22 Aralık 2024 Pazar
İstanbul
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

İnsanlık durumu

Atakan Hatipoğlu

Atakan Hatipoğlu

Gazete Yazarı

A+ A-

1960’lı yılların ortalarına doğru başta ABD olmak üzere Batılı ülkelerde yeni bir sosyo-politik durum oluşmaya başlamıştı. İnsanlık durumuna ilişkin kaygılar, ulusal siyasetin önüne geçmeye başladılar.
İnsanlık durumu kaygıları daha çok nükleer dehşet dengesinin her an bozulabileceği düşüncesinden kaynaklanıyordu. 1962 Ekim’inde Küba füze krizi olarak bilinen olay, dakika farkıyla insanlığın üçüncü dünya savaşının eşiğinden dönmesine neden olmuştu.

Herkes, ABD ile SSCB arasında başlayacak savaşın nükleer bir savaş olmasını bekliyordu. Bunun ise medeniyetin ortadan kalkmasıyla sonuçlanacağı düşünülüyordu. Meşhur fizikçi Albert Einstein’ın “Üçüncü Dünya Savaşı’nda hangi silahların kullanılacağına ilişkin bir soruya “Onu bilemem ama dördüncüsü taşlar ve sopalarla yapılacak” diye cevap vermesi bu nedenleydi. 70’li yıllarda çekilen Maymunlar Cehennemi ya da Mad Max türünden bazı filmler bu kıyamet sonrası (post apokaliptik) atmosferden beslendiler.

Filozof Hannah Arendt, 68 gençlik hareketlerinin bazılarının şiddet hareketlerine doğru evrilmesini bu atmosfer ile ilişkilendirdi. Arendt’e göre her ne kadar nükleer savaş riski, zafer için savaşın yerini caydırıcılık için silahlanmaya bırakmasıyla sonuçlanmış olsa da, ulusal egemenliğe dayalı bir dünyada savaşlar kaçınılmazdı. Olası bir nükleer savaş siyasetin sürdürülmesi değil evrensel intiharı olacaktı.

Siyasal şiddet her zaman güçsüzlükten doğuyordu ve 68 gençliğinde şiddete yönelmenin mantığı nükleer dehşet dengesinin yarattığı varoluşsal kaygılarla ilişkiliydi. Yok olma tehdidi altında yaşayan kuşaklar, kaygı ve aldatılmışlık duygusunun getirdiği öfke ile hareket etmeye daha yatkın olabilmekteydiler.

Bana bunları düşündürten birkaç gün önce Aydınlık’ta yayınlanan Aslı Erişen’in bir haberi oldu. İstanbul Teknik Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Deniz Demirhan 2100 yılına İstanbul’da kıyı şeridimizin sular altında kalması sebebiyle 10-15 milyon arası insanın evsiz kalmasının öngörüldüğünü söylüyor. Dünyanın sıcaklığına ilişkin 2100’de ulaşılması tahmin edilen düzeye 2023’te yani öngörülenden 77 yıl önce ulaşılmış.

Farklı ülkelerde sıcak çarpmasından kaynaklanan ölümler şimdiden yüz binlere ulaştı. Öte yandan Türkiye’de tarımı sürdürmek için gereken su kaynakları giderek azalıyor. Dr. Demirhan, bu verilerden hareketle, devletler düzeyinde önlemler alınması ve bunun küresel bir boyuta taşınması gerektiğine işaret ediyor.

Bugün insanlık durumu esas olarak nükleer bir savaşın çıkması endişesi ekseninde tartışılmıyor. O ihtimal bertaraf edilmedi. Fakat bu arada küresel iklim dengesinin bozulması, devlet ve toplum ilişkisini yeniden kurmayı zorlayacak bir düzeye hızla yaklaşıyor. Milyonlarca insanın kıtlık, kuraklık veya seller nedeniyle yaşamını sürdüremez hale geldiği bölgelerden kaçmasıyla oluşan iç göçlere muhatap olan, sürdürülebilir tarımı denetimi altına almak zorunda kalan, kapitalizmin gezegeni ölüme sürükleyen hareket tarzına müdahale edebilen yeni türden bir milli devlet, kendisini giderek daha fazla dayatıyor.

Çağımızda insanlığın ortak sorunlarını çözmek için kullanabileceğimiz milli devleti aşan küresel bir siyasal yapı yok ve kısa süre içinde de olmayacak. Elimizdeki en işlevsel örgüt milli devlet. Ancak devlet dediğimiz, son tahlilde bir araçtan ibaret. Esas olan o devletleri yöneten, onun imkânlarını kullanan dünya görüşü ve programı, hem millet hem de insanlık için sorunun değil çözümün bir parçası haline getirebilmekte.

İnsanlık, çok kısa bir süre içinde Maymunlar Cehennemi’nde başrol oynamak istemiyorsa, gündelik kayıkçı kavgaları düzeyini aşmış, akılcı, plancı, bilimsel ve toplumcu bir dünya görüşünün hâkim olduğu yeni devletler inşa etmeyi başarmak zorunda.

ABD SSCB Küba İstanbul Teknik Üniversitesi Kapitalizm
Yazarın Önceki Yazıları Tüm Yazıları