22 Kasım 2024 Cuma
İstanbul 18°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

İnsanlığı susta durdurmak

Seyyit Nezir

Seyyit Nezir

Eski Yazar

A+ A-

Marshall McLuhan, söz ve yazının, her türlü iletişimin geçmişten günümüze insanı, tarihi ve doğayı nasıl etkileyip biçimlendirdiğini ele aldığı kitabında (Gutenberg Galaksisi, 1962; YKY, 2001), teknolojiyle duyular arasındaki dolaysız ilişkiyi sergilerken, her yeni araçla insanın duyusal dengesinin bozunuma uğradığını anımsatır. Anımsatır çünkü konuyu William Ivins Jr’ın Sanat ve Geometri (1946) kitabındaki saptamalar ışığında açımlar. Ivins Jr’a göre, gündelik yaşamda işitsel - dokunsal duyuları daha baskın olan Grekler, öğrenmede de görselliği ağır basan yeni araçların kullanımına özellikle direnmişler, dahası uzay geometrisine açılan kapının eşiğinden geri dönmüşlerdir; çünkü, “Gözün tersine, tek başına el, üç ya da daha fazla nesnenin bir çizgi üzerinde olduğunu keşfedemez.” Akademisinin kapısına, “geometri bilmeyen giremez” yazan Platon’un da, görselliğe dayalı okuma yazma yerine işitsel - dokunsal duyularla öğrenmeyi temel aldığını öne sürer. Nitekim mağara öyküsüyle Platon, öğrenmenin anımsamak olduğunu savunurken, hep aynı ilkeye dayanır. Giderek, Greklerin matbaayı keşfin de eşiğine gelmişken alışkanlıklarını terk etmeyi göze alamayıp geri döndükleri varsayılır.

ARAÇLAR VE MARX

İnsanın beş duyuyla algıladığını zihinde bilgiye ve felsefi düşünceye taşıdığı gerçeği, aydınlanmayla birlikte, evrensel bilginin akıl ve araçlarla sonsuzluğa erişme yetisini sonsuzlaştırabildiği aşamada daha da pekişir. Bu, öğrenme sürecinde olguları mutlak anlamda yaşayıp deneyerek bilgiye kazanma ilkesinin aşılmasını, olgular ve olasılıklar arasında bağ kuran diyalektik aklın duyusaldan yeni bir bileşkeye yönelmesini, öngörü ve tasarımın gitgide ağırlık kazanmasını sağlar. Greklerin yeni araçlara alışkanlık nedeniyle uzak duruşuna dikkat çeken McLuhan, Marx’ın saptamasından habersiz midir, habersiz görünmeyi mi seçmiştir, bu apayrı bir konu ama biz bu saptamanın bütün bir tarih boyunca ilerlemenin temel yasasını oluşturduğunu anımsamak zorundayız:

Araçlar, insanların bireysel ve toplumsal alışkanlıklarını, dahası organik yapısını belirlemekle kalmaz, tarihsel gelişmeyi de belirler: durdurur, yavaşlatır ya da hızlandırır. Bu yalnızca toplumsal olgular ve insan doğası için geçerli değildir; evrensel doğa ve hakikatin de araçlarla bozunuma, dönüşüme uğraması bu ilkenin öbür yüzüdür.

ARAÇLARIN BUGÜNKÜ YAŞAMDAKİ YERİ

Bir gerçeği vurgulamaksızın çağımızda insanın serüvenini anlama olanağı yoktur: I: Dünya Savaşı’yla birlikte teknoloji, insana ve doğaya karşı tasarımlanmaya başlamış, gelinen noktadaysa araçlar tarihsel ilerlemeyi ve insanın gelişmesini engelleyici bir nitelik kazanmıştır. İnsanlığın bütün tarihsel birikimini tüketme ideolojisi olarak gelişen postmodernizm, hedonist bir yaklaşımla aklı yedeğe alarak onu salt içgüdüsel ve duyusal varlığına geri döndürmüş, daha sonra onu ceptel ve internetle kurgulayıp hurafelerle yönlendirmiş, dahası yeniden tanımlamayı ve denetlemeyi programına almıştır. Şurası açık ki, içgüdüsel ihtiyaçlarına tutsak edilerek, toplumsal varlığı ve benliği aşağılanarak bilinci örselenip köreltilen bir insana, tarihsel evrimi geriye çevrilen farklı bir türe doğru zorlanıyoruz.

SOSYAL MESAFE TUZAĞI

Virüsler karşısında susta durdurulan insana, art arda gelecek virüs dalgaları gerekçe gösterilerek en doğal hak ve özelliklerini, belirsiz bir süreyle ertelemesi ve yok sayması dayatılmaktadır. İki insan arasındaki fiziksel uzaklığı sosyal mesafe olarak adlandırmak ve insanı yanlış konumlara zorlamak da caba... Sosyal mesafe, toplumsal ilişkileri kapsayan bir kavramdır. Örneğin zengin - yoksul, sömüren - sömürülen, ezen - ezilen karşıtlığı sosyal mesafenin kapsamı içindeki kavramlardır. Öte yandan sınıfsal, toplumsal, ulusal dayanışma kavramları da yine sosyal mesafenin en aza indirilmesini içerirler. Fiziksel uzaklık kuralını sosyal mesafe olarak adlandırıp yanılsama ve alışkanlık oluşturarak insanları toplumsal ilişkilerden yalıtmak gerçekte bir tuzağı imlemektedir. İnsanlar arasında her zaman olagelen fiziksel uzaklığı salgın dönemlerinde gereken ölçüde tutmayı, sosyal mesafelere ilişkin konumları yitirmemeyi becerebilirsek bu tuzaktan korunmuş oluruz ki, en az koronadan korunmak kadar gereklidir.