İsrail Türkiye’de İsrail’den güçlü
İsrail’in varoluş sebebi olan iki merkezin (Uluslararası Yahudi tekelci hegemonya ve Batı Emperyalist sistemin) feleğinde olan başta Arap, Müslüman, Türk dünyası ile diğer ülkeler İsrail’den haz almasalar da içten içe kızsalar da yaptıklarını tasvip etmeseler bile İsrail’e karşı yaptırım kararı alamaz hele ki cepheden bir karşıtlık içinde olamazlar. Zira bu ülkeler Batı tekelci kapitalist sistem ve araçlarının parçasıdırlar. Söylemleri ile eylemleri arasında derin bir tezat ve yaman bir çelişkinin olmasının sebebi de budur. Ancak bu sistem artık alemin alternatifsiz tanrısı olmaktan çıkmaktadır. İki veya çok kutuplu yeni bir dünya nizamı ve bu nizamın yeni tanrıları mahlûkat ürünü tek dominant tanrı sistemin temel kolonlarını sarsmaktadır. Bu kolonların kırılması sürecini başlatan, sonun başlangıcını tetikleyen balyoz darbesi Suriye cephesinde atıldı. Bu konuyu da birçok yazımızda ayrıntılarıyla irdeledik.
Bu sistemin gemisi su almaktadır. Su alan ve batması muhtemel olan geminin yapımcıları, sahipleri nezdinde de idaresinde olanlar, tayfaları ve yolcuları arasında da ciddi bir kırılma, görüş ayrılıkları, çıkar çatışmaları, alternatif çareler, suçlamalar, sorumluluğu başkalarına yüklemeler baş göstermeye başlamıştır. Bu sistemde belirgin olarak zuhur eden ekonomik krizlere, sosyal sorunlara, askeri işgallere, talan ve yağmalara, bunalımlara, tanrıyı oynayan kibirliye karşı itirazlar sadece iç dinamikler ile izah edilemez. En etkili faktör dünya sahnesine çıkan, eski sistem ile rekabet edebilecek, askeri gücüne meydan okuyabilecek, sistemi sorgulayabilecek yeni kuvvetlerin çıkmış olmasıdır. Çürüyen sistemin ve İsrail gibi en radikal, pervasız, hadsiz, hukuk tanımaz ve fodul bir polis karakoluna karşı mücadele eden başta Filistin halkı ve onunla sahada dayanışma içinde olan bölge kuvvetlerin, iki kutuplu dünya nizamının çöktüğü 1991 ve 2003 Irak işgalinden sonra daha kararlı olması, bu gelişmelerden aldığı cesaret ve ilham ile yakinen ilgilidir. Emperyalist sistemin ve karakollarının dayattığı sistemin son çırpınışlar içinde olması ve bundan mütevellit süreci yönetemiyor olmaları ve içinde debelendikleri acziyet sebebiyledir.
VARSAYIMLAR
İsrail ile savaş halinde olan Suriye, Lübnan, İran, Yemen, Irak, başta Güney Afrika ve Venezuela olmak üzere kıta ülkelerinin Batı’nın dayattığı uluslararası sisteme ve polis karakolu İsrail’e karşı ön cepheyi oluşturmalarını bu gelişmeler ışığında okumalıyız. Bu ülkelerin sahip oldukları devlet nizamı, hataları, eksiklikleri hakkında eleştirilerimiz, kabul ve ret hakkımız olabilir ve olmalıdır. Eski sisteme meydan okuyan yeni sistemin bir gün eski sisteme benzeyip benzemeyeceği varsayımından hareketle bu sürece takoz koyulmaz. Hele ki bu varsayım üzerinden mevcut olanın baki ve daim olması için bir çaba içinde olmak gaflet, dalalet ve hıyanet içinde olmaktır.
İsrail-İran, İsrail-Suriye, İsrail-Lübnan, İsrail-Yemen, İsrail-Irak arasındaki mücadeleyi “tiyatro”, “kurgulanmış operasyon”, “atari oyunu” ve benzeri komplo teorileri çerçevesinde sunanlar ya kara cahildir ya da bilerek suyu bulandıran psikolojik operasyon aygıtlarıdır. Ülkemizde konuyu aklıselim irdeleyen uzmanlar da mevcuttur. Prof. Dr. Hasan Ünal dostumuzun konu hakkındaki röportajı derslerle doludur. Meseleyi Şii-Sünni, Yahudi düşmanlığı Kuran emridir zihniyeti ile yorumlayanlar da ciddi bir yanılgı içinde. İran Yahudileri sosyal hayatta da, dini özgürlüklerinde de parlamentoda da İran vatandaşları kadar hak sahibidir.
HANGİ SÜNNİ ÜLKE İSRAİL İLE MÜCADELE ETTİ?
Kendisini laik gazeteci olarak sunan Deniz Zeyrek’in, “İran dahil olduğu bütün çatışmalarda kendisini ABD ve İsrail gibi düşmanlar üzerinden motive ediyor. Ancak gerçekte bölgedeki Sünni Müslüman ülkelere daha çok düşmanlık besliyor” ifadesine ne demeli? Şii İran hangi Sünni Müslüman ülkelere İsrail’den daha çok düşmanlık ediyor? Sünni Pakistan’a mı, Sünni Afganistan’a mı, Sünni Suudi hanedanlığı, Katar, Kuveyt ve Birleşik Arap Emirlikleri’ne mi, Sünni Türkiye’ye mi hangi Sünni ülke? Yukarıdaki tüm Sünni ülkelerle yakın ilişki içindedir. Suudi hanedanlığı olumlu adım atınca İran ile diplomatik münasebetler yeniden tesis oldu. Hangi Sünni ülke İsrail ile mücadele etti, savaş halinde veya karşı karşıya geldi de İran buna itiraz mı etti?
