Irak’ın işgalinden Ukrayna çıkmazına Fransa (3)
Irak’ın işgalinden Ukrayna’ya kadar ABD emperyalizmi, NATO ile denetim altına aldığı Avrupa ülkeleri ile son 20 yıldır yenilgiden yenilgiye koştu. Ve bunun sonucu olarak tarihinin en büyük ekonomik krizi içinde kıvranıyor. ABD’nin dünyayı haraca bağlayan rezerv para sisteminin sonuna gelindi ve Dolar Saltanatı da yıkılıyor.
Diğer Avrupa ülkeleri gibi Atlantik’in parçası olan, ABD’nin peşine takılan, NATO üyesi Fransa’nın da nasıl bir çıkmazın içine girdiğini incelemeye devam ediyoruz.
Sarkozy, Hollande gibi Atlantikçi savaş ağalarının dönemi kapanmaktaydı. ABD’nin Yeni Dünya Düzeni, Büyük Ortadoğu Projesi (BOP), küreselleşme ve neoliberal dayatmaları başarıya ulaşamamış ve iflas etmişti. Afganistan, Irak, Libya, Tunus, Mali, Orta Afrika, Libya ve Suriye işgalleri ve saldırılarında milyonlarca Müslüman katledilmiş, ülkeleri yağmalanmıştı. Ama bu ülke halklarının kahramanca direnişi sonucu, ABD emperyalizmi ve peşine taktığı Atlantik’in Avrupalı ülkeleri yenilmiş ve askerlerini geri çekerek arkalarına bakmadan kaçmışlardı.
Borç batağında kıvranan Avrupa ülkeleri izledikleri neoliberal politikaların sonucu ekonomileri durgunluğa girmişti. Bütçeleri sürekli açık veriyor, kamu borçları neredeyse Gayri Safi Yurtiçi Hasılaya eşit hatta geçiyor, işsizlik ve yoksulluk artıyor, yatırım ve üretim sürekli düşüyordu. 2008 krizi ile artık belini doğrultamayacakları bir sürece girmişlerdi.
Ekonomik kriz kaçınılmaz olarak dışarıda saldırganlığı ve içeride siyasal krizi ve baskıyı beraberinde getiriyordu. Geleneksel sağ ve sol partiler iflas etmişti; seçimlerde varlık gösteremiyorlardı. Küreselleşme karşıtı partilerin yükselişe geçtiği yeni bir dönem başlamıştı.
Diğer bir gelişmede, 2000’li yıllarda ekonomik olarak Çin dünyanın çekim merkezi oluyor, ardından Rusya enerji ve askeri alanda güçlü bir şekilde dünya sahnesine çıkıyor ve yeni bir dünya kuruluyordu.
Ekonomik, siyasi ve askeri olarak Asya’nın ayağa kalkmasını kendileri açısından tehlike olarak gören Fransız burjuvazisinin Atlantikçi kesimi, yeni bir lider ve parti yaratmak için kolları sıvadı. İktidar yükselişte olan ve ulusal değerlere sahip çıkan milliyetçilere kaptırılmamalıydı. Kendini hem sosyal demokrat hem de liberal olduğunu söyleyen, Sarkozy ve Hollande karışımı sosyal liberal Emmanuel Macron piyasaya sürüldü.
MACRON DA YÖNETEMEYECEKTİ
Daha önce sosyalist hükümette ekonomi bakanlığı yapmış, hayatında hiç seçime girmemiş, Rothschild bankasında mesleğe atılmış, Putin ve Esad düşmanı, Brüksel ve neo-conların (yeni muhafazakarların) umudu 39 yaşındaki Emmanuel Macron 2017 cumhurbaşkanlığı seçimlerinin 2. turunda Ulusal Cephe Partisi’nin lideri Marine Le Pen ile yarışarak ve bilcümle sağ sol Atlantikçi partilerin desteğini alarak Fransa cumhurbaşkanı seçildi. 2022 seçimlerinde de Marine Le Pen ile karşı karşıya kaldı. Sosyal demokratından Komünist Partisine, Yeşillerden Cumhuriyetçilere kadar tüm partiler Macron’un yeniden seçilmesini sağladılar.
Macron da Sarkozy ve Hollande gibi ABD işbirlikçisi “Genç Liderler” yetiştiren Fransa-Amerika Vakfı (The French-American Foundation) üyesiydi. Dış politikada Atlantikçi, iç politikada neoliberal bir programa sahipti. Yani yukarıda anlatmaya çalıştığım iflas eden bir programı savunuyordu.
