22 Kasım 2024 Cuma
İstanbul
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

İsrail ile ortak değerlerimiz varmış

Mehmet Yuva

Mehmet Yuva

Gazete Yazarı

A+ A-

Sayın Akar’ın İsrail’den bir misafiri vardı. İsrail Savunma Bakanı Benjamin Grantz. Sayın Akar’ın, “Türkiye ve İsrail arasında savunma, savunma sanayisi, askeri güvenlik işbirliği konusunda ciddi bir geçmiş ve tecrübe bulunmaktadır.” tespiti yerindedir. 1948’de ilan edilen Siyonist Yahudi devleti 1949’da İsrail’i ilk tanıyan “Müslüman” hükümetiz. İsrail, Fransa ve İngiltere 1956’da Mısır’a saldırırken Menderes hükümeti İncirlik hava üssünü bu kuvvetlerin savaş uçaklarına açmıştı. Özellikle 50’li yıllarda MİT ve MOSSAD’ın Lübnan, Suriye ve Irak’ta birlikte çalışıldığı ve ortak operasyonların yapıldığı artık sır değil. 1958’de İsrail Başbakanı David Ben-Gurion, Adnan Menderes ile gizlice buluşur. Bu buluşma esnasında İsrail’in Arabi olmayan devletlerle siyasi, askeri ve istihbarat alanında güçlü işbirliği paktı oluşturmak hedefti. 1967’de 6 Gün savaşının ardından Türkiye, Arabi devletler ve BM’nin çağrısına uyarak İsrail’in işgal ettiği topraklardan çekilmesini talep eder. Ancak Fas-Rabat’ta yapılan İslam İşbirliği Örgütü üyeleri konferansında İsrail ile diplomatik ilişkilerin kesilmesi kararına Türkiye karşı çıkar. Türkiye-İsrail ilişkileri özellikle 1980 askeri darbesinin ardından arasında güçlü bir zemin kazanır.

HAMAS’IN İKİ LİDERİNİ ÖLDÜRDÜLER

Sayın Erdoğan’ın, “ben alışılagelmiş bir siyasetçi değilim” ifadesinin anlam kazandığı durumlardan birisi İsrail ile ilişkisidir. 22 Mart’ta 2004’te HAMAS’ın kurucusu, ayakları felçli Şeyh Ahmet Yasin sabah erken vakti namazdan dönerken bir İsrail helikopteri tarafından füze ile vuruldu. Yasin ve korumaları, çevreden geçmekte olan dokuz kişiyle birlikte olay yerinde öldü. İddialara göre aralarında Yasin'in iki oğlunun da olduğu ondan fazla kişi saldırıda yaralandı. Yasin'in yerine Abdülaziz El-Rantisi HAMAS’ın yeni lideri oldu. Rantisi de 17 Nisan 2004 tarihinde İsrail tarafından öldürüldü. Erdoğan Hükümeti, İsrail’i 2005’te sayın Erdoğan kalabalık bir tüccar grubuyla İsrail’i ziyaret eder. “Lübnan Kasabı” ünvanlı Şaron ile bir araya gelir. Yahudi Soykırım anıtına çelenk koyar. Anti-Semit yani Yahudiliğe karşı ırkçılığı “insanlığa karşı suç” mesabesinde kabul ettiğini söyler. İran’ın nükleer programını sadece İsrail’e karşı değil tüm dünyaya karşı bir tehdit teşkil ettiğini iddia eder.

2006’da İsrail Dışişleri Bakanlığı Türkiye ile ilişkilerin kusursuz olduğunu açıklar. Şişirme, yalaka ve sırt okşamak politikalarında altın ödül sahibi olan Siyonistler ve İsrail, Türk milliyetçiliğine en iyi yatırım yapanlardır. Bu diplomatik sanatı icra edemeyen kibirli Suudi kralları Türkiye ziyaretlerinde Anıtkabir bilmez, Atatürk’e saygıda kusur eder, başka bir gün yokmuş gibi 10 Kasım’da Türkiye’ye gelir ama törene katılmaz, bayrağını yarıya indirmez, Türk Milleti ve devletine başsağlığı dileğinde bulunmaz. Hâlbuki İsrail’de iki yere Atatürk büstü kurmuş, Osmanlı-Türk şehitliği anıtı dikmiş, Hürriyet gazetesinin logosuna Türk bayrağı Atatürk resmi ve “Türkiye Türklerindir” ibaresini yazdırmıştır. 12 Kasım 2007’de İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres TBMM’de bir konuşma yapar. Ayakta alkışlanır.

