İsmet Paşa nasıl 'İkinci Adam' oldu?
Cumhuriyet Vakfı Başkanı, gazeteci- yazar Alev Coşkun’un “İnönü” adını taşıyan serinin ikinci kitabı “Diplomat İnönü/ Lozan” Kırmızı Kedi Yayınevi’nin “Türk Devrimi” dizisinden çıktı. Lozan’ın 96. Yıldönümünde yayımlanan “Diplomat İnönü”, birinci kitap “Asker İnönü”nün devamı niteliğinde.
İnönü’nün 1923-1973 tarihleri arasındaki geriye kalan yarım asırlık yaşamının da “Devlet Adamı İnönü” olarak iki ayrı ciltte işleneceğini şimdiden duyuralım.
Atatürk ve en yakın dava arkadaşı İnönü, öteden beri gerici saldırıların hedefidir. Lozan’ı “hezimet” olarak nitelendiren, Lozan’da toprak kaybedildiğini öne süren saldırı bombardımanının geçmişi eskilere dayanır.
Alev Coşkun’un “Diplomat İnönü”sünden öğreniyoruz ki Lozan belgeleri, bunun Türkler için değil başta İngilizler olmak üzere Avrupa devletleri için hezimettir.
Atatürk ve İnönü’ye yönelik saldırıların başını Necip Fazıl Kısakürek, Kadir Mısıroğlu ve onların takipçileri dinci gericiler çeker. İkinci Cumhuriyetçi “solcu”lar da bu kervana katılır.
'MONDROS’TAN DEĞİL MUDANYA’DAN GELDİM'
9 aylık Lozan Konferansı, Alev Coşkun’un kitabında, bütün yönleriyle incelenir. 14 Aralık 1922’de, Lord Curzon karısına yazdığı mektupta şöyle diyor: “Tahmin edilebilecek her özveride bulunduk ama Türkler, sanki dünyanın fatihleriymiş gibi her noktaya karşı çıkıyorlar.”
Çünkü İsmet İnönü muhataplarına “ben Mondros’tan değil Mudanya’dan geldim” diyordu; yani Osmanlı’nın yenilgisinden değil, Kuvayı Milliyenin zaferinden geldiğine dikkat çekiyordu.
NEDEN İSMET PAŞA SEÇİLDİ?
Lozan Barış Konferansı başdelegeliği (başmurahhas) için birçok isim öne çıkar. Başbakan Rauf Orbay, kendisini en doğal başdelege olarak görüyordu. Oysa Rauf Orbay dört yıl önce 30 Ekim 1918’de Mondros Ateşkes Antlaşması’nı, Osmanlı Devleti’nin Bahriye Nazırı (Deniz Savaş Bakanı) olarak imza atmıştı.
Orbay, bu konu ile ilgili olarak Mustafa Kemal’le görüşmesinde, Lozan’a giderken, İsmet Paşa’nın da kurula danışman olarak katılmasını istemişti!
Dışişleri Bakanı Yusuf Kemal Tengirşek ve Sağlık Bakanı Dr. Rıza Nur da başdelege olmak istiyorlardı. Kazım Karabekir Paşa da başdelege olmak isteyenler listesinde bulunuyordu.
İsmet Paşa’nın adı kimsenin aklından geçmiyordu. Cepheden yeni dönen kendisi de böyle bir görevi aklına bile getirmiyordu.
Pekiyi, neden bu göreve İsmet İnönü seçildi? Bunun arka planında ne gibi sebepler vardı? Alev Coşkun’un kitabı bu soruların yanıtını veriyor.
İSMİ İLK KEZ İZMİR’DE ORTAYA ATILDI
Fransız devlet adamı Franklin Bouillon, genelde Ankara hükümetinin düşüncelerini ve Kuvayı Milliye ideallerini anlayan bir Türk dostu olarak kabul ediliyordu. Mustafa Kemal’le Bouillon arasında bir dostluk oluşmuştu.
Bouillon, Mustafa Kemal’e Barış Konferansı’nda Türkiye’yi kendisinin temsil etmesinin çok olumlu bir hava yaratacağını ileri sürdü.
Mustafa Kemal, “Yurt dışında bir konferansa katılmasının olanak dışı olduğunu” belirtti. Mustafa Kemal bu bağlamda, “Türk delegasyonu başkanlığına kimi önerirsin, bu konuda görüşün nedir?” diye sordu. İşte ikisi arasında geçen konuşma:
“Bouillon: İsmet Paşa’yı gönder.
Mustafa Kemal: Yapabilir mi?
