23 Aralık 2024 Pazartesi
İstanbul
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

IŞİD’e ne oldu?

Fikret Akfırat

Fikret Akfırat

Gazete Yazarı

A+ A-

IŞİD ya da Arapça kısaltmasıyla DAEŞ, ABD’nin, başta Suudi Arabistan olmak üzere bölgede müttefiği devletleri ile birlikte kurduğu bir örgüt. ABD bu enstrümanı bölgedeki operasyonlarında bir maymuncuk gibi kullandı. Aydınlık’ın 28 Nisan 2022 Perşembe günü manşetinde yer verdiğimiz Kremlin’e yakın etkili şahsiyetlerden Yevgeniy Prigojin’in verdiği bir bilgi IŞİD’in ABD tarafından nasıl bir maymuncuk gibi kullanıldığını anlamak bakımdan önemliydi:
“2017’nin sonları, 2018’in başlarında, Mazlum Kobani’nin yönetiminde, Amerikalıların desteğiyle sözde SDG birliklerinin, sözde IŞİD’e karşı başarılı operasyonlar yürüttüğü iddia edildiği dönemde, IŞİD savaşçılarının imha edilmediğini, aslında tabela değişikliğiyle eski IŞİD’çilerin SDG’ye entegre edildiğini belirtmek isterim. Bunun kanıtı, Koniko gaz sahası bölgesinde konumlanmış olan ve Suriye petrolünü yağmalayan IŞİD’in, telsiz konuşmalarından tespit ettiğimiz üzere, birkaç gün içinde kendilerini IŞİD’çi olarak değil de SDG’li olarak adlandırmaya başlamasıdır. Böylece onlar da ABD’nin koruması altında girdi ve gelirlerini Sam Amca’yla paylaşmaya başladı.”

IŞİD’İN YÜKSELİŞİ

Prigojin’in dikkat çektiği IŞİD’lilerin PKK/PYD’ye dönüşmesi olayının perde arkasında şöyle bir süreç işledi:
9 Haziran 2014’te Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) Musul’u işgal etti. Irak ve Suriye’de dengeleri değiştiren bu eylem, ABD’nin BOP’taki stratejik “İkinci İsrail” hedefi doğrultusunda önemli bir atağıydı. IŞİD’in, Irak’ta Bağdat’tan sonraki en büyük ikinci kenti, şehrin dışında küçük çaplı çatışmalardan sonra neredeyse hiçbir dirençle karşılaşmadan işgal etmesi herkesi şaşırtmıştı. Örgütün Bağdat’a yürüdüğü, Şiilerin kutsal mekânlarının bulunduğu Necef ve Kerbela’ya girmesinin an meselesi olduğu propagandası başlatılmıştı.
ABD güçleri 8 Ağustos 2014’ten itibaren Irak’ta IŞİD’e yönelik hava saldırılarına başladı. Obama 10 Eylül 2014’te “IŞİD’e karşı mücadele” stratejisini açıkladı. 23 Eylül’den itibaren de Suriye’de IŞİD gerekçesiyle hava bombardımanları başladı.
ABD’nin IŞİD stratejisi üç ayaktan oluşuyordu:
1) ABD ve müttefiklerinin hava operasyonu,
2) Suriye’de başta PKK’nın Suriye kolu PYD ve Irak’ta peşmerge olmak üzere yerel güçlerin eğitilmesi ve donatılması,
3) IŞİD’e karşı mücadele bahanesiyle eğitilecek silahlı güçlerle kurtarılmış bölgeler oluşturmak.
IŞİD bu dönem boyunca Irak’ta da Suriye’de hareket kabiliyetini yitirmedi. Tam tersine Irak’ta Ramadi, Suriye’de de Halep kuzeyindeki bazı bölgelerde yeni yerleşim yerlerini de ele geçirdi. ABD bombardımanının somut olarak sonuç verdiği tek yer Ayn el Arab (Kobani) oldu. ABD, Ayn el Arab’daki çatışma sırasında PKK’nın Suriye kolu PYD’yi müttefik ilan etti ve doğrudan silah yardımı yaptı. Bu aşamadan sonra PYD, ABD bombardımanıyla alan genişletmeye başladı. Plan şöyle işliyordu: Önce IŞİD bir bölgeyi ele geçiriyor, ABD bombardımanının ardından Irak’ta o bölgeler Peşmerge’nin denetimine, Suriye’deki bölgeler ise PKK/PYD’ye bırakılıyordu. Bu sırada Batı medyasında büyük bir PKK/PYD propagandası yürütüldü.

