İran’ın bölge politikası
İran uzun süren bir ambargo döneminden sonra nükleer teknoloji konusunda ABD ile yapılan anlaşmayı müteakip bölgede daha çok insiyatif almaya başladı. İran’ın bölgede hem körfez ülkelerindeki Şii topluluklar, Bağdat hükümeti hem de Suriye, Lübnan Hizbullahı ve Kudüs Tugayları ile adlandırılan özel kuvvetleri ile etkili oluyor. Bölgede çıkan bütün çatışmalarda rol alıyor ve kendine müzahir toplumlar/alanlar açmaya çalışıyor. Peki İran neyi hedefliyor? Zaman zaman ABD ile özellikle Irak konusundaki politikaları ya da çıkarları örtüşen İran önüne çıkan her fırsattan faydalanarak bölgedeki hakimiyetini artırmaya çalışıyor.
İran, ABD’nin kendisini çevrelediğinin farkında ve bunu önlemeye çalışıyor. Bu maksatla bütün bölgede boy gösteriyor. Irak’ta kendisine karşı bir Sünni Arap Devleti kurulmasını istemiyor. Bu yönüyle Musul, Kerkük konusunda ABD ile çıkarları uyuşuyor. O bölgede güçlü bir Sünni devletin tesisine imkan verilmesini istemediği gibi aynı bölgede bir Türkmen varlığına da ya da Türkmenlerin özerk bir yapı kurmasını da reddediyorlar. Peki Irak’ta bu yaklaşım sonucu oluşacak daha büyük bir alanı kontrol eden ve zengin petrol, doğal gaz yataklarına sahip bir Kürt Bölgesel Yönetimi’nin daha sonra bağımsız bir Kürt devletine dönüşmesini nasıl karşılayacak İran?
Hemen dibinde bağımsız bir Kürt Devletinin ortaya çıkmasına İran’ın razı olmayacağı açık. Çünkü kendi içerisindeki Kürtlerin de bir süre sonra bağımsızlık ya da özerklik isteyeceğini ve tesis edilecek birleşik Kürdistan için kendisinden toprak çıkacağını iyi biliyor. Ancak kısa vadeli hedefleri için veya bu konuyla daha sonra mücadele etmeyi planladığı için şimdilik bölgede güçlü ve kendine yeterli bir Sünni devlet oluşturmama amacıyla bunu görmezlikten geliyor. Ancak Irak’ın yeniden yapılanması ve şekillenmesi konusunda hem Irak’ta bulundurduğu Kudüs güçleri ve Şii milislerle insiyatifi elinde bulundurmaya ve etkili olmaya çalışıyor.
İran’ın Suriye’de yürüttüğü faaliyetleri ve Suriye Politikasını da bu çerçevede okuyabiliriz. Türkiye’nin Esad karşıtı politikasının etkisiyle bölgede kullandığı silahlı güçler ve Lübnan Hizbullahı ile oldukça etkili olan İran kendisine karşı ve Suudi Arabistan’ın yanında olacak güçlü bir Sünni güç/devlet oluşmasını istemiyor. Halep bölgesi dahil bir çok yerde demografik yapının değişmesine imkan verecek bir anlayış içersinde bulunuyor. Yani İran’dan başlayıp Irak ve Suriye, Lübnan üzerinden Akdeniz’e ulaşan ve bu yolla İsrail üzerinde etkili olan kuşağın ya da mihverin parçalanmasının kendisinin kuşatılmasıyla sonuçlanacağını bildiği için Suriye’de de var gücüyle Esad’ı destekliyor. İran’ın bölge politikasının temelinde Şii Akdeniz’e ulaşan Şii kuşağın kırılmaması yatıyor.
Tabii bu konuda özellikle de Suriye ve Irak’taki gelişmelerin Türkiye tarafından iyi anlaşılmaması ve okunamamasının da çok büyük etkisi var. Türkiye’nin bu iki ülke konusunda geliştirdiği politika ve stratejilerinin yanlışlığı maalesef sürecin ülkemiz aleyhine sonuçlanmasına neden oluyor. Türkiye belirleyeceği politikalar ve stratejilerle dengeyi sağlayabilir ve İran ile ortak bir hareket tarzı belirleyebilirdi. Şimdi de geç kalmış sayılmayız ve esnek davranarak içine itildiğimiz sarmaldan çıkabiliriz. Bunun için bölge ülkeleriyle işbirliği ve bölgesel ittifak (İran, Irak, Suriye) Rusya ile işbirliğini geliştirmemiz şart. Yoksa bizim kadar İran da kaybedenler arasında olacaktır. Belki bizden önce belki de bizden sonra.