Işık Iğdır’dan yükselir!
Ben de gördüm ışığın doğuşunu, ay balam!
Yayılmış bal ovaya, üzüm bağları olmuş humar:
De ki, çok masal dinlemiş, çok delirmişizdir.
Böyle silkinir Ağrı dağının dibinde kıyama duran.
Uzatır avucunu maral, içinde kaç Ağrı var?
Iğdır hem bal çanağı, hem ateş dolu tandır,
İçirilen su çelikte boy atar, menevişi altındandır.
Binicisiyle kişner küheylan, ne bilir gittiğini,
Nerden geldiğini kim, şehitlerle şahlanmışızdır.
Küp gölünün aynalı sırrında anısı yansılanır,
Güneş Iğdır’dan yükselir, özümüz al almadandır.
Nur doğar ellerinde, bilmediğimizi bilen odur,
Bilir hangi göreve gittiğini doludizgin.
Haydı yekinin, diriliş zamanıdır basıp toprağa,
Çağırır ana bir daha pamuğun, çağlanın çığlığıyla.
Ses yayılır ovalara, duyup ayılmışızdır,
Doldurup dertleri bade dolusuyla bağrımıza.
Görmüştük, kardeşin kardeşle yüreklenmesi,
Canda körüklenmesi Kafkas ateşinin...
Harda açan güller solmaz, bedene dolanmıştır.
Ne sağdır, ne ölüdür bir sonsuz anda durur,
Çocuk gibi gülen Aras’la kalplere dökülmüştür.
Kumrular kalkar kale burcundan, kanadı kan,
Ağır ışıklarını yakar Şaman, çözer yükünü.
Kavimler Kapısının bekçisi yıkar elini yüzünü,
Ayağına açılır kapısı, Mihriban bereketi,
Tanyerinden çıktık yola, aşk ile aşklanmışızdır.
Ben de yüzdüm Karasu’nun aydınlığınca:
Sen ayağın takılır olsa Iğdır’ın taşlı yolunda,
Ben kaldırmak için düşerim boylu boyunca.
Sen ok atar olsan canıma demir yayınla,
Ben canımı veririm sana, ay bala, halli halınca.
Boylanır yiğitler yan yana, kökü aynı ezeldir,
Azeridir öz eridir, Kürt bilgesi söz eridir,
Tut elimden yükselelim, yerler gökle bezelidir.
Gel seninle ebede karışalım kardeş, şerbet olalım:
Sen dersen ki, “Gurban olim vatana!”
Ben de gurban oluram, vatana gurban olana!