Macron’un seçildiğinin ertesi günü 8 Mayıs 2017 tarihli Aydınlık gazetesindeki köşemde özetle şu belirlemede bulunmuştum: Fransa’da yeni bir dönem başlayacak. Avrupa’da yükselen milliyetçilik ile çözülen küreselleşme arasında kavganın fitili Fransa’da ateşlenmiştir. Macron Fransa’yı yönetemeyecektir. Atlantik gemisinin su almaya başladığı Batı’nın küreselleşmeci politikalarının iflas ettiği bir dönemde Macron’un neoliberal politikalarının başarı şansı yoktur. Ve iki yılını doldurmadan Sarı Yelekliler hareketi başladı. Bir buçuk yıl direndiler. Arkasından sendikaların “emekli reformuna” karşı milyonları harekete geçiren eylemler başladı. Ve Mart 2020 koronavirüs salgını imdadına yetişti. Salgın döneminde yaşanan rezaletleri anlatmaya bile gerek yok.
NATO’CU MACRON
Macron’un seçildiğinden bu yana savunduğu “Avrupa Ordusu”, Avrupa için “stratejik özerklik” fikri tam bir yanılsamaydı. Çünkü Macron “Avrupa Savunması’nın güçlü olmasının Atlantik ve küresel güvenliğe olumlu katkıda bulunacağı ve NATO'yu tamamlayıcı nitelikte olduğunu” defalarca ifade etmiştir.
Macron, “Atlantik İttifakını yeniden canlandırmak istiyoruz ve bunun için bütünlüğe ve sorumluluğa ihtiyacımız var.” diyor ve “Avrupa egemenliği, İttifak’ı güçlendiren bir sorumluluk projesidir. Ve bazılarının bunu hala rekabet” olarak görmesinin doğru olmadığını ifade ediyordu. “NATO’nun beyin ölümü” açıklaması, Trump’ın Suriye’den bir kısım ABD askerlerini çekeceğini açıklaması, Türkiye’nin Rusya’dan S-400’leri alması, Suriye’nin kuzeyinde ABD-İsrail terör koridorunu yarmak için PKK/PYD’ye karşı Barış Pınarı Harekâtı’nı gerçekleştirmesine karşı kurulmuş bir cümleydi. Macron bunu “ABD, kendi kafasına göre hareket ediyor. ABD ile NATO üyesi ülkeler arasında bir koordinasyon yok. Suriye’de ortak çıkarlarımız var ama NATO üyesi Türkiye bizimle koordinasyon içinde olmadan saldırgan eylemlerde bulunuyor. ABD Suriye’deki Kürt müttefiklerini terk ederek NATO’ya zarar verdi. Erdoğan tarafından yürütülen bu saldırı NATO’ya büyük bir zarar vermiştir.” diye açıklamıştı.
Macron “Fransa’nın bir numaralı önceliği İslamcı terörle mücadele etmektir.” diye belirliyor, Venezüella Devlet Başkanı Nicolas Maduro’yu “diktatör” olarak niteliyor, Kuzey Kore’yi nükleer silahlar konusunda “sorumsuz davrandığını” belirterek safını ABD ve NATO’dan yana belirliyordu.
UKRAYNA ÇIKMAZI
2014’te ABD Ukrayna’da neonazileri iktidara getirdi. Doğusunda Rusya yanlısı güçler silahlı olarak harekete geçti ve Donbas bölgesi özerkliğini ilan etti. Rusya Kırım’ı özerk bölge olarak kendine bağladı. Savaşın Avrupa kapısına dayanması Avrupa’da bir panik havası estirmişti. Almanya ve Fransa, bir taraftan Ukrayna-Rusya sorununa siyasi çözüm ararken diğer taraftan ABD’nin peşine takılarak Rusya’ya yaptırım kervanına katıldı.
Yenilen ABD’nin yanında yer alan Avrupa ülkeleri, özellikle Fransa ve Almanya ABD’den bağımsız bir çözüm arayışına girdi. 2015’te ABD ve İngiltere’yi dışarda bırakarak Rusya ve Ukrayna ile birlikte Ukrayna krizini çözmek için bir araya geldiler ve “Normandiya Dörtlüsü” diye anılan süreci başlattılar. Aynı ülkeler yine ABD’yi dışarıda bırakarak Minsk Anlaşması’nı imzaladılar. ABD NATO’yu doğuya doğru genişletme ve Rusya’yı kuşatma politikasında ısrar ederek Avrupa’yı ateşe sürdü. Fransa ve Almanya’nın Ukrayna’da siyasi çözüm arayışları ABD tarafından sabote edilmişti. Rusya’nın NATO’nun önünü kesme operasyonu ile birlikte Fransa ve Almanya ABD’nin yanında konumlandı.
Batı’nın önemli bir ülkesi olan Fransa da diğer müttefikleri gibi büyük bir çıkmaza girdi. Rusya’nın Batı’nın yaptırımlarına karşı doğal gaz vanalarını kapatması Avrupa’yı inanılmaz bir enerji krizine sürükledi.
Avrupa artık bir yol ayrımındadır. Ya Atlantik’te kalarak ülkelerini bir felakete sürükleyecek ya da akıllarını başına alacak Rusya ve Asya dünyası ile işbirliğine giderek uçuruma yuvarlanmaktan kurtulacak. Bu arayışın önümüzdeki dönemde daha da hızlanacağına tanık olacağız