ERDOĞAN’A İHANET

İki gün sonra Filistin Başkanı Mahmut Abbas TBMM’de konuşur. Daha büyük bir ilgiye mazhar olur, daha çok alkışlanır. Mayıs 2008’de sayın Erdoğan’ın Esad ile yaşadığı derin muhabbet sayesinde, Türkiye sponsorluğunda İsrail-Suriye dolaylı görüşmeleri İstanbul’da başlar. İsrail’in âdetinden olan; Önce büyük bir propaganda ile barış görüşmeleri için adım attığını göstermek, görüşmeler bittikten sonra hiçbir sözleşme, imza veya söze sadık kalmamak, itibar etmemek burada da farklı olmadı. Ehud Olmert “U” dönüşü yapar, sayın Erdoğan’a ihanet eder. Türkiye dönüşü Filistin’de Gazze’ye saldırı başlatır. 2008-2009 yıllarında ilişkiler kopma noktasına gelir.

İsrail’in Konya ovasında başlattığı alçak uçuş eğitim programı, Türkiye’nin savaş uçaklarının, tanklarının İsrail tarafından modernize edilmesi projesi, İsrail’e Manavgat şelalesinden su taşıma, Kuzey Irak Barzani yönetiminden gelen İsrail savaş uçaklarının ihtiyacı olan yakıtın Türkiye üzerinden taşınması, çok iyi bir münasebet kuran Ankara-Şam birlikteliğine gölge düşürmek ve fitne sokmak için, İsrail savaş uçaklarının Türkiye güzergahını kullanarak Suriye’yi bombalama ve dönüşte göze sokar gibi uçak yakıt tanklarının planlı bir şekilde Türkiye topraklarına bırakılması gibi çalışmalar zora girer. 2009’da Davos’ta dananın kuyruğu kopar. Meşhur “One Minute” sözü ile TBMM’de ayakta alkışlanan Peres’e hitaben, “Öldürmeye gelince, siz öldürmeyi çok iyi bilirsiniz! Plajlardaki çocukları nasıl öldürdüğünüzü nasıl vurduğunuzu çok iyi biliyorum.” der.

Erdoğan, “Ülkenizde başbakanlık yapmış olan iki kişinin bana önemli lafları vardır. 'Tankların üzerinde Filistin'e girdiğim zaman kendimi bir başka mutlu addediyorum' diyen başbakanlarınız vardır. 'Tankların üzerine çıkıp da Filistin'e girdiğim zaman kendimi mutlu addediyorum' diyen başbakanlarınız olmuştur…Şu zulme alkış tutanları da ayrıca kınıyorum. Çünkü bu çocukları öldürenleri, bu insanları öldürenleri kalkıp da alkışlamak, öyle zannediyorum ki o da ayrı bir insanlık suçudur…” der. Sayın Erdoğan, Yahudi kökenli Gilard Azamonih’in, “İsrail barbarlığı zalimliğin de çok ötesinde bir şey”, İsrail ordusunda askerlik görevini yapan Oxford Üniversitesi uluslararası ilişkiler profesörü Avi Şalom, İngiliz gazetesi Guardian’da söylediği, “İsrail, haydut devlet vasfını kazandı” ifadelerine atıfta bulunur. Olay sonrasında Sayın Erdoğan sözünün muhatabının İsrail halkı ve Peres olmadığını söyler.

BOP hedeflerine hizmetten başlayan “Kanlı Arap Baharı” ile İsrail ile muhabbet ve işbirliği özellikle Suriye sahasında yeniden nükseder. Suriye’de sert bir duvara toslayan yol arkadaşlığı ve iç hesaplaşmalar sonucunda Sayın Erdoğan’ın tasfiye edilmesi planı yürürlüğe konur. Sayın Erdoğan çetin ceviz çıkar. Saldıranların tümü değil ama birçok dişi kırılır. İtimat ettikleri şahıslar ve örgütler ağır bir yara alır. Uluslararası konjonktür değişir. ABD’nin başını çektiği tek kutuplu Alem baş aşağı gitmektedir. Yeni bir dünya düzeni kurulmaktadır. Rusya, Çin ve dostları bu yeni kutbun başını çekmektedir. Buna mukabil başka arayışlar da devrededir.

