02 Kasım 2024 Cumartesi
İstanbul 12°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

İsmet Paşa ve diğerleri-(TAMAMI)

Şahin Mengü

Şahin Mengü

Eski Yazar

A+ A-

Belli bir süreden beri, bir kısım kişiler İsmet Paşayı sevmediklerini söyleyerek veya daha ileri giderek ona faşist diyerek, hakaret ederek prim yapacaklarını düşünmektedirler.

Elbette belli ölçüler içinde kalmak kaydiyle demokrasilerde herkes eleştirilebilinir. Bu çok da doğal ve sağlıklı bir şeydir.

Eleştirilen, hakarete uğrayan İsmet Paşa kimdir?

İsmet Paşa harp meydanlarının muzaffer komutanı, Lozan’ın büyük diplomatı. Dünya’da bir eşi olmayan, 1946 seçimi öncesinden başlayarak, çevresindekilerin vaz geçirmeye çalışmalarına rağmen ve kaybedeceğini bile bile, ülkesini çok partili hayata geçirerek, elleriyle rejim değişikliğini yapan insandır.

1923’ten itibaren önce büyük önderin yanında ve emrinde ikinci adam, 1938’den itibaren de tek başına bu ülkenin kaderini elinde bulundurmasına rağmen iktidarı muhaliflerine devir etme yürekliliğini gösterebilen bir siyaset ve devlet adamıdır.

Kendi mutlak iktidarı döneminde hazırlanan seçim kanunun sonuçlarına saygı göstermesini bilen, iktidarı devir etmemesi yönündeki ısrarlara, “Hayattayken görmek istiyorum, yaşayarak göreceğiz” diyebilen bir şahsiyettir.

Bir dönem omuz omuza bu ülkenin bağımsızlığı için mücadele ettiği uzun zaman da karşı karşıya geldiği siyasi rakibi Celal Bayar ve arkadaşlarına, bu ülke yönetimini devir edeceğini, yani seçimi kaybedeceğini anladığı zaman ve henüz daha ülkenin en güçlü insanı iken, ne kendisi, ne ailesi için hiçbir şey istememiştir, ama ülkesinin mutluluğu için bir tek şey istemiştir.

O da laikliğin muhafaza edilmesidir.

“İhtilal devrinden kanun devrine girdik. Evvelce vatandaş hakları yalnız kanunda yazılırdı ve biz onu istediğimiz gibi tatbik ederdik. Atatürk devrine dönemeyiz. Vatandaş hakkını istediği gibi alacaktır. Reyini istediği gibi kullanacaktır” sözü sadece söylemiş olmak için söylenmiş bir söz değildir.

Hiçbir tek parti rejiminde, iktidarı elinde bulunduranların, Yargıtay Başkanının Başkanlığında, iki üyesi Yargıtay, iki üyesi Şura-ı Devlet (Danıştay), dört üyesi üniversitelerden, üç üyesi de baro temsilcilerinden oluşan bir tarafsız kurula seçim kanunu hazırlattığını tarih yazmamıştır.

Hazırlattığı seçim kanunun, kendisini iktidardan düşürmesi karşısında “neticeyi saygıyla karşılama”sı BÜYÜK BİR DEVLET ADAMININ DAVRANIŞ TARZIDIR.

Diğer bir deyişle, sabık Cumhurbaşkanı olmayı, demokratik yaşamın doğal bir sonucu olarak kabullenmiştir.

Ondan iktidarı devir alan iktidarın güçlü adamı Adnan Menderes, onun kadar demokrasi oyununun kurallarına saygı gösterdi mi?

Hayır.

Asıl tehlike

İşte bugün yaşadıklarımızı, o gün yapılması gerekenler zamanında yapılmadığı için yaşıyoruz.

O gün sabık Cumhurbaşkanı olmayı içine sindirebilen İsmet Paşadan görevi devir alanlar, kanun devletinden bir adım daha ileri gidip, onlarda hukuk devletini yaşama geçirebilselerdi, bugün bu yaşadıklarımızı yaşar mıydık?

Tek parti yöneticilerinin bile içine sindirebildikleri muhalefetten rahatsızlık duymasalardı, “dikensiz gül bahçesi” yaratma hevesine kapılarak, aynen bugün olduğu gibi, kendisine uygun basın, kendisine uygun yargı yaratma hevesine kapılmasalardı, bugün bu yaşadıklarımızı yaşar mıydık?

Demokrasilerin yerleşebilmesi için “sabık” başbakan olmayı içe sindirebilmek gerekir.

Demokrasilerde en tehlikeli şey, iktidarı elinde bulunduranların, her söylenenin altında demokrasi karşıtı bir şeyler aramalarıdır.

Bir iktidar, kendisini her eleştireni düşman belleyip, onların demokratik tepkilerine en sert, en kaba şekilde cevap vermeye başlarsa, bu kendisinden başka doğru düşünen insan kalmadığı, bu ülke için en iyi düşünenin kendisi olduğu düşüncesine kapıldığını yani megalomanlaştığını gösterir.

İşte demokrasi için asıl büyük tehlikede budur.