Instagram operasyonu ‘Şah Mat’ diyememiştir!
Yıllar önce yaşamımıza giren internetin bu günler için tasarlandığı nasıl da belli oldu. İlk planda; tuğla kalınlığında ansiklopedilerin dijital arşiv olarak sunulduğu, her aradığımızın rahatlıkla bulunduğu, her sorunun yanıtının olduğu harikalar diyarıyla yüz yüzeydik. Merak ve öğrenme duygumuzu harekete geçiren, enformasyonu ışık hızına çıkaran, hayal ötesi bir dünyaydı. Bir de işin teknik tarafı vardı ki ilk şoku kendi alanımda yaşamıştım. Piyanoda çaldığım melodi karşımdaki ekranda notaya dökülüyor ya da yazdığım notalar meçhûl bir müzisyen tarafından anında çalınıyordu.
Her şeye hâkim olma, yönetme ve herkesten önce öğrenme duygusu ile coşarken 2. Aşamada önümüze sosyal medya alanları sunuldu. Sanal odaların, çoğul yalnızlıklarını oluşturmak için takipçi avına ve dikkat çekme senaryolarına gömüldük. Hepimiz elimizdeki bagetle kendi orkestramızı yönetiyor ve dilediğimiz repertuvarı seçebiliyorduk. Çip takılmış android ya da humanoidler gibi ''Özgürlük'' alanlarımızın sarhoşlarıydık ki hâlâ da öyle...
Küçük ve dar dünyalarımızda yarattığımız orduların komutanları kesiliverdik bir anda. Halbuki tüm varlığımızla ağır ağır teslim oluyor, modernite olarak sunulan tuzağın içine çekiliyorduk.
Neden bu program?
Bence; devletler üstü ve tek merkeze bağlı bir yönetim, hukuk, adalet, ekonomi, eğitim, ahlak ve siyaset yapısını oturtmanın tabii ki en akıllıca ve kestirme yolu olduğu için. Bireylerin, toplumların tüm parametrelerine hâkim olursanız, tek elden dayatacağınız algoritmalarla dilediğiniz her şeyi önerir, kabul ettirir, kışkırtır, ayaklandırır ve hatta yönetebilirsiniz. Gezi Parkı'nda, 15 Temmuz'da ve daha birçok kitlesel heyecanlarda bu tecrübeleri ziyadesiyle yaşadık.
Şimdi durum başka!
“Cicim ayları'”nın geride kaldığı süreçteyiz. Asıl patron bageti eline aldı ve orkestranın hâkimi olduğunu açıktan dayatıyor. Yasaklama, cezalandırma, manipülasyon, kısıtlama, engelleme ve asparagasla… Teröristleri, kahramanları, mazlumları, haklıları, haksızları o belirliyor… Ülkeleri, halkların ulusal kimlikleri, devlet politikalarını, kırmızı çizgileri görmezden gelen ceberrut bir patronajla karşı karşıyayız.
Nasıl bu kadar küstah olabiliyorlar?
Çok basit… Gücünü; içerdeki özgürlük ve insan hakları maskesi altında hazır kıta misali toplanmış mâlum çevrelerden buluyorlar da ondan. Hazır kıta demişken onlar da yorgun aslında, onlar da tıkandı ve güncellenemeyen yazılım gibiler. 19. yy. diliyle yeni bir şey söylemeleri de mümkün değil. Velhâsıl son dönemde devlet dışarıdan gelen sese ve dayatmaya yani küresel patronaja ABD patentli şirket üzerinden ''dur bakalım'' demiş ve ufak bir ayar vermiştir.
Ammaaaa!
Tüm bunlar yapılırken, başka bir belânın tetiklenmesi de göz ardı edilmiştir. İçerden ve dışardan Türkiye'nin diktatörlükle yönetildiğini, sansürcü bir ülke olduğunu, insan haklarının yerlerde süründüğünü koro halinde bağıran bir takım var. Fotoğrafa baktığınızda içerdeki takım dışarıya, dışardaki takım da içeriye doğru sürekli bağırıyor. Tıpkı son Osmanlı'nın mandacı takımı ve Ali Kemal gazeteciliği gibi!
O yıllarda Ali Kemal'in Fransız gazetelerinden yaptığı çevirileri, İkdam Gazetesi'nde kendi röportajıymış gibi yayınlaması da aslında aynı reflekstir. Dışarıdaki bağırtının içerdeki payandası yani. Fakat o adamlar daha ''yiğitlermiş''. Hiç olmazsa İngiliz Muhipleri diye ortaya çıkmışlar da millet ne mal olduklarını görmüş. Şimdikilerse korkak ve sinsi…
Gençliğe Hitâbe'de de açıkça işaret edilen bu sinsi ve korkak takımın eline Instagram hamlesiyle fırsat verilmiş, açık çek sunulmuş, boş kâğıda imza atılmıştır. Sonuç olarak doğru olan refleks yanlış yöntemle başladığı yere dönmüştür. Milletin kafası zaten karışık ve ilk planda olaya haklı olarak katmanlı da bakamamıştır. Onun özeti, “Hükûmet Instagram’ı Yasaklamıştır”.
Şah mat diyemiyoruz!
Halbuki biz Doğu toplumuyuz iyi satranç oynarız. İyi de neden bir türlü “Şah mat” diyemiyor, piyonlarla vakit kaybediyoruz? Bu kadar patırtının üzerine Sn. Bakan açıklama yapıyor; İnstagramda kayıt dışı ticaret yapılıyormuş. Haydaaa! Görün artık bunu: sokak diyor ki ''İnstagramı değil, beni engellediniz.''. Sokak yanlış görüyor! Tamam anladım!
Sonuç:
AB, ABD, NATO ve Atlantik Muhiplerine karşı; daha akılcı, daha kestirme ve düşmanın eline fırsat vermeyecek yöntemler gerekmektedir. Bunun için de akılla yoğurulmuş cesarete, devrimci kadrolara ve asıl önemlisi yüzyılın tekniği ile barikat oluşturacak zeki ve oyunu bozan operasyonlara ihtiyaç vardır.
Yine doğadan bir örnek vermek istiyorum. Daha önce yazmıştım, bahçede ha babam! ayrık temizliyorum. Çekip çıkarıyorum, başka yerden çıkıyor, ilaç atıyorum bana mısın demiyor. Her türlü savaş yöntemini uyguladım sonuç fiyasko tabii.
Ayrığa kafa-göz girmişken durdum ve onun hakkından gelecek bir bitki buldum. O da ayrık, minik minik de çiçekleri de var, halı gibi… Biraz ektim ve ayrığın üstünü örtüverdi. Bizim eski ayrık üstü kapandıkça aradan ''küçük Emrah'' kıvamında ağlak ağlak çaresiz bakıyor. Yaşıyor gibi ama ona yaşamak denirse tabii, tuttuğun yerden kopuyor.
Öğrendim ki ayrıkla mücadele ederken; yine ayrıkla ama daha güzeli ile, karşısına çıkacaksın. Yoksa ömrün ayrığı ayıklamakla ve ayıklarken de ona hayat vermekle geçer!