İsrail cezaevinde Filistinli bir anne
4. Esenler Film Festivali’nin onur konuğu olarak İstanbul’a gelen Mai Masri, Filistin sinemasının uluslararası arenada iyi tanınan isimlerinden biri. Festivalde bir “Ustalık Dersi” de veren ve Filistin sineması hakkında değerlendirmelerde bulunan Masri, Filistin, Lübnan ve Tunus’ta filmlerin yüzde 50’sinin kadınlar tarafından çekildiğini belirterek, “Kadınların farklı bir iç görüşü ve bakışı var. Detaylara odaklanabiliyor, çok farklı yaklaşıyoruz, insan hikâyelerini anlatmakta başarılıyız” dedi.
Yönetmenin 2015’te çektiği ve uluslararası çapta tanınırlık kazandığı ilk uzun metraj çalışması “3000 Gece” (3000 Layla), Mai Masri’nin bu sözlerinin en iyi kanıtıdır. Filistin direnişinin bir İsrail cezaevinin kadınlar koğuşuna yansımalarını anlatan, alabildiğine sade ve bir o kadar da etkileyici bir filmdir bu. İsrail askerlerine yönelik silahlı bir saldırının genç failini otomobiline aldığı gerekçesiyle sekiz yıl mahkumiyete çarptırılan kadın öğretmen Layal Asfour’un İsrail cezaevinde geçirdiği zorlu günlerin öyküsüdür anlatılan. Mahkumiyetten sonra üç aylık hamile olduğunu öğrenen ve Kanada vatandaşlığı da bulunan kocasının kürtaj istemesine rağmen çocuğunu doğurmaya karar veren Layal’ı zor bir süreç beklemektedir. İsrailli cezaevi müdürünün, gardiyanların ve diğer İsrailli kadın mahkumların baskıları karşısında, bazı iç çelişmelerle birlikte koğuş arkadaşlarıyla birlikte direnen ve bir yandan da çocuğu Nour’u büyütmeye çalışan Layal, İsrail cezaevinde Filistinli bir anne olmanın tipik simgesi olarak sunulur “3000 Gece”de.
‘KORKMUYORUZ GECEDEN’
Koğuş arkadaşları dışında, hastabakıcılık da yapan Filistinli bir erkek mahkum, İsrailli kadın avukatı ve İsrailli cezaevi doktorundan insani muamele gören Layal’ın çocuğuyla birlikte hücreye kapatılması, duvara resimler çizerek Nour’a masal anlatması ile Mai Masri’nin parmaklıkların ve dikenli tellerin üzerinde gezinen kuşlara odaklandığı sahneler oldukça etkileyici. Açlık grevine katıldığı ve tüm zorlamalara karşın cezaevi yönetimiyle uzlaşmadığı için oğlu elinden alınan çaresiz annenin diğer kadınlarla birlikte “Hapishaneye karanlık çöküyor / Korkmuyoruz geceden / Karanlığın sonunda / Zaferin şafağı doğar” türküsünü söylemesi de filmin unutulmayacak anlarından birini oluşturuyor.
‘UÇURTMAYI VURMASINLAR’IN FİLİSTİNLİ KARDEŞİ
“3000 Gece”, açıkça belirtilmese de İsrail’in Lübnan’daki Filistin mülteci kampları Sabra ve Şatilla’da katliam gerçekleştirdiği döneme, yani 1982’ye dair bir öykü anlatıyor. Filistin, Ürdün, Lübnan, Katar, Birleşik Arap Emirlikleri ve Fransa ortak yapımı olarak çekilen filmin tamamına yakını cezaevinde ve kadınlar arasında geçiyor. Lübnan savaşında FKÖ’nün esir aldığı altı İsrail askerine karşı 4700 Filistinli mahkumun serbest bırakılması olayına da değinen film, şu günlerde gerçekleştirilen “esir takasları”nda ister istemez aklıma düşüyor. Oldukça sert, hatta kaba bir yaklaşım sonucunda politik istismar konusu bile olabilecek bir öyküyü, oldukça yumuşak ve rahat bir üslupla aktarmayı başaran Masri, seyircinin duygularını sömürmekten kaçınmaya çalışsa da duygusal bütünlüğe sahip bir film “3000 Gece”. Politik yaklaşımı da oldukça sağlam bir “direnişin kadınları” örneği var karşımızda. Layal, her şeyden çok çocuğu ve kendisi için mücadele eder gibi görünüyor ama arka planda Filistin var olmayı hep sürdürüyor.
1948’den, yani İsrail devletinin kuruluşundan beri 700 bini aşkın Filistinlinin kapatıldığı İsrail cezaevlerinden gerçekçi manzaralar çizen “3000 Gece”, bizim “Uçurtmayı Vurmasınlar” gibi acı bir öykü anlatan ama acıyı da bal eyleyen filmlerden. Rastlarsanız, mutlaka seyredin.