16 Eylül 2024 Pazartesi
İstanbul 20°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

İran denizleri mücadeleye hazır mı?

Halil Özsaraç

Halil Özsaraç

Gazete Yazarı

A+ A-

İsrail üzerinden İran-Batı geriliminin arttığı günümüzde İran, savunmasını; balistik füzeleri, deniz kuvveti ve çevre ülkelerdeki vekil ortakları üzerine kurgulanmıştır. Bunlardan İran deniz kuvvetini inceleyelim…

MÖ 6. yüzyılda Akdeniz’e çıkan İran denizciliği, Yunan şehir devletleri ile sert deniz mücadelelerine girişmiştir. MÖ 330’da Büyük İskender’in Pers topraklarını istilasından sonra İran denizciliği, bir daha kendine gelemedi.

1920’li 30’lu yıllarda İngiltere, Almanya ve İtalya’dan satın aldığı birkaç savaş gemisi ile İran, minik bir donanma sahibi oldu. 1965’te, 6.000 kişilik İran Donanması, bir avuç Batı menşeili savaş gemisinden oluşuyordu. 1968’de İngiltere, 3 yıl içinde Basra Körfezi’nden çekileceğini açıklayınca İran, -emperyalizmin çıkarlarına hizmet etme karşılığında- bölgesindeki boşluğu doldurmaya heveslendi.

1978’e kadar ABD’den 2 destroyer ile 1 filo helikopter; İngiltere’den 1 destroyer ile 4 korvet; Fransa’dan 12 hücumbot ve 12 hovercraft satın alan ve personel sayısını 28.000’e çıkaran İran Donanması sıçrama yapıp Batı’ya sadık bir güce dönüştü.

Batı’dan çok sayıda destroyer, fırkateyn ve denizaltı tedarik anlaşmalarının yapıldığı 1979’da, İran’da, İslam Devrimi oldu. Batı, artık kendisine hizmet etmeyeceğini anladığı İran’a silah ve yedek parça transferlerini bile sonlandırdı; hatta 1980’de, İran donanmasını yıpratacak türden bir İran-Irak Savaşı’nı tetikledi. Gerçekten de, savaşın 3. yılında İran İslam Cumhuriyeti Donanması (İİCD), boş cephanelikleri ve boş yedek parça ambarları nedeniyle üslerinden kalkamayacak duruma düştü.

Denizlerindeki savaşta asimetrik taktikleri denemekten başka seçeneği kalmayan İran, 1986’da hafif sürat botlarından oluşan İran Devrim Muhafızları Donanması’nı (İDMD) kurdu. 1986-1988 arasında emperyalist Batı donanmaları, sınırlı İran deniz harekâtlarına müdahil oldu. Yaşanan İran-Batı mücadelesinin sonunda, İran’ın denizdeki asimetrik direnişi başarısız oldu.

1989-1992 döneminde, İran Devrim Muhafızları Donanması (İDMD), Çin’den C802 gemisavar füzeleri ile donatılmış 10 Houdong tipi hücumbot satın aldı. Irak da, aynı tip hücumbotlardan 13 adet edinmişti; lâkin, Çöl Fırtınası Harekâtı’nda Koalisyon Güçleri tarafından kolayca imha edilince İran, envanterindeki yeni hücumbotlarına güvenemedi.

Bu zafiyeti, daha hafif, daha hareketli ve vurulması daha zor deniz unsurları ile aşacağına inanan İran Devrim Muhafızları Donanması (İDMD), 1996-2006 arasında Çin ve Kuzey Kore’den kısa menzilli torpido veya füze atabilen 46 adet süratli devriye botu satın aldı. Bu hafif unsurlardan başka hafif silahlı yüzlerce sürat teknesi de, İran Devrim Muhafızları Donanması’nın (İDMD) günümüzde bile vazgeçemediği “çok hafif donanma” takıntısının bir eseridir.

