01 Ocak 2025 Çarşamba
İstanbul
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

IŞİD’in jeopolitiği-2

Ahmet Yavuz

Ahmet Yavuz

Eski Yazar

A+ A-


Geçen haftaki yazımda (27 Eylül 2014), ABD’nin tutumuna ilişkin değerlendirmemde şu ifadeyi kullanmıştım: “İstediği şekli bölgeye verebildi mi? Hayır. Ama Irak’ı ve Suriye’yi böldü. Kürdistan’ı kurulma aşamasına getirdi. Bölgeden çekilme emareleri varken yeniden müdahalenin gerekçesi ne olabilir? Sorunun yanıtı, IŞİD’in Kürt bölgesini tehdit eder hale gelmesi ve petrole el atması; Kürdistan’ın kurulmasının tehlikeye düşme olasılığının belirmesidir.” Tabii burada ifade edilen bölünme kavramı, fiili durumu anlatmaktadır. Bölgede ortaya çıkacak nihai yapılanma henüz netleşmemiştir. Ama ilk amacı Kürdistan’ı güvence altına almaktır.
ABD’NİN FRENLENMESİ
ABD’nin ikincil amacı, Suriye ile yarım kalan hesabını görmek olabilir. Buna gücünün yetemeyeceğini anlaşılıyor. Konjonktür bunun için pek elverişli değil. Ama bu ülkenin kuzeyinde farklı bir oluşumu sağlayabilme olasılığı halen mevcuttur. Kürt bölgesi öncelikli olarak böyle bir yapıyı zorlayabilir. Bu konuda başarılı olması önemli ölçüde Türkiye’nin tutumuna bağlıdır.
SURİYE İLE UZLAŞI ŞART
Türkiye için doğru tutum, sınırlarının güneyinde böyle bir oluşumun hayat bulmasına mani olmaktır. Bugünün bize dayattığı tercihtir budur. Aslında bu tercih dünün de tercihi olmalıydı. Nitekim bu köşede,29 Mart 2014 tarihli yazımda: “Türkiye’nin Suriye ile savaşa ihtiyacı yok. Ama kendi bekası için Suriye ile acil bir barışa ihtiyacı var. Gerekiyorsa sınırlı bir askeri harekâta girişilerek bu koridorun ortadan kaldırılmasına ve buradaki ortaçağ kalıntılarının kazınmasına...” vurgusu yapmıştım.
ORDUNUN MÜDAHALESİ KAÇINILMAZ
O zaman geride kaldı. Ama zararın neresinden dönülse kardır. Şimdi gelinen noktada aynı şeyi yapmaktan başka çare görünmüyor. Adı Suriye ile barış olarak konulmasa bile, örtülü bir uzlaşıyla, Türkiye gecikmeden, yukarıda belirttiğim amacı sağlayacak şekilde sınır ötesinde belirli bölgeleri işgal etmelidir.
Bunun adına “tampon bölge” , “güvenli bölge” veya “sınır güvenliği” demek işin özüne ilişkin değildir. Önemli olan bunlardan birini yaparak kendi güvenliğimizi sağlamaktır. Bunun nasıl yapılacağı, TSK’ya bırakılmalıdır.
Ancak “uçuşa yasak bölge” tesis etmek anlamsızdır. Çünkü IŞİD’in elinde hiçbir hava harp vasıtası yoktur.
STRATEJİK GETİRİLER
Bu hareket tarzının dört stratejik sonucu olacaktır:
ABD’nin bir koridor hayali varsa gerçekleşmesini önleyecektir.
Suriye’nin istikrarına ve Türkiye’nin güvenliğine doğrudan katkı yapacaktır.
Ülkeye mülteci girişi engellenebilecektir.
IŞİD’in kurmaya çalıştığı İslam Devleti hayat bulamayacaktır.
Bu tercihe karşı çıkanlar, ülkenin savaşa girmesinden kaynaklı sakıncaları sıralayabilirler. Doğrudur. Bazı sakıncaları vardır. Ama şu an olup bitenin daha az mahzurlu olduğunu kimse iddia edemez.