23 Kasım 2024 Cumartesi
İstanbul 19°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

İsrail, Filistin meselesinde yapıcıymış

Mehmet Yuva

Mehmet Yuva

Gazete Yazarı

A+ A-

Ülkemiz, uzun yıllar kendi kaderini özgürce tayin etme siyasetinin olmazsa olmazlarını oluşturan ve tanzim eden ana unsurların başında gelen yerli iktisadi kudret, milli irade ve egemenlikten mahrum bırakıldı. ABD, İsrail ve Batı nazarında Erdoğan “hırçın adam, kontrolü zor şahıs, narsist kişilik, zayıf ve muhtaç iken uysallaşan, muktedir iken geçimsiz bir karaktere dönüşen, alışılagelmişin dışında” aykırı bir politikacıdır. Erdoğan’ın iktidar yolunu açan en önemli lobi grupları ABD ve Batı başkentlerindeki pro-İsrail kuruluşlarıdır. Erdoğan bu çevre ile yakın münasebetler kurdu. Zira bu çevreler ile iyi geçinmeden ve onları taltif etmeden Türkiye’de iktidar zirvesine yürümek imkânsız hükmündedir. Köprüyü geçinceye kadar ayılara dayı demek mesabesinde olan Erdoğan’ın İsrail politikaları bu sebeple muğlak ve inişli çıkışlıdır. Burada devreye giren tercihler değil mecburiyetlerdir. Bu mecburiyetlerin başında Erdoğan iktidarının içinden geçtiği tarihin en zor ekonomik imtihanı gelmektedir. 20 yıllık Erdoğan iktidarında Türkiye-İsrail arasındaki turizm ve ticaret ilişkileri gayet iyi bir seviye yakaladı. İsrail savaş uçakları Konya ovasında hava eğitimi ve tatbikat icra etti. İsrail savaş uçakları teknisyenleri Türk Hava Kuvvetlerinin uçaklarının modernizasyonunu üstlendi. İleri teknoloji ve Antalya/Manavgat şelalelerinden İsrail’e su taşıma projeleri sıkça gündeme geldi.

ERDOĞAN’IN İSRAİL’E GÜVENSİZLİĞİ

Ancak İsrail ile özellikle siyasi ve askeri münasebetlerin dibi gördüğü dönem de Erdoğan iktidarı dönemidir. Erdoğan’ın inisiyatifinde Mayıs 2008’de İstanbul’da başlayan İsrail-Suriye görüşmelerinin İsrail tarafından sekteye uğratılması Erdoğan’da İsrail’e karşı ciddi bir güvensizlik ve rahatsızlık yarattı. Görüşmeler için ikna ettiği “kardeşi” Esad’a karşı da çok mahcup oldu. İsrail’in İstanbul görüşmelerini askıya alması, verdiği taahhütleri yerine getirmemesi, ardından 27 Aralık 2008’de İsrail’in Gazze’ye saldırı başlatmasına yönelik Erdoğan’ın, özellikle kendisine destek veren taraftarları ve İslam âlemine bir cevabı olmalıydı. 29 Ocak 2009’da patlak veren Davos krizini tetikleyen ana unsurların bu gelişmelerle ilgili olduğunu düşünüyorum.

Burada Erdoğan hem Moderatör hem de Şimon Peres’e hitaben; “Sayın Peres… Öldürmeye gelince, siz öldürmeyi çok iyi bilirsiniz! Plajlardaki çocukları nasıl öldürdüğünüzü nasıl vurduğunuzu çok iyi biliyorum. Ülkenizde başbakanlık yapmış olan iki kişinin bana önemli lafları vardır. 'Tankların üzerinde Filistin'e girdiğim zaman kendimi bir başka mutlu addediyorum' diyen başbakanlarınız vardır…Şu zulme alkış tutanları da ayrıca kınıyorum. Çünkü bu çocukları öldürenleri, bu insanları öldürenleri kalkıp da alkışlamak, öyle zannediyorum ki o da ayrı bir insanlık suçudur…Gilard Azamonih, "İsrail barbarlığı zalimliğin de çok ötesinde bir şey", bir Yahudi. Bunun yanında İsrail ordusunda askerlik görevini yapan Oxford Üniversitesi uluslararası ilişkiler profesörü Avi Şalom, İngiliz gazetesi Guardian’da şunu söylüyor: 'Haydut devlet vasfını kazandığını' belirtiyor. Türkiye bir daha Davos'a katılmamıştır.

İSRAİL İLE İLİŞKİLERİ YENİDEN TANZİM ETMEK

İsrail devletine karşı ciddi bir tepki taşıyan Türk milletinin gönlünü kazanmak için Erdoğan taktiksel bir karşıtlık mı sergiliyordu, Filistin meselesinin hassasiyeti sebebiyle İsrail’e mesafeli mi duruluyordu, İsrail ile danışıklı bir dövüş mü yaşanıyor, İmam hatip terbiyesiyle donanmış Erdoğan’ın HAMAS, El-Aksa gibi konularda Yahudi devletine karşı hakiki bir öfkesi mi vardı? Bütün bu soruların her biri kendi başına bir tartışma konusudur. Gelelim Erdoğan ve sözcüsü İbrahim Kalın’da depreşen İsrail ile ilişkileri yeniden tanzim etmek konusuna. 7 Aralık 2021’de Katar’ı ziyaret eden Erdoğan; “Birleşik Arap Emirlikleri ile başlattığımız münasebetlerin bir benzerini İsrail ile yapabiliriz. Dışişleri bakanlarımız ve istihbaratlarımız Abu Dabi ile ilişkileri tesis etmede önemli bir rol üstlendiler. Benzer bir süreç İsrail ile olabilir. Neden olmasın?” demiştir. Ardından Balkan ziyareti dönüşünde İsrail Devlet Başkanının mart ayında Türkiye’yi ziyaret edeceğini ifade etmiş ve İsrail Başbakanının olumlu olduğunu söylemiştir.