MOSSAD’A YAPILAN OPERASYON

Bu süreçte ortaya çıkan Türkiye’nin özgül ağırlığı ve stratejik öneminin idrakine haiz hükümetin Türkiye’yi yabancı istihbarat örgütlerin operasyon sahası olmaktan çıkarması adımları atılır. Ekim 2021’de MOSSAD’a yönelik ciddi bir operasyon yapılır. Bir müddet sonra aynı operasyonlar İran istihbaratına karşı gündeme gelir. Oportünizmin kalesi İsrail bu süreci en iyi okuyan devletler arasındadır. ABD, İngiltere, İsrail, NATO cephesinin çökmemesi için Türkiye’yi kazanmanın önemine müdrik. Sayın Erdoğan’ı muhalefet ile baskılamaya ve içinde bulunduğu ekonomik tahribatı onarmak ve seçime farklı bir tablo ile girmek adına taviz vermeye zorlarken, iktisadi imtiyazlarla eski cephede tutmaya çalışmaktadır. İsrail ile münasebetleri ama özellikle İsrail savunma Bakanı Benjamin Gantz’ın ziyaretini bu çerçevede okumak da önemlidir.

BİZİ BATI İLE EVLENDİRECEKLERMİŞ

Gantz’ın Cumhuriyet Bayramı arifesinde Türkiye’ye gelmesi, Anıtkabir’i ziyaret edip Atatürk’ü öven söylemde bulunması akıllıca bir hamle. Mesajında özellikle İran’ı işaret ederek ortak bir düşman vurgusu yapmaktadır. Bölge ve dünya barışını tehdit eden İran’a karşı Türk istihbaratı ile Türkiye’de birlikte başarılı çalışmalara imza attığını söylemektedir. Gantz, "Endişe verici tehditler ki bir tanesi İran'ın yarattığıdır, karşısında ittifaklar inşa ediliyor. Hiç şüphe yok ki NATO üyesi ve ortak dostumuz ABD'nin müttefiki olan Türkiye, küresel istikrarın sağlanmasında önemli bir rol oynuyor” demiştir. Ayrıca sayın Erdoğan ve Akar’dan HAMAS’ın faaliyetlerini yasaklaması ve İran’ın Suriye silah sevkiyatı sebebiyle uyarmasını istemiş. Bunları yerine getirdiğimiz takdirde küs olan sevgilimiz ABD ile aramızı düzeltecekmiş. Yeter ki ortak tarihimiz, kültürümüz ve değerlerimiz olan İsrail’in gemisine binelim. Bizi ABD, Avrupa, uluslararası finans çevreleri, yatırımcılar, müteşebbisler ile nişanlar ve hatta evlendirirlermiş.

İşte o vakit yeme de yanında yat. Ekonomimiz, ticaretimiz, bankalarımız istikrar ve büyüme milletimiz refah ve huzur içinde olurmuş. Biz yeter ki bu alemin barışına, huzuruna, kadınına, demokrasi ve hürriyetine düşman molla rejimine son verelim. Aynı yalanları başka ülkeleri harabeye dönüştürmek, iç krizler ve savaşlarla boğmak için yaptılar. Batan geminin dağıttığı vaatlere bak sen! Kelin merhemi olsa önce kendi başına sürermiş. Hakkını yemeyelim Siyonist Grantz çok net konuşmuş; Siyonist Bakan, sayın Erdoğan ve Akar’a, “Ya NATO, ABD ve İsrail ile İran, Rusya, Suriye ve dostlarına karşı bizimle yürürsün yahut imkânlarımızla seni iktidardan alaşağı etmek için seferber oluruz. Gri saha bitti. Ya Siyah ya Beyaz’da karar kıl, tercihini yap” diyor.

Başında “Milli” olan birkaç bakanlığımızdan biri olan Milli Savunma Bakanı olan Hulusi Akar, “İsrail ile hem tarihi hem kültürel bakımdan ciddi bağlarımız, ortak değerlerimiz var. Türkiye olarak İsrail ile olan ilişkilerimizin ve iş birliğimizin özellikle savunma, güvenlik ve enerji gibi alanlarda geliştirilmesinin bölgesel barış ve istikrarla ilgili önemli gelişmelere sebep olacağını, önemli katkılar sağlayacağını belirtmek istiyorum.” demiş. Sayın Akar, Türkiye ve İsrail arasında savunma, savunma sanayisi, askeri güvenlik iş birliği konusunda ciddi bir geçmiş ve tecrübenin bulunduğuna da dikkat çekmiş. Savunma Bakanı bu açıklamaları, resmi askeri törenle ve memnuniyetle karşıladığı Gantz ile yaptığı ortak basın toplantısında yapmış.

