İşçi öldüren ‘işçi’ partisi!..
Terör ve şiddeti strateji haline getirenlerin hedefi ezelden beri bellidir; kanla kaos yaratarak kitleleri kışkırtmak, çelişkileri arttırarak taraftar toplamak ve bu yöntemle de amacına ulaşmaya çalışmak...
Sağcısından solcusuna, sosyalistinden dincisine kadar “şiddeti dayatarak kazanım” elde etmeye çalışan bütün terör örgütleri dünyanın her tarafında benzer stratejileri kullanarak ayakta kalmaya çalıştılar...
İşte neredeyse tüm örgütler bu sinsi planı dayatırken ve hedef seçmeksizin terör yaratırken, bu sırada kim kurban seçilmişse şiddetin kanlı tezgahında heba olmaktan kurtulamadı...
Yalnızca devletin kurumlarını, araçlarını, kadrolarını hedef almak, devlete olabildiğince zarar vermek ve katliamlar yaparak silahlı rejim güçlerini eylem bölgelerinden uzak tutmak değil örgütlerin amacı...
Çocuk- yaşlı, kadın- erkek demeden sivil kişi ve kurumları, örgütleri, ekonomik yapıları hedef almak da terör örgütlerinin uygulamaktan kaçınmadıkları saldırı yöntemlerinin başında geliyor...
Bu sırada amaç yalnızca devleti vurmak değil, aynı zamanda devletin varlığına destek veren yapıları da olabildiğince erozyona uğratmaktır...
Terör yorgunu Güneydoğu’da da alışıldık yöntem bellidir; Yol kesmek, araç yakmak, insan kaçırmak, şantiyelere baskın yapmak, tünel, baraj ve fabrikalar yapan mühendisleri acımasızca öldürmek, buralarda çalışan insanları katletmek...
Ya da yıllardır yapıldığı gibi, barajlara bomba koymak, halka hizmet götüren yüzlerce iş makinasını yakmak, işadamlarını tehdit etmek vs.
Yani Güneydoğu’da kan- ölüm, zarar-ziyan, erozyon ve tahribata rağmen ayakta kalabilmek!..
Özetle; Korkutmak, püskürtmek, vurmak ve de ısrarla tüketmek!..
TABANINI VURAN ÖRGÜT!..
15 Ağustos 1984’te Eruh ve Şemdinli ilçelerini basarak devlete silah çeken PKK, 30 yılı aşkın süredir yalnızca devletle de çatışmıyor...
Devletin gafleti nedeniyle zaman zaman askeri gücü ürkütücü boyutlara da ulaşan örgüt, tam 33 yıldır asker, polis, öğretmen, kim olursa olsun, devletle bağlantılı, önüne kim çıkarsa çıksın katletmekten çekinmiyor...
Hatta PKK 30 yılı aşkın süredir yalnızca devleti de hedef almıyor... Örgütün 1984’ten bu yana köyleri basarak Kürtçe konuşan binlerce sıradan yurttaşı katlettiği de unutulmuyor…
PKK’nın özellikle 1985-1990 arasında Mardin, Siirt, Hakkari ve Diyarbakır’da bastığı köylerde, çoluk çocuk demeden yaptığı katliamların belgeleri gazete arşivlerinde duruyor...
Örgütün stratejisi bellidir; aynı zamanda milletle devlet arasındaki bağı tamamen keserek, gerginliği ve düşmanlığı körüklemek ve bu şekilde cahil bırakılmış kitleleri devlete düşman ederek kırsal kesim insanları arasından militan devşirmek...
Velhasıl, feodal yapının “cahil bırak-yönet, geri bırak-kullan” stretejisi sözde ağalığa karşı olan PKK’nın da sarıldığı stratejilerden biridir ve bu planı ne yazık ki kuruluşundan bu yana uygulamaya devam ediyor... Hem de siyasal olarak da dayandığı kitleleri ısrarla tüketerek!..