Boullion: Evet... En iyisini.” (s. 17)
YAŞAMSAL ÖNEMİ OLAN BİR KONU
Mustafa Kemal, Lozan barış görüşmelerini “yaşamsal önemi olan bir konu” olarak değerlendiriyor. Nutuk’ta Ankara’daki havayı şöyle anlatıyor:
“... İzmir’den Ankara’ya dönüşümde, başlıca Mudanya Konferansı görüşmeleriyle uğraşıldı. Bir yandan da Bakanlar Kurulu’nda, Meclis’te ve komisyonlarda Barış Konferansı’na gönderilecek delegeler kurulu söz konusu oluyordu. Bakanlar Kurulu Başkanı Rauf Bey, Dışişleri Bakanı Yusuf Kemal Bey ve Sağlık Bakanı bulunan Rıza Nur Bey, gidecek delegeler kurulunun doğal üyeleri gibi görülüyordu. Ben, bu konuda daha kesin bir görüş ve kararımı tespit etmemiştim. Ancak, Rauf Bey’in başkanlığı altındaki bir heyetin bizim için yaşamsal önemi olan bir konuda başarı kazanabileceğinden emin olamıyordum.
“Rauf Bey’in de kendisini zayıf görmekte olduğunu hissediyordum. Danışman olarak İsmet Paşa’nın yanına verilmesini teklif etti. Bu teklifle ilgili görüşümü belirtirken, ‘İsmet Paşa’dan danışman olarak elde edilecek yarar sınırlıdır. İsmet Paşa başkan olursa kendisinden en üst ölçüde yararlanılabileceğine ben de inanıyorum’ dedim.” (s. 19)
Hollandalı tarihçi ve siyaset bilimci Prof. Dr. Eric Jan Zürcher, İnönü’nün seçilme nedenini şöyle açıklıyor:
“... İsmet’in kendisinin en sadık ve güvenilir destekçisi olmasındandı, ama bir nedeni de başdelegelik için düşünülen Başbakan Rauf in İngilizci diye bilinmesi, Atatürk’te kuşku yaratıyordu.” (s. 24)
ATATÜRK TAVIR ALIYOR
Barış Konferansı konusu gündemin birinci maddesi durumuna gelince Atatürk, Lozan Konferansı için ciddi tavır almaya başladı. İsmet İnönü ile baş başa yaptığı bir konuşmada bu konuyu ortaya attı ve Lozan’a gitmesi gerektiğini söyledi.
İsmet Paşa’nın isteksizliğini gören Mustafa Kemal kesin vaziyet aldı. ‘Mutlaka gideceksin başka çaremiz yoktur, bu görevi yapacaksın’ dedi.
İsmet Paşa’nın ‘Dışişleri Bakanı var’ demesine, ‘sen Dışişleri Bakanı olacaksın’ yanıtını verir.
Atatürk, verdiği kararı Nutuk’ta şöyle anlatıyor.
“...İsmet Paşa’nın da, mevcut bunca bilgime rağmen, delegeler kuruluna başkanlık edip edemeyeceğini bir daha inceledim. Mudanya Konferansı’nı nasıl idare ettiğini ayrıntılı olarak anlamaya çalıştım. İsmet Paşa’nın kendisine düşüncelerimle ilgili hiçbir kelime söylemiyordum. Sonunda kararımı olumlu olarak verdim. İsmet Paşa’nın Delegeler Kurulu Başkanı olabilmesi için daha önce Dışişleri Bakanı olmasını uygun gördüm. Bunu sağlamak için doğrudan doğruya Dışişleri Bakanı Yusuf Kemal Bey’e özel ve gizli olarak yazdığım bir şifreli telgrafta, kendisinin Dışişleri Bakanlığı’ndan çekilmesini ve yerine İsmet Paşa’nın seçilmesini, bizzat yardımcı olmasını rica ettim.” (s. 23)
“İsmet Paşa birden bire şaşırdı. Asker olduğunu söyleyerek özür diledi. En sonunda teklifimi emir sayarak boyun eğdi.” (s. 24)
Meclis kendi içinden iki delege yardımcısı seçti. Buna göre kurul şöyle oluştu.
Başdelege: Dışişleri Bakanı İsmet İnönü.
Delegeler: Dr. Rıza Nur (Sinop Milletvekili), Hasan Saka (Trabzon Milletvekili).
Ayrıca Meclis’ten Veli Saltık (Burdur), Zülfü Tigrel (Diyarbakır), Zekai Apaydın (Adana), Celal Bayar (Saruhan) ve bunlara ilave olarak hukukçular, maliyeciler ve teknik bürokratlar ile tercümanlardan oluşan 40 kişilik bir kurul oluşturuldu.
İnönü, Lozan Antlaşması’nın sonuçlarını şöyle özetliyordu.
