29 Aralık 2024 Pazar
İstanbul
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

İskenderiye, Kavafis ve türban

Özdemir İnce

Özdemir İnce

Eski Yazar

A+ A-

Bir okurumuzdan gelen iletiyi bilginize sunuyorum. Okurumuzun isteği üzerine kişilikleri belli edecek bilgileri anonimleştirdim. Bu da insanlarımızın mevcut iktidar baskısı altında ne denli terörize olup kortuğunun somut bir kanıtı:

***

Eşimin bir çalışması için gittiğimiz Kahire'de, hava alanına gitmek için bir takside, Giza semti yakınlarında kırmızı ışıkta otomobil durduğunda sakallı, entari tipi giysili 15-20 kişi otomobili sarıyor. Bağırarak ve yumruklarını sallayarak eşimin başını işaret ediyorlar. Eşimin başının açık olmasına kızmışlar. Şöför, kırmızı ışığa rağmen gaza basıp yolu geçiyor ve kalabalığın hışmından eşimi kurtarıyor. Acaba, orada başı açık olarak yürümeye cesaret eden kadınların (var ise) başlarına neler geliyordu o günlerde? Mısır'da seçimler sonrası işbaşına gelen hükümetin tutumu nedeniyle azan bu gibi insanların korkusundan Hristiyan Kopt kadınların bile başlarını örttüğünü söylediler bize Kahire'de. Konu başörtüsünden açılmışken bazı başka bilgileri de iletmek isterim:

1)Bundan bir kaç yıl önce, Almanyadaki büyük orkestralardan birinde görevli bir Türk hanımı ziyaret eden kişiler konserlere başı örtülü olarak çıkmasını istiyor ve buna karşılık kendisine para, otomobil veya bir kat hediye edebileceklerini söylüyorlar. Belli ki amaç, orkestra idaresi buna müsade etmeyince (ki etmeyecekti) hanımın "Almanlar inaçlarıma göre giyinmeme müsade etmiyor, ırkçılık yapıyor" dedirtmek. Yani, açıkca provokasyon. Müzisyen hanım teklifi nezaketle reddediyor; 2) İstanbul'da Kadiköy iskelesi ile Moda arasındaki sahil yolunda hafta sonlarında bir kaç yüz metre ara ile kolkola yürüyen hanım kızlar görülür. Bunların birinin başı örtülü diğerinin açıktır. Buradaki mesaj "Biz özgürüz, isteyen başını örter isteyen açar" olmalı. Bunun Türkiye'deki uygulamanın bir parçası olduğunu sanıyordum. Ta ki benzer hanım kızların Brüksel'de Grande Place Meydanı ve Glasgow'da ana caddede kol kola bir aşağı bir yukarı yürüdüğünü görene kadar. Anlaşılan bu beynelmilel bir uygulama ve bu kızları oralara gönderen(ler) var. Bu hanımların da bu işi bilabedel yapmadıklarını düşünüyorum; 3) Geçenlerde Kadiköy'de bir kuaförde çalışan evvelce başı açık olan bir genç kızın birden başını örttüğünü gören bir hanım nedenini sormuş. Genç kız da "Ayda 800 tl veriyorlar. Ne yapayım teyze, ihtiyacım var" demiş. Sıkmabaş tarzı (bu büyüklerimizin tarzı değil) baş örtmeyi özgürlük olarak tanımlayan pek çok kimse var. Özgürlüğü elde etmenin bir bedeli olduğunu, bunun da bazan çok yüksek olabileceğini, biliriz. Fakat, bu bedelin başkaları tarafından, özgür olana özgür olması için ödendiği tarihteki tek örnek herhalde bu tarz baş örtme olmalı.

***

Geçenlerde güneydeki antik kentlerden birindeki satış mağazasına girdiğimde kasadaki görevli hanım kızın başının örtülü olduğunu gördüm. Aldığım bir kaç kitabın parasını ödemek için yanına gittiğimde, herhalde yüzüne bakmadığımdan rahatsız olmuş olacak ki, birden bana dönüp "Ben başımı bu şekilde kendi isteğimle örtmüyorum. Oğlum beni buna zorluyor." dedi. Kendisine üzülmemesini söyleyip ilerde istediği gibi giyinebileceğini ümit ettiğimi söyledim. Biraz sonra dükkana gelen eşimle de tanıştırdım. Çok sevindi ve uzun konuştular. Bu da madalyonun diğer tarafı - aile ve mahalle baskısı ile baş örtmek.