1992-1997 arasında Rusya’dan alınan 3 Kilo sınıfı denizaltı, İran İslam Cumhuriyeti Donanması’na (IRIN) nefes aldırdı. 2004’te Kuzey Kore’den satın alınan, sonrasında İran’da inşa edilen ve günümüzde sayıları 23’e ulaşan 120 tonluk mini denizaltı, İran’a kıyı sularında denizaltı harekâtı kabiliyeti kazandırdı. İran’da 2005’ten beri büyük emek verilen 600 tonluk Fateh ve 1300 tonluk Besat denizaltı projeleri artık meyve vermeye başlamıştır.

HÜRMÜZ, ASİMETRİK SAVAŞLAR İLE SAVUNULABİLİR Mİ?

İran Devrim Muhafızları Donanması (İDMD) ile İran İslam Cumhuriyeti Donanması’nın (İİCD), sorumluluk sahaları 2007’de birbirinden ayrılmıştır. Çok hafif platformlar ile yalnızca asimetrik savaş yeteneği bulunan 20.000 kişilik İran Devrim Muhafızları Donanması (İDMD), sığ ve dar Basra Körfezi sularından sorumlu iken; dünya ticaret rotalarının çoğunun kümelendiği ve “Altın Üçgen” olarak tanımlanan Hürmüz, Babelmandeb ve Malakka Boğazları arasındaki deniz sahaları, konvansiyonel-asimetrik kombinasyonlu bir kuvvet görünümü veren İran İslam Cumhuriyeti Donanması’nın sorumluluğundadır.

Ana muharip gemilerin önemli kısmının hâlâ 1960-1970’lerden kalma orta/hafif tonajlı ve Batı menşeili gemiler olduğunu düşünürsek 18.000 personelli İran İslam Cumhuriyeti Donanması’nın (İİCD) yeteneklerini aşan bir sorumluluk sahası olduğunu görmek gerekir. Birbirinden ayrı karakterdeki bu iki İran donanmasının “ağırlık merkezi” ise, sorumluluk sahalarının kesiştiği tek coğrafya olan Hürmüz Boğazı’nı savunmaktır.

Özetlemek gerekirse, İran Devrim Muhafızları Donanması (İDMD), mayın, karadan atılan füze, kısa menzilli ve küçük çaplı silahlar ile donatılmış hafif, süratli, yalnızca iyi havalarda kullanılabilen sürat teknesi, özel kuvvet/deniz piyade ve bir miktar da uçak/helikopter ile kıyı sularında -ağır kayıplar vermeyi baştan kabullenerek- sürü savunması şeklinde bir harekât seçeneği sunmaktadır.

İran İslam Cumhuriyeti Donanması (İİCD) ise, Umman Denizi’nde, kısa süreliğine, ileriden, kısmî konvansiyonel savunma yeteneğine sahiptir. İran deniz kuvvetinin ana caydırıcılık fikri, özellikle İran Devrim Muhafızları Donanması’nın (İDMD) sürü taktiklerinin sürpriz sonuçlar verebileceği varsayımına dayanmaktadır.

İran Devrim Muhafızları Donanması (İDMD), bu fikre kendisini öyle kaptırmıştır ki, her yıl, yüzlerce sürat teknesi ile, Amerikan Nimitz sınıfı uçak gemisini simüle eden bir hedefe yönelik fantastik sürü taarruzlarının denendiği tatbikatlar yapıp durmaktadır.

Gerçekte, asimetrik savaş dediğimiz olgu, konvansiyonel anlamda yetersiz bir kuvvetin savunmadayken, konvansiyonel bakımdan güçlü rakibinin nadir zayıflıklarını arayıp bularak düşmanının savaş maliyetlerini artırmayı amaçlayan bir stratejinin eseridir. Kurtuluş Savaşı’ndaki “Kuvayı Milliye”, asimetrik direnişin örneklerindendir. Yıpratma amaçlı olarak yapılan asimetrik gayretlerin, harbi tek başına kesin sonuca götürmüş bir örneği, tarihte yoktur.

