01 Temmuz 2024 Pazartesi
İstanbul 28°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

İş gücünün dışına itilen engelliler

Halil Özsaraç

Halil Özsaraç

Gazete Yazarı

A+ A-

Nisan 2024 TÜİK verilerine göre, 15 ve üstü yaştaki nüfusumuz, 65 milyon 384 bindir. Bu rakamın 32 milyon 628 bini (yüzde 49,5’u) kayıtlı bir işte çalışmaktadır. Bunun ise, sadece 167 bin 59’u engellidir. Daha açık ifade etmek gerekirse Türkiye’de iş-güç sahibi insanların, yalnızca yüzde 0,5’i, yani binde 5’i engellidir. Engelli işgücünün tüm işgücüne oranı, Türkiye’de topu topu binde 5 iken, aynı oran -bugünlerde siyasi çalkantı içine giren- Fransa’da yüzde 3,5’tur.

Daha açık olmak gerekirse, Fransa’nın engellilerine iş edindirme performansı, Türkiye’ye göre 7 kat daha fazladır. İşgücünün sadece yüzde 3,5’luk kısmını engellilere ayırabilmenin utancı içindeki Fransa’da bu oranı artırmanın yolları tartışılırken, -tuhaf ama- Türkiye’de aynı oranın binde 5 olmasının gururu yaşanıyor. Engelli istihdamımızdaki sürüp giden bu kronik sorunu, Aydınlık okuyucularının -hatta, yazılarımı okuyorsa Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın- dikkatine sunmak için, 27 devletten oluşan Avrupa Birliği (AB) ile sayısal bir karşılaştırma yapmak istiyorum…

AB’de yaşları 16-64 arasındaki kayıtlı 87 milyon engelli, AB’nin bu yaş aralığındaki nüfusunun yüzde 18’ine denk gelmektedir. Ne hikmetse, Türkiye’de bu oran, yüzde 3’tür. Yani, -tekrarlamakta bir sakınca görmüyorum- henüz anlayamadığım bir sebepten, Türkiye’deki engelli sayısı, kayıtlara kat be kat düşük olarak geçmektedir. Tekrar, AB’ye dönersek, AB’de çalışma çağındaki engelsiz nüfusun yüzde 75’i iş sahibi iken, bu oran engelli nüfus için yüzde 51’dir. Türkiye’de ise, çalışma çağındaki engellilerin istihdam oranının yüzde 9,8 olduğunu geçen haftaki yazımda belirtmiştim.

Engelli istihdamı bakımından, Türkiye ile AB arasında büyük bir uçurum vardır. İyi performansına rağmen, çalışma çağındaki engellilerinin yüzde 51’ini işe yerleştirmiş olmayı yeterli bulmayan AB’nin, engelsiz istihdamı ile engelli istihdamını aynı orana getirmek için sistematik çalışma içinde olduğunu ayrıca belirtmeliyim. Türkiye’de, fikir üretmeyi amaçlamayan istatistikler ile seçimlerden hemen önce lütuf mahiyetinde gerçekleşen “numunelik” işe yerleştirmelerin sonucu ortada: Sadece ve sadece 167 bin 059 şanslı engelli çalışanımızdan başka, kendilerine iş bulmayı başaramayan milyonlarca engelli işsizimiz var…

Engelli istihdamında, bizdeki başarısızlığın yanında AB ülkelerinin göreceli olarak büyük başarı kaydetmesinin sırrını merak ettiğimizde, karşımıza çıkan şey; -doğal olarak- devletlerin öznel ekonomik koşullarına uygun şekilde yürürlüğe koydukları “engelli kotaları”dır. Ayrıntılarıyla anlatmak gerekirse;

*Bizi kıskanan Almanya’da 20’den fazla çalışanı olan tüm işyerlerinde yüzde 5 kota,

*Avusturya’da 25’ten fazla çalışanı olan özel sektör işyerlerinde yüzde 4 kota,

*Belçika’da kamu sektörü işyerlerinin gereksinimlerine bağlı olarak yüzde 2-5 arasında esnek kota,

*Bulgaristan’da 50 ve daha fazla çalışanı olan tüm işyerlerinde yüzde 4-10 arasında esnek kota,

*Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nde kamu sektörü işyerlerinde yüzde 3, özel sektör işyerlerinde yüzde 5 kota,

*Hırvatistan’da 20’den daha fazla çalışanı olan tüm işyerlerinde yüzde 3 kota,

*İspanya’da 50’den fazla çalışanı olan kamu sektörü işyerlerinde yüzde 3, özel sektör işyerlerinde yüzde 2 kota,

