İsrail saldırganlaşıyor
Hiç kuşkusuz İsrail’in Suriye politikasının temel parametrelerinden birisi de Golan Tepeleri’nde uluslararası meşruiyeti olan mutlak bir egemenlik tesis etmektedir. Bu nedenle Suriye’deki kirli savaş boyunca işgal ettiği bölgede, Suriye sınırları içinde kalan mücavir alanlarda teröristlere büyük bir destek verdi.
GOLAN TEPELERİ’NDE İSRAİL OYUNLARI
İsrail, IŞİD (DEAŞ) ve diğer terörist gruplar arasındaki işbirliği BM raporlarına da yansıdı. Bölgede görev yapan BM gözlemci gücü UNDOF (United Nations Disengagement Force) İsrail’in teröristlere verdiği sağlık desteğini, malzeme alışverişini, görüntüleri ile birlikte resmi olarak BM’ye bildirdi. Bu bölgelerde (Kuneytra-Dera) IŞİD’in hava desteğini İsrail Hava Kuvvetleri sağladı. Suriye Ordusu teröristlere karşı üstünlüğü ele geçirdiğinde İsrail’in hava saldırılarına maruz kaldı. İsrail bölgede kendisini sınırlayan UNDOF’a açık ya da örtülü saldırılar düzenledi. UNDOF birliklerini günlerce kuşatma altında tuttu. Çok sayıda BM gözlemcisi rehin alındı. İsrail, UNDOF’un görevine son verdirmek istiyordu. Hiçbir ciddi sorunda kararlı duramayan BM, ilave tedbir alacağına 2014 yılında UNDOF’un görevine son verdi. Böylece, sınırlı da olsa kendisini izleyen ve rapor tutan bir kuruluştan daha İsrail kurtulmuş oldu. Rahat bir nefes aldı. UNDOF 2018 yazından yeniden aktive edildi.
ULUSLARARASI HUKUKA SALDIRI
İsrail 1967 yılında Golan Tepeleri’ni işgal etti. Ancak uluslararası toplum bu işgali hiçbir zaman tanımadı. BM Güvenlik Konseyi (BMGK) 1981 yılında bir karar aldı. 497 sayılı bu karar İsrail işgaline kesin bir tavır koyuyor. Karar şöyle özetlenebilir: “İsrail’in işgal altındaki Golan Tepeleri’nde kendi kanunlarını, yargısını ve idaresini uygulama kararı hükümsüzdür ve uluslararası hukuki geçerliliği yoktur.” Bu açık BM hükmüne rağmen Trump’un “Golan kararı” küresel düzeyde hukuk sisteminin iflas ettiğinin açık bir göstergesidir. Dünyada artık bir anarşi ve kargaşa dönemi başlamıştır.
Golan kararını Trump’un imzalamasından sonra İsrail’in Gazze’ye vahşice saldırması bu dönemin ipuçlarını vermektedir. Anarşi döneminin baş sorumluları Netanyahu ve Trump ikilisidir. Trump kendi ülkesinde üzerinde yoğunlaşan baskıları İsrail lobisine dayanarak savuşturmak istemektedir. Trump’un bu çaresiz ve sıkışmış halini gören Netanyahu, durumu sonuna kadar istismar etmektedir. Kukla Trump, kuklacı Netanyahu’dur. Trump’un imza töreninde Dışişleri Bakanı Pompeo ve Ulusal Güvenlik Danışmanı Bolton’un vücut dilini dikkatle takip ettim. Her ikisinden de mutluluk dalgaları yayılıyordu. Bu ikilinin İsrail’e olan aidiyet duygusunun ABD’den çok daha fazla olduğunu söyleyebilirim. ABD Hükümeti’nin İsrail’e tam olarak teslim olduğunu ileri sürmek, sanırım fazla iddialı bir yaklaşım olmaz!
İŞBİRLİKÇİ ARAP ÜLKELERİ
Başlangıçta İsrail ve ABD, Suriye’nin çökeceğini değerlendiriyordu. Golan planını işbirlikçi bir Suriye Hükümeti ile çözmek istiyordu. Ama evdeki hesap çarşıya uymayınca B planını devreye soktular. Öncelikle Arap dünyasındaki tepkilerin yumuşatılması gerekiyordu. Bu maksatla uzun bir dönem Mısır, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve diğer Körfez ülkeleri üzerinde çalıştılar. Sözde İran ve Türkiye tehdidini öne çıkardılar. Ne yazık ki bu çabalarında başarılı oldular. Suudi Arabistan, Mısır, BAE ve diğerleri, Haçlı-Siyonist zulmünde figüran olmayı tercih etti. Utanç duyulacak işbirlikçi politikaları uyguladılar. Resmen Filistin, Gazze, Kudüs, Golan politikalarında İsrail-ABD ikilisinin önünü açtılar. Sıkça bölünmüş İslam dünyasından söz ediyoruz. Müslüman dünyayı bölenler işte bu işbirlikçi ülkelerdir.
SOMUT VE CİDDİ POLİTİKALAR GEREKİYOR
Golan Tepeleri İsrail için bereketli bir tarım deposudur. Aynı zamanda zengin su kaynakları ile o coğrafya için Allah’ın bir lütfudur. Ayrıca doğalgaz kaynakları da mevcuttur. Zengin İsrail fakir Suriye’nin kaynaklarını çalmaktadır. Ekonomik olarak büyük fırsatlarla dolu olan bu bölge stratejik ve askeri açıdan da yaşamsal önemdir. Yüksek olan bu arazi kesimi elinde bulundurana avantaj sağlar. Şam’a iki saat mesafededir. Bu nedenle ABD-İsrail şer ikilisinin oldubittileri kesin olarak kabul edilemez. Dünya da kabul etmemiştir. Ama bu tür diplomatik söylemlerle kesin bir sonuç alınamaz! Önemli olan bu tepkilerin küresel düzeyde İsrail-ABD karşıtı somut politikalara dönüştürülmesidir. Ancak öncelikle Arap ülkeleri ve Müslüman ülkelerin halkları nezdinde bir kamu diplomasisi yürütülmelidir. İşbirlikçi ülkelerin yöneticileri deşifre edilmelidir. Küresel ölçüde belirli ülkelerin liderlik yapması gerekmektedir. Eğer, Türkiye gibi dik duran ve kararlı 2-3 önemli ülke daha olsa ABD-İsrail mevcut politikalarını sürdüremez. Lafla peynir gemisini yürütmeye çalışanlar gerçeklerle yüzleşmelidir.