12 Ekim 2024 Cumartesi
İstanbul 19°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

İran atomu patlattı mı?

Mehmet Yuva

Mehmet Yuva

Gazete Yazarı

A+ A-

Bugün bölgemiz üzerinde süren paylaşım savaşı ve coğrafyamızı ister ABD’nin (BOP) ister İsrail’in (BİP) doktrinlerine uygun yeniden tanzim etme savaşı, İkinci Dünya Savaşı esnasında ve sonrasında yaşanan gelişmelerle benzerlikler arz etmektedir. Tarih tekerrür etmektedir. Bu sebeple yaşanmış olandan ders almak için hatırlatmakta akıllı insanlar için yarar vardır.

Sovyet Rusya ve ABD’nin dünyanın yeni ‘merkezi kuvvetleri’ olarak zuhur ettiği, İkinci Dünya Savaşı olarak adlandırılan hadise 7-8 Mayıs 1945’te Avrupa’da son ermişti. Kapitalist Dünya ile Sosyalist Dünya ortak düşman Almanya Nazi ve İtalya Faşist rejimlerine karşı aynı cephede yer aldı.

Bugünkü İsrail’in temellerinin inşa edilmesinde, Katolik ve Protestan Avrupa sermayesi misali sömürgeler peşinde koşan Avrupa-ABD Siyonist ‘’Yahudi’’ sermaye zümresinin, ABD, İngiltere ve hatta Almanya Nazi devletinin katkılarını biliyoruz.

Nasıl ki İkinci Dünya Savaşı, Kapitalist Cephe ile Sosyalist Cephenin önce işbirliğine, ardından rekabeti, mücadelesi ve savaşına evirildiyse, Kapitalist Cepheyi oluşturan ABD, İngiltere, Fransa, Almanya, İtalya ve bilumum müttefik iken nasıl birbirlerini parçalayan canavarlara dönüştüyse benzer bir durum bugün ABD’nin Ukrayna Savaşı ile teslim almak istediği Avrupa kıtasında ve İsrail’in, Netanyahu’nun açık savaş konsepti ile bu doktrinden zarar görecek devletler arasında alttan alta fokurdayan bir rahatsızlık var.

Netanyahu’nun bu savaşı kazanmayacağını gördüler ve gemiyi ilk terk eden fareler misali kaçış yolu aramaktadırlar. Bunu sağlayan büyük bir bedel ödeyen ve halen ödemeye devam eden Filistin, Lübnan ve Suriye’dir.

Ancak oyunu tersine çeviren esas kuvvet, sıranın kendisine geleceği günleri sayanları da şok eden, İran oldu. Kıssadan hisse, İran’ın oyunun sonunda teslim alınacağını hesaplayanların büyük bir yanılgı içinde oldukları görüldü.

ÖNCEKİ ADAYLAR ENGELLENDİ

İkinci Dünya Savaşı ve Hitler'in yenilgisi sonrasında şekillenen dünya misali Netanyahu yenilgisi sonrasında önümüzdeki aylarda bölgemizin nasıl tanzim edileceğini ve hangi kuvvetlerin bölgemizdeki yeni Soğuk Savaş döneminde öncü olacaklarını konuşacağız. Hindistan-Pakistan emsalinde yaşandığı gibi İsrail’in nükleer avantajı ve hava üstünlüğünü dengeleyecek bir bölgesel kuvvete ihtiyaç var.

Bu atom kuvvetine ulaşmak için önce Irak ardından Suriye aday oldu. İsrail her iki ülkenin nükleer projelerine ağır darbeler vurdu. Bir Arap ülkesinin hele ki Arap milli davası güden Irak, Mısır ve Suriye gibi devletlerin İsrail’e karşı caydırıcı kuvvet olarak var olmalarına yakın-uzak birçok devlet razı olmadı.

Washington, Batı Avrupa başkentleri, Moskova, başta Suudi Hanedanlığı olmak üzere Birleşik Arap Emirlikleri, Katar gibi Petro-Dolar şeyhlikleri, İsrail’i ilk tanıyan ‘’Müslüman Ülke’’ konumuna dönüşen, 1952’den sonra İsrail’den daha İsrailci kesilen Türkiye, Irak veya Suriye’nin atom bombasına sahip olması önündeki en önemli engellerdi.

