İntihar etmeyeceksek içelim bari!
Sinema tarihinde, çekimleri sırasında yaşanan trajik ve ölümle sonuçlanan kazalarla anılan filmler apayrı bir burukluk içerir. 1973’te “Ölüm Oyunu” filminin çekimleri sürerken hayatını kaybeden Bruce Lee’nin oğlu Brandon Lee’nin de “Ölümsüz Aşk-The Crow” (1994) tamamlanmadan, boş olması gereken bir tabancadan çıkan kurşunlarla ölmesi… Benzer biçimde geçen yıl Alec Baldwin’in “Rust”ın setinde görüntü yönetmeni Halyna Hutchins’in ölümüne neden olması… Ya da Erkan Yücel’in 1985’te “Kanlı Düğün”ün setine giderken trafik kazası sonucu aramızdan ayrılması gibi olaylar geri kalan her şeyin önüne geçer, filmi falan unutturur, önemsiz kılar.
Geçen yıl en iyi yabancı dilde film kategorisinde Oscar kazanan, bugünlerde dijital platform mubi’de gösterilmekte olan Danimarka filmi “Körkütük-Druk” da her şeyden önce benzer bir acının damga vurduğu yapımlardan. Son olarak 2000 yılında tatbikat sırasında batan nükleer Rus denizaltısı faciasını öyküleyen “Kursk” filmini izlediğimiz Thomas Vinterberg’in onulmaz acısı, “Körkütük”ün çekimleri sırasında 17 yaşındaki kızı Ida’yı trafik kazasında kaybetmesinden kaynaklanıyor. Çekimler duruyor ama sonra Ida’nın anısı için filmi tamamlama kararı veriliyor. Ön planda bir lise tarih öğretmeninin öyküsünü anlatmakla birlikte gençlik filmi boyutu da bulunan “Körkütük”te Ida’nın arkadaşları da roller üstleniyor ve tamamlanan film Oscar’a kadar uzanıyor.
YIKILMAMAK İÇİN İÇMEK
Başrollerinde Nicolas Cage ve Elizabeth Shue’nin yer aldığı 1995 yapımı Mike Figgis filmi “Elveda Las Vegas”, içerek kendini öldürmeye çalışan yıkkın bir adamın öyküsünü anlatıyordu. “Körkütük”te ise yıkılmamak ve ayakta kalabilmek, yaşama sarılabilmek için içmeye karar veren 40’lı yaşlardaki dört öğretmeni tanıyoruz. Aynı lisede çalışan ve sıkı arkadaş olan, mesleki ve ailevi hayatlarında belirgin tıkanıklık yaşamaya başlayan kahramanlarımız Norveçli bir psikiyatrın tezinden hareketle hayatın her alanında dinamizm kazanmak için içmeye başlıyor. Dr. Finn Skarderud’un teorisine göre (ki sonradan yaptığı bir açıklamada psikiyatr olarak böyle bir şeyi savunmasının mümkün bulunmadığını belirtmiş ama yine de filme danışmanlık yapmayı kabul etmiş) her insanın kanında doğal biçimde yüzde 0,05’lik alkol oranı bulunması gerekiyor ve bunun eksikliği çeşitli sorunlara yol açıyor. Dört öğretmen de Ernest Hemingway’in yöntemiyle içki içmeye başlayarak iş ve özel yaşamlarındaki dinamizmi artırmak için alkole sığınıyor. Bir anlamda “İntihar etmeyeceksek içelim bari!” demiş kadar oluyorlar ve bir tür sosyal deneye girişiyorlar. Ama elbette ki alkol şişede durduğu gibi durmuyor, belli bir süre gerçekten işe yaradıktan sonra alkolizm sınırları zorlanıyor ve bumerang etkisiyle kullanıcıyı vurmaya başlıyor.
TOM CRICK’İN MESLEKTAŞI
“Körkütük”, yönetmen Thomas Vinterberg’in tarifsiz acıyla dolu ruh halinin de etkisi vardır mutlaka, komedi ile dramın, coşku ve neşe ile hüznün el ele ilerlediği filmlerden biri. Filmin, Madds Mikkelsen’in canlandırdığı tarih öğretmeni Martin’in eşinin bir sahnede söylediği üzere, “Herkesin manyak gibi içtiği bir ülke” olan Danimarka’da özellikle gençliği alkolden uzak tutmak için kotarılmış bir sosyal sorumluluk projesi gözüyle de bakılabilir, tam tersine şu berbat dünyada alkolü tutunacak bir dal olarak gösterdiği de iddia edilebilir. Vinterberg kararı tümüyle seyirciye bırakmış gibi görünüyor.
Sinema Yazarlar Derneği-SİYAD’ın 2021 değerlendirmesinde en iyi 20 film arasında altıncı sıraya yerleşen “Körkütük”, Mehmet Açar’ın kişisel listesinde beşinci, Uğur Vardan’ın listesinde yedinci sırada yer aldı. Fırsat bulursanız mutlaka seyredin, özellikle mesleği öğretmenlik olan ve arada sırada iki tek atan sinemaseverlerin izlemesinde yarar var. Her şey bir yana, Stephen Gyllenhaal’ın “Su Şehri-Waterland” (1992) filminde Jeremy Irons’un canlandırdığı Tom Crick’ten sonraki en ayrıksı tarih öğretmeniyle karşılaşacaksınız.
Babasını böyle bir film yapmaya Ida ikna etmiş, yani “Körkütük”ün fikri ona ait. Filme hangi açıdan ve acıdan bakacağınızın kararı ise size kalmış.