Filistin halkı ve HAMAS Sünni değil mi? Keşke cumhuriyetçiler, milliyetçiler, halkçılar, devrimciler, laikler emperyalizme ve onun kuluçkası polis kolonilerine karşı mücadeleyi ön cephede yapıyor olsaydılar da işimiz Şii-Alevi kimlikli İran, Irak, Suriye, Lübnan ve Yemen’e kalmasaydı. Keşke “Sünni Müslüman ülkeler” bu işin önderliğini yapsaydı da onları savunan, haklı mücadelelerini destekleyen yazılar yazsaydık. Hem piyasada olmayacaksınız, mücadele sahasında “aman bu tiyatro ve orta oyundan uzak durun” “aman bu sopalı iki delinin sidik yarışından uzak duralım, yurtta sulh cihanda sulh” “Şii İran İsrail’den daha tehlikeli” edebiyatıyla köstek olacaksınız, kafa ütüleyecek ve İsrail’in psikolojik propaganda malzemesi olacaksınız.
BATILI UZMANLAR BİLE KABUL ETTİ
Suriye-Mısır-Irak’ın İsrail’i “egemen sınırları içinde” savaşa zorladığı 6 Ekim 1973 ve 7 Ekim 2023’te İsrail içinde hasıl olan geniş çaplı Filistin saldırısından sonra 13 Nisan 2024’te, İran’ın toprağı, devleti ve egemenliğini temsil eden Şam’daki Konsolosluğuna yaptığı saldırıya karşılık olarak başlattığı askeri operasyonu İsrailli generaller, siyasiler ve gazeteciler, Ürdünlü emekli generaller, Batının objektif yorumcuları bile İran’ın bu operasyon ile İsrail’e verdiği zararı, Nehev askeri üssüne verdiği maddi ve personel hasarı, siyaseten ve psikolojik olarak yarattığı etkilerini sizden daha onurlu analiz ettiler.
Beri tarafta, Kurtlar Vadisi dizisinde geçen bir konuşmayı “bugünü 20 sene önce gördüler” mottosuyla tedavüle soktular. “İkisi de varlıklarını birbirlerinin karşıtlığı üzerinden sürdürüyorlar. İsrail olmasa İran bölgede hüküm sahibi olamaz. İran olmasa İsrail Amerika’yı istediği gibi kullanamaz. Tansiyonun düştüğünü hissettikleri an yapay bir tansiyon yaratıyorlar… Arada petrol ve silah tacirleri büyük paralar kazanıyor.” Ne muhteşem bir tespit, ne harika bir kehanet değil mi? Ama ve lakin bal içinde sunulan zehir misali. İsrail’i savunamayanlar, kamuoyu nezdinde itibarı ve meşruiyeti sorgulanan işgalci, katliamcı ve yayılmacı bir devlet ile Şii düşmanlığı, Farisi milliyetçi karşıtlığı veya rakip güdüsü düşmanlığı sebebiyle İran’ı İsrail ile eş tutarak Sünni veya milliyetçi kesimi İran’dan uzak tutma gayretidir. Son merhalede bu çaba İsrail’e hizmettir. Zira duydu duymadı, gördü görmedi duyunca-görünce bayıldı misali çok şaşalı ve filozofik görünen sahnedeki konuşmanın saçma ve içi boş olduğu açıktır. Neden mi?
Temel bir gerçeklik kuramı üzerinden kurgulanmış bir sahne. Zira tüm devletlerin varlığı zıtların birliği, birlikteliğin zıtlığı üzerine kuruludur. Düşman olmasaydı dost, dost olmasaydı düşman olmazdı. İsrail olmasaydı, bir Filistin davası da olmazdı. Peki o vakit ne olurdu? Büyük olasılıkla Filistinliler birbirleriyle çatışır, rekabet eder kan dökerdi. Ayrıca ilginç, yeni fevkalade keşif gibi sunulan bu konuşmayı ecdadımız yüzlerce sene önce bir atasözü ile açıklamış; Ben ve kardeşim emmioğluna karşı, ben ve emmioğlum yabancıya karşı. Peki yabancı olmasaydı ne olurdu? Emmioğlu ile çatışırdık. Emmioğlum olmadaydı ne olurdu? Kardeşler Kabil ve Habil misali birbirleriyle rekabet eder, kavga aralarında hasıl olurdu?
ATTİLA İLHAN’I YİNE YAD EDİYORUZ
Ukrayna 2014 antlaşmasına sadık kalsaydı Rusya Ukrayna’da olmazdı. İran Şahı, Savak örgütü, ABD ile derin bağları olmasaydı İran’da devrim olmazdı. Anadolu işgal edilmeseydi Milli Kurtuluş Mücadelesi ve Atatürk olmazdı. “İsrail Türkiye’de İsrail’den daha güçlüdür” tespitini yapan Atila İlhan’ı bir kez daha rahmetle yâd ediyoruz. İsrail olmasaydı siz tiyatrocular, kumpasçılar, komplocular da olmazdı. Siz olmasaydınız bu kadar yorulup sizi muhatap alacak kimse de olmazdı. Can Yücel’e şiirlerinde neden bu kadar küfür ediyorsun diye sormazlardı. O da, “lan bu kadar o… çocuğunu küfürsüz nasıl anlatayım” da demezdi.