IŞİD’in ardındaki gerçek
Irak Şam İslam Devleti (IŞİD), Amerika’nın eseridir. Aynı zamanda onun tükenişinin de bir göstergesidir. Çöken bir sistem, gericiliğin bütün mirasına sahip çıkar. İnisiyatifi görece elinde bulundurduğu sürece, bu mirası daha idareli kullanır. Ama denetim ve yönlendirme gücünü yitirdiği ölçüde, kantarın topu kaçar. İnsanlığın devrimlerle tarihin derinliklerine gömmüş olduğu irtica, hortlatılarak sahaya salınır. Kullanılagelen kitle yıkım araçları sıradanlaştıkça, etkiyi arttırmak için, dehşet içeriği tırmandırılır. El Kaide de, IŞİD de, böyle bir sürecin ürünleridir.
Hurafenin cismanileşmesi
Bir deli gömleği gibi insanlığın üstüne giydirilmeye çalışılan irtica, ciddi bir insan hasarına yol açar. İnsan insanlıktan çıkar, hurafe “cismanileşir”. Hurafenin cismanileşmesinde “çağdaş gericiliğin” katkısını da göz ardı etmemek gerekir. Bu süreç, Ortaçağ karanlığı ile hayatın alışverişe indirgenmesinin bir bireşimidir. “Alış”, bu dünyadan umut kesilince, öte dünyaya ertelenir. Ortaçağ’da Kilise’nin sattığı “Endüljans”ların yerini, bu dünyada kafa keserek, öte dünyada sağlanacak imkanlar alır. Oysa “veriş”, bu dünyadadır. Bu “kârlı alışveriş” için ödenmesi gereken bedel, insanın kendi insani özünden vazgeçmesi de dahil, hayatın kendisidir.
Oysa ne El Kaide’nin, ne de IŞİD’in eylemlerini yönlendiren, bu öte dünya programıdır. Öte dünya programı, emperyalist sistemin insanlığın üstüne dayattığı Yeni Ortaçağ’ın sağladığı “bitek ortam”dan mücahit devşirmek içindir. El Kaide’nin de, IŞİD’in de siyasetini yönlendiren bu dünyanın gereksinimleridir. Onların yaratıcılarının onlara vermek istediği yöndür.
ABD’nin kendine biçtiği rol
ABD, kendini şimdilik “olayın dışında” tutmaya çalışmaktadır. Olayın “bölgesel” olduğunu vurgulayan ABD Dışişleri Sözcüsü, ABD’nin “istem üzerine” yardımcı olabileceğini söylemekle yetinmiştir. ABD, olayın bölgesel güçlerin konuşlanması üstündeki etkisini zayıflatmamak için, sürece bu aşamada “etkin bir oyuncu” konumuyla katılmaktan kaçınmaktadır. “İstem üzerine yardım”, istenilen sonuca ulaşmada gerekli müdahaleleri yapmanın uygun bir aracı olarak tasarlanmaktadır.
IŞİD’in Irak’ta sağladığı alan hakimiyetine yol açan durum, ABD’nin yarattığı koşulların sonucudur. Irak, ülkenin toprak bütünlüğünü ve milli birliğini koruma iradesine sahip bir milli ordudan yoksundur. Irak’ın merkezi yönetimi, ABD’nin hazırladığı Anayasa marifetiyle, böyle bir iradeyi zaafa uğratmayı hedefleyen çok parçalı bir yapıya büründürülmüştür. ABD’nin beklentisi, Maliki’nin çaresiz kalıp hem Kürdistan Bölge Yönetimi, hem de ABD karşısında elinin zayıflaması ve Irak’ın parçalanmışlığını kabullenmeye yönelmesidir. Bu aynı zamanda, Irak’ın Beşar Esad’a olan desteğinin önüne geçilmesi, Irak topraklarının Suriye’deki terör örgütlerine bir cephe gerisi sağlaması anlamına gelecektir.
Erdoğan ve IŞİD
IŞİD’e bugüne kadar en büyük cephe gerisi desteğini sağlamış olan Erdoğan Yönetimi’dir. ABD bugün IŞİD’den, ona karşı bir konumdaymış gibi gözükerek yararlanmaya çalışmaktadır. Erdoğan Yönetimi ise, manevra alanı açısından, mayınlı araziye önden yollananların başına gelen güçlüklerle karşı karşıyadır. Konsolosluk mensuplarımız ve diğer yurttaşlarımızın IŞİD tarafından rehin alınması sürecinde gösterilen gaflet ve çaresizlik, bunun bir göstergesidir.
Ön Asya Hızır’ını yaratıyor
Planlarının Suriye’nin sert kayasına çarparak başarısızlığa uğraması, ABD’yi kendisi açısından büyük riskler taşıyan girişimlere yöneltmektedir. Suriye başarısızlığı, Irak’ın toprak bütünlüğü ve milli birliğini koruma eğilimini güçlendirmiştir. Türkiye’de bölünme sürecinin önünü açmayı hedefleyen açılımların önünü tıkamıştır. Bölgede ABD’nin manevra alanını kısıtlayan birlik eğilimini güçlendirmiştir. ABD, bu süreci tersine çevirmeye çabalamaktadır. Ama bu çabalar, aynı zamanda Irak’ın bu süreçten milli bir orduyla çıkması, Türkiye’nin milli bir iktidara yönelmesi ve Suriye’nin başarılarını terörün kökünü kazıyarak taçlandırması için uygun bir ortam yaratmaktadır.
ABD’nin sıkıştırdığı Ön Asya, adım adım kendi Hızır’ını yaratmaktadır.