“Dost acı söyler” deyip söyleyeyim; her iki İran Donanması da, savaşta, emperyalist Batı’yı İran sularından uzak tutabilecek nitelikte değildir; yalnızca birkaç gün geciktirir.

İran donanmalarının teknolojik gelişimlerine de bakalım… İran-Irak Savaşı’ndan sonra, yerlileşme ve millîleşme çabasına giren İran savunma endüstrisi, tersine mühendislik yöntemleriyle bir miktar ilerleme kaydetmiştir. Fakat, know-how eksiklikleri nedeniyle, modern donanma teknolojileri ile rekabet edebilecek düzeye henüz ulaşamamıştır.

Örneğin, İran’ın geliştirdiği Qader ve Qadir gemisavar füzeleri, aslında C802 Çin füzelerinin menzili artırılmış birer kopyasıdır. Deniz harekâtında kullanılan silahlar bakımından İran’ın emperyalist donanmaları en çok rahatsız eden silahı ise, karadan atılan ve 300 mil menzili bulunan balistik gemisavar füzeleridir. Mevcut donanma silahları üzerinden bir değerlendirme yapacak olursam; İran’ın elinde Batı donanmalarının başa çıkamayacağı bir silah yoktur.

İRAN MI BATI’YA TEHDİT? YOKSA, BATI MI İRAN’A?

İran’ın yukarıdaki asimetrik ağırlıklı direniş potansiyelini bir “tehdit” olarak pompalayan emperyalizm, 45 yıldır, “İran’ın Hürmüz Boğazı’nı kapatması” durumunda, olası savaş senaryoları ile tüm dünyayı meşgul etmektedir. “Hürmüz Boğazı’nı kapatmak” gerçekçi olsaydı, 45 yıldır ambargolarla boğazı sıkılan İran, Hürmüz Boğazı’nı 45 defa kapatmış olurdu.

Anlayacağınız, Batı dünyası bu “kullanışlı” masalı, Sünni-Şii çatışması için dillendirmektedir. Bence, Batı’nın saçmalıklarına kulak asmayın; Batı’nın dillendirmediği, en akılcı senaryo, dış ticaretinin yüzde 93’ünü yalnızca Hürmüz Boğazı üzerinden yapabilen İran’ın Hürmüz Boğazı dışında Hint Okyanusu’nda Batı ablukasına alınması ve -ciddi bir çatışma yaşanmadan- birkaç ay içinde diz çöktürülmesidir. Anlayacağınız; “Batı’ya İran tehdidi yok; ama, İran’a güçlü bir Batı tehdidi var!”

Dost bir kere daha acı söylesin: “İran, acilen asimetrik donanma yapılanmasını küçülterek konvansiyonel ve ötesi bir yapılanmaya doğru hamle yapmak, yani kendisini ileriden savunmayı düşünmek zorundadır.” İran, bunu Türkiye ile el ele vererek yapabilir mi? Yapabilir… Örneğin; emperyalizm ile kaçınılmaz bir savaşa doğru adım adım ilerleyen birer Batı Asya devleti olarak, savunma sanayinde devleşen Türkiye ile nükleer alanda devleşen İran, neden becerilerini birleştirip ortak nükleer denizaltı tasarımı ve inşa işine girişmiyor?

Neden birlikte insansız savaş gemileri -yani, robot savaş gemileri- tasarlamıyoruz? Şimdilik hayal gibi gelebilir, ama bu hayatta “hiçbir şey, belli olmaz”; 20 yıl sonra bir bakmışsınız, İran semalarını Kaan sınıfı İran jetleri koruyor… Emperyalizm ile mücadelede başarının anahtarı, elbette, Batı Asya’nın güç birliği yapmasından geçiyor. İşi hayallerde bırakmayalım, gerçeğe dönüştürelim…

İran ABD Rusya Batı Hürmüz Boğazı