(*)Sıkmabaş tarzı başörtmeyi özgürlük sayan ve bu konuda sık sık yazılar yazan bir Hürriyet gazetesi köşe yazarına Kahire'deki olayı bildirdim. Hiç ilgilenmedi. Türkiye'de bu tarz baş örtmeyi özgürlük olarak görenler Arap ülkelerinde ve İran'da da kadınların başlarını açma özgürlüğü olması gerektiğini söyleyip, yazamıyorlar. Demokrasi gibi özgürlük de amaç değil araç olunca bu böyle oluyor tabii.]

***

Geçenlerde bir gazetenin birinci sayfasında, bir yanda 1950'lerin, 60'ların kadın manzaraları, bir yanda da 2013 manzarası vardı. 1950-60'ların Arap (Mısırlı, Suriyeli, Iraklı...) kadınları yıldaşları ("çağdaş"a benzeterek ben türettim) dünya kadınları gibi giyinmişlerdi. Günümüz Arap kadınları ise burka, çarşaf.

1950'lerde üniversite öğrencileri kızların çok büyük çoğunluğu açıkbaşlı idi. İslam'ın kalesi El Ezher büyük medresesinde kız öğrenciler sınıflara örtüsüz giriyorlardı. Son olarak Mart 2009'da Kahire ve İskenderiye'ye gittiğimiz zaman, ilkokul kızları bile başlarını örtmüşlerdi. Bu da Müslüman Kardeşler'in etki ve etkinliklerinin doruklarına çıkmış olduğunu gösteriyordu.

***

1987 yılı nisan ayında, Cezayir'ın Oran kentindeki Es-Senia üniversitesinin düzenlediği bir uluslararası toplantıya davetli gitmiştim. Kadim dostum Leyla Vekilli (Cezayir Leyla) de vardı. Oran kahveleri, Fransız kahveleri gibiydi. Her türlü içki vardı ve kadınlar erkeklerle içki içiyorlardı. Örtünme vardı ama çok yaygın değildi. Üniversite'de balık yiyip bol bol şarap içmiştik.

26 Nisan günü, Oran'dan kalacağımız Les Andalouses'e otobüsle gidiyorduk. Yanımda doktorasını Paris'te Yapısalcılık üzerine yapmış bir genç öğretim üyesi kadın oturuyordu. Ben yanımda getirdiğim bir dergiyi karıştırıyordum. Dergide 12 Eylül darbecilerinin ve hükümet erkanının karikatürleri vardı. Adını hatırlamadığım genç kadın karikatürleri göstererek "Kim bunlar?" diye sordu. Kim olduklarını söyledim. Şaşkınlık içinde "Bunların karikatürleri yayınlanabiliyor demek ki... Şaşırdım!" dedi. Cezayir'e böyle bir şey mümkün değilmiş. Laf lafı açtı, söz kadınlara geldi. Kadınlar oy verebiliyormuş ama babalarına, erkek kardeşlerine ve kocalarına vekalet veriyorlarmış. "Sen de mi? dedim. "Evet ben de" dedi.

***

İskenderiye'de 1-6 aralık 1990 tarihleri arasında yapılan Kavafis Festivali'ne konuşma yapmak üzere Mısır'a davetliyim. Festivalden sonra Kahire'ye geçtik. Yeni Kahire Operası'nın açılışına davetliyiz. Kapıda "Özdemir!" diye bağırıldığını duydum. Baktım, benim Oran'dan dostlarım. Cezayir'deki İslamcı terörden kaçmışlar. Terör sırasında ilk olarak yakın dostum romancı Tahar Djaout öldürülmüş.

Yazıyı daha fazla uzatmam olanaksız: Arap dünyasında çağdaşların, kadınların başına gelenlerin en önemli nedeni anayasalarının, yasalarının laik olmamasıdır. Şeriata karşı kendilerini koruyacak yasa kalkanından yoksunlar. Bizler, onlarda olmayanların bizde olması sayesinde AKP şeraitçiliğine karşı şimdilik dayanabiliyoruz.