TÜRKİYE-RUSYA ORTAKLIĞI OYUNU BOZDU

ABD, hem Irak’ta hem de Suriye’de askeri ağırlık oluşturarak terör koridorunu genişletmeye ve güvence altına almaya çalıştı. IŞİD’e karşı mücadele bahanesiyle Irak’ta Barzanistan’ı Kerkük ve Musul’a doğru genişletmek, Suriye’de de Irak sınırından Akdeniz’e kadar olan bölgeyi PKK/PYD’nin kontrol etmesi amaçlandı. Ancak Türkiye, Rusya ile işbirliği yaparak planı bozdu. Türkiye 24 Temmuz 2015’te PKK’ya karşı topyekûn mücadeleyi esas alan yeni stratejisini uygulamaya başladı. Ülke içinde hendeklere gömülen PKK’nın Irak’ta da inlerine girilmeye başlandı. 30 Eylül 2015’te ise Rusya, Suriye sahasında operasyonlara başladı. Aradaki Rus uçağının düşürülmesi provokasyonu ile kesintiye uğrayan iki ülke arasındaki yakınlaşma, daha sonra toparlandı. 15 Temmuz 2016 darbe girişimini bastıran Türkiye, 24 Ağustos 2016’da Fırat Kalkanı harekatıyla ABD planını bozan hamlesini yaptı. Cerablus’tan El Bab’a kadar olan bölge Türk ordusu tarafından IŞİD’den temizlendi. Böylece PKK/PYD’nin o bölgeyi de ele geçirmesi önlendi. 2016 sonunda Türkiye-Rusya işbirliği İran’ın katılımıyla genişledi ve Suriye’nin toprak bütünlüğünü sağlayan ve ABD’yi devredışı bırakan bölgesel işbirliği başladı. Arkasında Suriye’de Zeytin Dalı ve Barış Pınarı harekatları, Irak’ta da Pençe operasyonları serisiyle terör koridoru tarihe gömüldü.

STRATEJİK İŞBİRLİĞİ

Prigojin’in açıklamaları birçok bakımdan çok önemli. Suriye’de de etkin olan Wagner adlı güvenlik şirketinin sahibi olarak tanınan Prigojin’in Rusya Federasyonu Devlet Başkanı Vladimir Putin’e yakınlığıyla bilindiğini, bu nedenle açıklamalarının Kremlin’in gayriresmi yaklaşımı olarak okunması gerektiğini vurgulayalım. Son açıklamasında Suriye ve Irak’ta PKK’ya karşı harekatlarını “Türk Ordusu’nun kutsal savaşı” diye değerlendiren Prigojin, Karabağ’ın kurtarılması sırasında Türkiye’nin haklılığına işaret etmiş, ayrıca FETÖ’nün arkasında ABD’nin bulunduğunu belirterek Türkiye’ye destek vermişti. Prigojin’in açıklamaları, Türkiye ile Rusya’nın güvenlik alanında stratejik düzlemde bir ortak yaklaşıma sahip olduğunu ortaya koyuyor. Bu durum, iki ülke arasındaki işbirliğinin, çeşitli konularda dönemsel ve taktik düzeyde değil, stratejik bir zemine oturduğunu gösteriyor. Atlantik tehditlerine karşı silahla mücadele eden her iki ülke de, dünya ve bölgemizdeki Atlantik ile Avrasya arasındaki nesnel saflaşmanın getirdiği zorunluklar nedeniyle daha fazla yan yana gelmeye ve güçbirliği yapmaya mecbur. ABD’nin, bölge ittifakını devre dışı bırakarak Suriye’de çözüm masası kurmaya çalıştığı şu günlerde, bu gerçeğin yeniden hatırlanması önem taşıyor.
Halen, Irak ve Suriye’de gayrinizami CIA operasyonları kapsamında IŞİD adı altında bazı eylemler, PKK/PYD’ye desteği devam ettirmenin bahanesi olarak sahneleniyor. Ancak IŞİD esas olarak kullanım ömrünü tamamladı. Şimdi önümüzdeki aşama, ABD’nin Suriye’den çıkarılması ve PKK/PYD’nin denetimindeki bölgelerin Şam tarafından kurtarılmasını sağlamaktır. Bu konuda Türkiye, Suriye, Rusya ile İran’ın ve genel olarak Avrasya güçlerinin çıkarları ortaktır.
1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günümüz kutlu olsun!

IŞİD DEAŞ ABD Rusya