Bu devletlerin İsrail’in 1950’lerden itibaren sahip olmaya başladığı atom bombasına ve halen üzerinde çalıştığı ondan en az bin kat daha güçlü olan hidrojen bombasına sahip olmasına karşı hiçbir yaptırımları olmadı.

Tahayyül edin, elinizi başınıza koyun ve derin düşünün Irak, Suriye, Mısır, Tunus, Cezayir ve hatta Türkiye atom bombasına sahip olamaz ama tarihi katliam, terör, işgal, kıyım ve arındırma ile dolu İsrail’in atom bombaları ve daha fazlasına sahip olması coğrafyamızın devletlerini rahatsız etmemişti. Trajik-komik duruma bakar mısınız?

Bırakın rahatsız olmalarını, İsrail’i bugünkü hadsiz ve zincirlerini koparmış konumuna getiren, koruyan, kollayan, bölgede Arap milli davası güden ve İsrail’e karşı ön cepheyi oluşturan doğu Arap devletleri Şam (Suriye, Lübnan, Filistin) ve Irak ile batı Arap devletleri Mısır, Libya, Tunus ve Cezayir ile güney Arap devleti Yemen’i zayıflatan, bu ülkeler hakkında İsrail’e istihbarat aktaran ülkelere dönüştüler.

SEÇİM ZAMANI GELİYOR

Kendilerinin yapması gerekeni ama yapamadığını İran yapınca da İsrail’i Tahran’a tercih ediyorlar. Ama ve lakin 7 Ekim 2023 ‘’Filistin toplu intifadası ve Gazze Direnişi’’ ve 1 Ekim 2024’te İran’ın İsrail’i derinden sarsan manevra kabiliyeti olan ‘Hipersonik füzeleri’ ve Lübnan kara direnişinin İsrail’in havada gösterdiği başarısına gölge düşürmesi bölgemiz tarihinde yeni bir çağı müjdeleyebilir.

Netanyahu’nun bölgemiz için arzuladığı bir yeni bölge ve dünya nizamı var ya sanırım 5 Ekim’de İran’da hasıl olan ve 5 büyüklüğünde bir depreme sebep olan büyük ihtimalle İran’ın atom bombasına sahip olduğunu müjdeleyen hadisenin Netanyahu, ABD ve Körfez Petro-Dolar hanedanlıklarının uykusunu kaçırdığı aşikar.

Atom bombası İsrail’in bölge devletleri üzerinde caydırıcı olmasını sağladı. İran’ın bu nükleer silaha sahip olması ise Soğuk Savaş dünyayı nasıl ki Washington-Moskova arasında seçim yapmaya zorladıysa İran’ın bir nükleer silaha sahip olması, ki Çin ve Kuzey Kore bunu çok arzuluyor, bölgemiz devletlerini Tahran veya Tel Aviv arasında seçim yapmaya zorlayacak.

Bu yeni dengelerde oyuna güçlü dahil olabilecek yegane kuvvet Ankara-Şam cephesidir. Kanaatim odur ki, bu cephenin inşa edilmesini Tahran Moskova’dan daha fazla arzulamaktadır. Pekin de bunu Moskova’dan daha fazla istemektedir.

Mevcut şartlarda Netanyahu’yu durdurabilecek yegane kuvvet İran’dır. Aksi durum Netanyahu’nun mutlak zaferi olacaktır. Olan Arap milli davası, Türk milli davası, İran milli davası, Kürt milli davası ve Ermeni milli davası güdenlere olacak ve Emperyalizm, Siyonizm ve işbirlikçileri dini-dar ve etnik bölücü kuvvetlere karşı bir birleşik cephe inşa edemedikleri için büyük bir bedel ödemek zorunda kalacaklar.

Kendi evladını kurban eden Urbanlar yani Arabi olamayan, mümin olduk demeyin teslim olduk deyin Kuran ayetinin işaret ettiği Bedeviler, Türkiye-Suriye-Irak Milli Güvenlik Mutabakatını hayata geçirmeyenler ve İran’ın Irak ve Suriye’deki nüfuzunu nasıl kısıtlarım, Suriye’yi İsrail’in saldırılarına karşı pasif davranır böylece Şam’ı Tahran’dan ziyade Moskova’ya daha çok bağlarım gibi ucuz taktikler uygulayan Moskova’daki Batı hayranlarını da üzecektir.

ABD İsrail Rusya İkinci Dünya Savaşı İran