İbrahim Kalın da televizyona çıkarak Erdoğan’ın söylemlerini bir adım ileriye taşıdı; “Değişen bir şeyler var. 15 yıllık Netanyahu dönemi İsrail'de kapandı. Yeni bir hükümet kuruldu orada. Çok farklı unsurları bir araya getiren bir hükümet var. Yakında da İsrail Cumhurbaşkanı Herzog'un ülkemize ziyareti olacak. Orada bir değişim oldu, olumlu yaklaşım var. Bizim İsrail ile ilişkilerimizde 2 temel boyut var. Bir ikili ilişkilerimiz var bir de Filistin var. Biz bunu İsrail tarafına açık şekilde ifade ettik. Filistin'de ne olduğu bizi ilgilendiriyor. Kimse bunu sorgulayamaz. İsrail Filistin meselesinde yapıcı adımlar atmaya başladı.”

2010’da Filistin’e yardım taşıyan ve 6 gemiden oluşan Gazze Filosuna İsrail komandoları uluslararası sularda saldırmıştı. 10 yolcu İsrail askerleri tarafından katledilmişti. Türkiye, bu olay üzerine İsrail ilişkilerini sona erdirmiş ve ilişkilerin tekrar normalleşebilmesi için 3 şart koymuştur; İsrail'in yaşanan olay üzerine özür dilemesi, Saldırıda hayatını kaybedenlerin ailelerine tazminat ödenmesi ve İsrail'in Gazze ablukasını sona erdirmesi.

İsrail, olaydan 3 yıl sonra Türkiye'den resmi özür dilemiş ve saldırıda hayatını kaybedenlerin ailelerine tazminat ödemeyi kabul etmiştir. Olaydan yaklaşık altı buçuk yıl sonra İsrail 20 Milyon Dolar tazminat ödemiştir. Peki, üçüncü şart olan Gazze ve diğer Filistin bölgelerine İsrail’in empoze ettiği abluka ve tecrit kalktı mı? Hayır.

‘İSRAİL’İN YAPICI ADAMLARI’ NEDİR?

İsrail, BM kararlarıyla yasaklanmış olan yeni yerleşim alanları inşa etme talebine riayet ediyor mu? Hayır. Filistin ve Suriye’den işgal ettiği Golan topraklarındaki işgalini sonlandırdı mı? Bu da hayır. Kimsenin görmediği ama İbrahim Kalın’ın gördüğü “İsrail’in yapıcı adımları” nedir? Değişen nedir? 15 yıllık Netanyahu’nun koltuğundan olması onun temsil ettiği zihniyetin ve sistemin değiştiğini mi gösterir? Kalın, İsrail’in yeni Başbakanı Bennett’in Netanyahu’nun talebesi olduğunu, ondan çok daha bağnaz ve radikal bir ırkçı olduğunu bilmiyor mu? Bu güzellemelere neden ihtiyaç duyulur. İsrail cephesinde değişen bir şey yok.

Bu esnada Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda, “Bugün Londra’da çeşitli bankaların ve yatırımcıların üst düzey yöneticileri ile yaptığımız birebir görüşmeler çok olumlu geçti. Türkiye Ekonomi Modelimizi ve atacağımız adımları aktarıp, karşılıklı görüş alışverişinde bulunduk. Yarın da görüşmelerimize devam edeceğiz.” ifadelerine yer verdi.

DEVRİM NİTELİĞİNDE MÜDAHELE OLMALI

Geçmiş iktidarlar misali Erdoğan iktidarı da aslında kolayı üretecek olan zor kararları benimsek yerine, dışardan gelecek yardımlarla ömürlerini yaşamayı tercih ettiler ve ediyorlar. Bu sistem ameliyat masasına yatırılmalı ve usta genel cerrahların elinde devrim niteliğinde bir müdahale olmalıdır. Bankaların, tekelci holdinglerin kamulaştırılması zaruridir. Elektrik, doğal gaz, petrol sektörü devletleştirilmelidir. Devlet iktisadi teşekkülleri özel şirketler gibi yönetmelidir. Üretim ve satış teşvik edilip ödüllendirilmeli zarar ve ziyanın hesabı sorulmalı ve cezalandırılmalıdır. Üretici, sanayici ve çiftçiyi ayağa kaldıracak, nefes olacak ve zenginleştirecek ne varsa seferber edilmelidir. Hâlbuki mevcut tekelci kapitalizm sisteminin sunacağı tek çare faşizmdir. Tecrübe ile sabit olmuştur ki bu sistem içinde debelendiği krizden kurtulmak için sadece savaşlar ve yıkımı dayatmaktadır. Bu sistemin ilacı ABD, İngiltere ve İsrail’de değildir. Bu mahfillerle kurulacak olan ittifaklar siyasi ömrünüzü bir nebze uzatabilir. Ancak bu kronik hastalığın bünyeyi kemireceği ve öldüreceği kesindir.