BÖYLE BİR DEVLETLE HANGİ ORTAK BAĞLARIMIZ OLABİLİR?

Sayın Akar, Türk Milletinin İsrail ile hangi tarihi, kültürel ciddi bağları, ortak değerleri varmış? İsrail ile aranızda hangi askeri güvenlik işbirliği konusunda ciddi bir geçmiş ve tecrübe varmış? Sayın Akar, bu iddiaları hangi temele dayandırarak yaptınız? Zira bu açıklamalar vahimdir ve izah edilmeye muhtaçtır. Misafirinizi memnun edeceksiniz diye sayın Erdoğan’ın, “İsrail işgal ve terör devletidir” açıklamalarını es mi geçtiniz? Hangi açıklamalar muteber? İsrail ile ortak değerlerimiz, tarihi ve kültürel ciddi bağlarımız var yönündeki açıklamalarınız mı? Yoksa İsrail’in bir işgal ve terör devleti olduğu mu? Eğer sizin de amiriniz olan sayın Cumhurbaşkanının İsrail için yaptığı tespit doğru ise böyle bir devletle hangi ortak değerleriniz, tarihi ve kültürel ciddi bir bağınız olabilir? Bu karakterde olan, bölge savaşların en önemli sebebi, kriz ve savaşlardan beslenen, Golan bölgesini, Filistin’i, Lübnan’ı işgal eden, Doğu Akdeniz’de Yunanistan, Güney Kıbrıs Rum Kesimi ile askeri ve ticari ortaklıklar kuran, bir devletle hangi bölgesel barışı kuracaksınız? İfadeniz Subliminal bir mesaj mı ihtiva ediyor?

Sayın Akar, açıklamalarınızın, “biz de İsrail’in tarihine, kültürüne, değerlerine sahibiz veya benziyoruz” manasında algılanacağına müdrik değil misiniz? Mahir Ünal bey Cumhuriyetle kavga eder, Hükümet ve Bekir Bozdağ bey Fincancı’ya kızar, haşa teşbihte hata olmaz, ama buna sebep imama kızar Allah’ı cezalandırmaya kalkar misali, Fincancı’yı, etnik bölücüleri, dini-dar bağnazları memnun edecek meslek örgütlerin başındaki Türk ve Türkiye kavramlarını kaldırmaya teşebbüs eder, Hulusi Akar bey Türkiye’yi dünyada başka ülke kalmamış gibi İsrail’e benzetir. Şahit olduklarımız, birkaç gün önce hâsıl olan güneş tutulmasının beyinlere bir etkisi midir, bir akıl tutulması mıdır yoksa seçimi kazanmak uğruna köprüyü geçinceye kadar ayıya dayı demek midir?

Yoksa “uluslararası ilişkiler ve çıkarlar net bir siyah ve beyaz çizgide yürümüyor. Gri alanlar diğer iki renkten daha fazla”, Erdoğan hükümeti, dünyanın henüz kampların çok net ayrışmadığı, içinden geçtiği bu mayınlı tarlada neyin kime ait olduğunun belirsizliğini koruduğu, keskin ideolojik ve çıkar çatışmalarının etkisini kaybettiği bu süreçte kendisine çıkar sağlayacak ve ülkeyi düzlüğe çıkartacak, “çok renkli” bir dış politika inşa etmek zorunda mıdır? “İhtiyaç keşiflerin anasıdır” hak sözünden hareketle, dünün düşmanları bugün dost, bugünün dostları yarın düşman olabilir, önemli olan ihtiyaçlarıma kimin karşılık verdiği midir? Milletin kültürüne, dünya menfaat sahasıdır, çıkarın dışında tüm değerler hikayedir, yaşasın oportünizm zihniyetini telkin etmez mi? Peki, bu siyasetin düşmanları azalttığı dostları çoğalttığı görülmüş müdür? Bu siyaset güven telkin eder mi?

İsrail Fransa Mısır TBMM NATO ABD