* Türdeş (homojen) ve yeknesak bir vatan;
* Olağanüstü kayıtlardan ve ayrıcalıklardan arınmış bir siyasal ve ekonomik durum; savunma hakkı mutlak, kaynakları bol ve özgür bir vatan. Bu vatanın adı Türkiye’dir. (Şiddetli alkışlar). O Türkiye’yi bu antlaşmalar ifade etmekte ve nitelendirmektedir. (Alkışlar- bravo sesleri). (s. 392)
LOZAN İÇİN YABANCILAR NE DEDİ?
İngiliz Dışişleri Bakanlığı’nın raporlarında Lozan Konferansı, Mustafa Kemal ve İsmet Paşa ile ilgili noktalar şöyle formüle edilmiş:
“Lozan Konferansı’nın getirmiş olduğu saygınlık, uygulamış olduğu sabırlı diplomasiyle İsmet Paşa’ya ve Türk ulusal akımının yaratıcısı ve başarılı önderi Mustafa Kemal’e aittir. Lozan Antlaşması, milliyetçi Türklerin en yüce diplomatik zaferi olmuştur.
“Lozan görünürde parçalanmış olan ama yıkıntıları üzerinden yükselerek, dünyanın en güçlü uluslarına karşı koyan ve yaklaşık olarak tüm ulusal dileklerini sağlamış olan bir ulusun ölüm kalım savaşının son safhası olmuştur.” (s. 407- 408)
Mütareke döneminde İstanbul’da İngiltere’nin Yüksek Komiserliğinde görev yapmış olan Nevile Henderson’dan Lord Curzon’a gönderilen raporda ise Türkiye’nin gücü ve saygınlığı şöyle belirtiliyordu: “Türkiye, yabancı entrikalardan uzak, kendi ulusal hudutları içinde, bağımsız, egemen bir devlet olarak dünyanın önüne çıkıyor.” (s. 408)
CHURCHILL: LOZAN SEVR’İN KARŞITI OLDU
Winston Churchill (1874-1969), İngiltere’nin devlet ve diplomasi hayatında çok önemli görevler almış; İçişleri, Donanma, Sömürge, Maliye Bakanlıkları ve İkinci Dünya Savaşı’nda Başbakanlık yapmıştır. Churchill, “Dünya Bunalımı” adlı kitabında, Lozan konusunda şöyle yazmış:
“Lozan Antlaşması, Sevr Antlaşması’nın kesinlikle karşıtı oldu. Daha önce Türkiye’ye barışı dikte etmekte kalmayıp, Türk devletini ölüme mahkûm etmeye de hazır olan büyük devletler, şimdi eşit koşullardaki görüşmelerde bulunmak zorunda kaldılar. Türkler, İstanbul’u yeniden ele geçirdiler ve Doğu Trakya’nın önemli bir bölümünü geri aldılar. Yabancı devletlerin her türlü yönetim ve denetimi yok edildi. Kapitülasyonlar kaldırıldı.” (s. 409- 410)
Lozan Barış Antlaşması’nın imza töreninden bir gün önce, 23 Temmuz 1923 günü, Sovyetler Birliği’nin resmi yayın organı İzvestiya bir değerlendirme yazısı yayınladı. Y. Steklov’un imzasıyla yayımlanan değerlendirmede antlaşmasının sonuçları şöyle formüle edilmiş:
“Lozan, yalnız Türkler için değil, Doğu’nun tüm halkları için de bir zaferdir. Türk halkları, kendi haklarını emperyalist bağlaşıklara karşı savunmayı başarmışsa, bunu, Sovyet Cumhuriyetleri’nin varlığına borçludurlar… Sovyet Rusya ne kadar daha güçlü olursa Türkler için o kadar daha iyi olur. (s. 410)
ÇİÇERİN: TÜRKLER DÜNYA GÜÇLERİNİ DİZE GETİRDİ
Lozan Konferansı’nın ilk döneminde, konferansta Sovyet Rusya’yı temsil edeni Dışişleri Bakanı Çiçerin “Lozan Konferansı ve Dünya’nın durumu” başlığıyla yazdığı makalede “12 yıl süren savaşlardan sonra zayıf düşmüş kabul edilen Türkler, dünya güçlerini dize getirdi” diyordu. (s. 410)
Şevket Süreyya Aydemir, “İkinci Adam”da şöyle der:
“Lozan’dan sonra İsmet Paşa, siyaset sahnesinde artık İkinci Adam’dır…”
96. yılında Lozan, emperyalizme karşı büyük bir diplomatik zaferdir.
Alev Coşkun, “Diplomat İnönü – Lozan”, Kırmızı Kedi Yayınevi, 504 sayfa, Temmuz 2019