya odaklanıyor.
Sonra düşündüm, gazetelerde doktor döven hasta yakınlarını okuyoruz, tabii ki onlar çok hatalı, saldırganlığın her şekli çok yanlış ama hastanelerdeki sistemler de, tutumlar da biraz daha insana değer veren sistemler olsa, biraz hassasiyet olsa acaba herkes daha az mı öfkelenir? Evet, hastane personeli doktor, sekreter, hemşire çok yoruluyor olabilir ama öğretmenler de her gün ayakta ders anlatıyor, garsonlar da ayakta güler yüzle hizmet ediyor, her iş kolu yoruluyor. Önemli olan, iş ahlakı açısından işimizi iyi ve güler yüzle yapmak, eleştiri olunca olgunlukla karşılamak ve hatayı düzeltmek…
HOYRATLIĞIN BAHANESİ VAR MI?
Hoyratlığın bahanesi yok. Bir işi “Yaparım” diye para kazanmak için alıp, yarım yamalak yapmanın, emanetleri korumamanın, işin başında durmamanın, eleştiri alınca saldırganlaşıp müşteriyi sindirmenin bahanesi yok. Bu yazıyı bitirirken hoş bir anımla bitirmek isterim. 19 yaşımda üniversitede öğrenciyken Fransa’da bir ameliyat oldum, bir devlet, üniversite hastanesinde bir hafta kaldım. Ameliyat sonrası yoğun bakımda kalırken doktorlar yanıma gelip elimi tutarlardı. O hastanede gördüğüm şefkati, insanlığı hala unutamadım. Her sabah hemşire perdelerimi açar, kahvaltımı getirir, kahvaltıdan sonra odanın ortasına bir sandalyeyi çeker, beni oturtur ve yarım saat başımı okşayarak saçlarımı tarardı…
İnsana değer vermek… İşimizi iyi yapmak… Salon beyefendisi maskesi takıp, rol yapıp insanları ağır iftiralarla sindirmek, susturmak değil, gerçekten iyi insan olmak… İnsan olmak… Demek ki mümkün…