Irak-Kore penaltıları ve scout -(TAMAMI)
Sosyal yaşamımızda olduğu gibi, futbolda da kafaları karıştıranlar var. Bu tipler, böylece futbol kamu oyunu yanlış yönlendiriyorlar. Ve sonunda bilmem ne adası milli takımı bile bizi geçiyor, ilk 50 arasına giremiyoruz. Kavram kargaşası yaratmaya çalışanlar, bazı deyimlere sarılarak, istedikleri futbolcuları ön plana aldırıyor, insanların gözünü boyuyor. Güçlülere yandaş olanları ön plana geçirecek kavramlar yaratıyorlar. Geçtiğimiz yıllarda bunlardan en önemlisi “bilimsel futbol” terimiydi.
Uzun yıllar uğraştık. Anlattık ki, bilimi kimse yadsımaz. Üstelik son derece de gereklidir. Ama kardeşler, Allah aşkına, “BİLİM FUTBOL OYNAMAZ, FUTBOL OYNANMASINA YARDIM EDER.” Bakınız büyük harflerle yazdım. Önce elinizdeki futbolcu, futbolcu olacak. Gerisi ondan sonra. Yoksa korner köşesinde rakibe pres yapan yeni Hakan Şükürler yetiştirir, bir de onların gelmiş geçmiş en iyi futbolcu olduğunu halka kabul ettirirsiniz! Ne yapalım, uzatmayalım, burası Türkiye, burda böyle (mi?)...
Şimdilerde de bu “scoutları fevkalade, geleceğin futbolcusu olacak” falan, filan şişirmeleri. Yahu arkadaşlar, önce futbolcuyu bulacaksınız ki, sonra scoutunu yapın. U 20, U 19 ve de daha alt kademeler için duyduğum şeyler ayarımı kaçırıyor, beni deli edecekler. Almanya’nın, Avusturya’nın bilmem hangi Avrupa takımının zıttırık alt yapısında mükemmel scoutları olan harikalarla dolu futbolcularımız var. Peki ne yaptık, bana anlatın, gösterin bakalım.
Sergen Yalçın’ın Chelsea’ya attığı iki golü hangi scouta sığdırırsınız. Ya da babalarınız hatırlar, Hollandalı Van Basten’in sıfırdan, kaleci Dasaev’in kafasının üstünden Sovyetler Birliği’ne attığı golü scoutun neresine sokacaksınız? Bırakın artık, böyle şeyleri futbolun ve futbolcunun önüne geçirmeyin. Olaya basit mantıkla yaklaşmak daha iyi değil mi? Aykut Kocaman’ın bir yıl önce, Fatih Terim’in de bu sezon başında söylediği söz nedir? 11 kilometre koşamayan tribüne çıkar. Çünkü elde birbirinin aynı kalitede en az 30 futbolcu var. O zaman aralarından daha çok çalışan formayı kapacaktır.
Örneği daha basit hale getireyim. Küçük kardeşim Uğur ile birlikte Irak-Kore U 20 maçını seyrediyoruz. İş yine penaltılara kaldı. Kardeşim o zamanlar iyi bir amatör takım olan Tophane Tayfun’da oynadı. Rahmetli Ali Uras Galatasaray’ın başkanı iken onu çok istedi, ben de ısrar ettim. Ama “Ağabey, ben futbolcu olmak istemiyorum” demişti.Yani futboldan epeyce anlar. Neyse, ekran karşısındayız. “Bak” dedi. “Penaltıyı atanlar ceza alanı dışına kadar gerilmiyorlar. Ya kendilerine aşırı güvenden, ya da teknik yetersizlikten. O tipler çoğunlukla kaçırır...” Bakın bakalım, tüm penaltı atanlara ve kaçıranlara. Ne kadar basit mantık ve görüş değil mi? Yani yandaşlığı bırakın önce futbolcuyu doğru seçin. Gerisini o çocuklar yapar zaten.