*Fransa’da 20’den daha fazla çalışanı olan tüm işyerlerinde yüzde 6 kota,

*Yunanistan’da kamu sektörü işyerlerinde yüzde 5, tüm özel sektör işyerlerinde yüzde 8 kota,

*Macaristan’da tüm işyerlerinde yüzde 5 kota,

*İrlanda’da kamu sektörü işyerlerinde yüzde 3 kota,

*İtalya’da 15-30 arası çalışanı olan işyerlerinde en az 1 engelli; 30-50 arası çalışanı olan işyerlerinde en az 2 engelli; 50’den fazla çalışanı olan tüm işyerlerinde yüzde 7 kota,

*Lüksemburg’ta 50’den fazla çalışanı olan kamu sektörü işyerlerinde yüzde 5, özel sektör işyerlerinde yüzde 2 kota,

*Portekiz’de kamu sektörü işyerlerinde yüzde 1, özel sektör işyerlerinde yüzde 2 kota,

*Çekya ve Romanya’da tüm işyerlerinde yüzde 4 kota,

*Slovakya’da 20’den fazla çalışanı olan tüm işyerlerinde yüzde 3,2 kota,

*Slovenya’da tüm işyerlerinde yüzde 2-6 arası esnek kota uygulanmaktadır. Neticede; birbirinden farklı kota uygulamalarının bütünsel bir sonucu olarak; AB’de çalışma çağında olan engellilerin yüzde 51’i iş güç sahibidir.

GEREKSİNİM: ENGELLİ KOTASINDA DEVRİMCİ YAKLAŞIM

Peki, Türkiye’de herhangi bir engelli kotası yok mu? Olmaz olur mu? Var… Türkiye’de; 50 ve daha fazla çalışanı olan işyerlerinde geçerli olmak üzere kamu sektöründe yüzde 4, özel sektörde yüzde 3 engelli kotası uygulanmaktadır. Kota uygulamalarında cezaya rağmen görülen aksaklıklara, sonraki yazılarımda değineceğim.

Bu yazıda, öncelikle “İspanya ve Portekiz’den daha yüksek kota uyguladığımız hâlde, neden Türkiye’deki engelli istihdamımız komik düzeyde kalıyor?” sorusunun cevabını aramamız lazım… Aslında, cevabı çok basit… Çalışma Bakanlığının Şubat 2024 ayında yayınladığı çalışma hayatı istatistikleri bültenine göre Türkiye’deki işyeri sayısı 2 milyon 168 bin 323 iken, bunlardan 50 ve fazla çalışanı olanlarının sayısı yalnızca 17 bin 169’dur. İşin özü, Türkiye’deki işyerlerinden 2 milyon 151 bin 154’ünün yani yüzde 99,2’sinin engelli çalıştırma zorunluluğu bulunmamaktadır. Türkiye’de 50 ve daha fazla çalışanı olan işyeri sayısı, son 22 yıldır, 9 bin 730 ile 21 bin 618 arasında oynayıp durmaktadır.

Anlayacağınız Türkiye, ekonomisini, az sayıda çalışanı olan işyerlerine dayandırmış durumundadır ve mevcut kota ile engelli istihdamını sıçratması olanaksızdır. AB ile karşılaştırmamızın da sonucunu özetlersek; AB’de çokça bulunan kalabalık işyerlerine uygulanan engelli kotası ile Türkiye’de az bulunan kalabalık işyerleri nedeniyle “gerçekçi” bir uygulama alanı bulamayan engelli kotası, “aynı neticeyi vermemektedir.”

Sonuç olarak; kaderin çilesini çeken engellilere bir de işsizlik çilesi çektirmeye ne hakkımız var? Engelli kotası, akılcı yöntemlerle, devrimci cesaretiyle ve “engelli lehine” belirlenmelidir… İşyerlerimizde ortalama çalışan sayısı, 15 olduğuna göre; “engelli kotası”nın geçerlilik kazandığı 50 ve üzeri çalışanlı işyeri standardı, 15 ve üzeri çalışanlı işyeri standardına dönüştürülüp işletilmez ise, “anayasal eşitlik”ten bahsetmek ayıp kaçar. Bugüne kadar bu ayıbın ayırdına varılmadığına göre, sanıyorum ki, Türkiye’deki engelliler, “Engelli kotasını, 15 ve üstü çalışanı olan işyerlerine yüzde 7 (veya üzeri) olarak uygulatacak” yepyeni bir devrim yasasının hayata geçmesi için, Vatan Partisi iktidarını bekliyor” demektir.

engelli TÜİK Fransa Almanya AB