EMEĞE DERİN DÜŞMANLIK...
Evet; PKK’nın uzun süre önlenemeyen ancak artık sıradanlaşan saldırı yöntemlerini tüm Türkiye biliyor...
Hele geçen ay Necmettin Yılmaz adlı gencecik bir öğretmeni Tunceli’de kaçırarak katletmeleri var ki, bu canice eylem örgütün yalnızca hedef almaktaki pervasızlığını değil, aynı zamanda tükenişini de gözler önüne serdi...
PKK, kendisini hem siyasal hem de askeri olarak tüketen bu eylem yönteminden ne zaman uzaklaşır bilinmiyor...
Ancak “hendek” planının ortaya çıkardığı bir tablo var ki, Diyarbakır merkezdeki Sur ilçesinin örgütsel kuşatma sonucu yokedilmesi, kitlelerin PKK’ya sırtını döndüğü gerçeğini de net olarak deşifre ediyor...
Peki, tam da bu tükeniş sırasında PKK’nın sivilleri hedef almaya devam etmesi kime hizmet ediyor?..
Hele dün Şırnak-Uludere’de, “yol” inşaatında çalışanlara saldıran PKK’lıların, Kadri Oslu, Ramazan Yakut ve Cangir Yılmaz adlı 3 “işçi”yi katletmesi acaba hangi derin çelişkiyi de barındırıyor?..
Söyler misiniz; Türkçe adıyla, “Kürdistan İşçi Partisi- PKK”, Güneydoğu insanına rahat ulaşım için “yol” yapan masum işçileri katlederken, aynı zamanda yolun sonuna geldiğini mi ifşa ediyor?..
“Ekmek” peşindeki savunmasız işçileri öldürmekten de vazgeçmeyen sözde bir “işçi partisi”, siyasal uzantısını neredeyse yüzde 14 oy oranına ulaştıran kitlelere “iş-emek-alınteri” hikayesini nasıl anlatacak acaba?.. Yazık ki ne yazık!..
SUSTURULAN SLOGAN!..
CHP’nin, Ankara- İstanbul yürüyüşünün ardından Çanakkale’de bir de “adalet kurultayı” düzenlemesi AKP’ye öfkeli kitleler arasında heyecan yarattı...
Şüphesiz bu faaliyetler, geniş kitleler arasında uzun süredir tartışılan “muhalefet AKP’ye karşı bir şey yapmıyor” şeklindeki algıyı dağıtması açısından da etkili olabilir...
Ancak Enis Berberoğlu’nun halen içerde olabilmesi, “adalet yürüyüşü”nün AKP üzerindeki etkisini tartışılır hale getirirken, Çanakkale’deki kurultaya “protokol, bira ve slogan” gölgesi düşmesine ne demeli?..
Doğrusu, Çanakkale gibi bir şehit yatağında, alkol muhabeti üzerinden AKP tayfasına koz verilmesi hiç de hoş olmamış...
Ancak Twitter’da FETÖ’yü göklere çıkartan bir zatın, kurultay sırasında tam da ana muhalefet liderinin yanına oturtulması sosyal medyada daha büyük tepki çekmiş...
Mesele yalnızca FETÖ’ye övgüler sıralayan kişilerin kurultayda konuşturularak CHP’nin yıpratılması da değil aslında... Bir de “slogan” tartışması var ki, oldukça gereksiz...
Yanıt verebilir mi acaba ana muhalefet ilgilileri; Çanakkale gibi bir kentte “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” sloganına ambargo konulması yurdun dört bir yanında Atatürk büstlerine saldıran yobazları cesaretlendirmez mi?..
Evet; CHP Türkiye’ye lazım... Ancak, ana muhalefet AKP politikalarına karşı mitingler-kurultaylar düzenlerken, kendisini yıpratacak kişilerden ve davranışlardan uzak durmazsa, ne yararı olabilir ki yapılan etkinliklerin?.. Haksız mıyım acaba?..