22 Kasım 2024 Cuma
İstanbul
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

İsrail’de çocukların sesi olmak

Mehmet Yuva

Mehmet Yuva

Gazete Yazarı

A+ A-

Nazi zulmünden kaçan Musevilerin-Yahudilerin 1918’den itibaren İngiltere ordusu işgali altındaki Filistin’e ulaşmak her vakit kolay olmadı. Zira İngiltere’nin sınırlı sayıdan ziyade nüfus dengelerini değiştirecek, demografik yapıya zarar verecek ve sonuçta ciddi bir iç savaş ve bölgesel savaşa yol açacak büyük sayıda bir Musevi-Yahudi göçmenini Filistin’e kabul etmesi durumunda, Birinci Dünya Savaşı esnasında Osmanlı saltanatına karşı müttefiki olan Müslüman ve Mesihi Arapları kaybetme riski vardı. İngiltere’nin buna mukabil, Londra merkezli ahtapot finans oligarkı Rothshild Hanedanlığının 1874’te Süveyş kanalında sahip olduğu hisselerini koruma ve Şam (Doğu Arabi Coğrafyası), Kuzey Afrika (Batı Arabi Coğrafyası) ile Batı Asya (Orta-Doğu) için tasarladığı Büyük Siyonist Projesinin (İsrail) hayata geçmesi hayati önemdeydi. Bu amaç doğrultusunda Alman Nazi, Faşist İtalya, Faşist İspanya ve Avrupa’daki faşist örgütlerin teröründen kaçan Musevileri-Yahudileri sistematik olarak Filistin’e yönlendirdiler. Bu esnada Avrupa’da bu sistematik katliamlar, baskılar, zulüm ve adaletsizlikler sürerken, Londra ve New York merkezli Siyonist projenin sahipleri ve taşeronlarının Avrupa faşist rejimleri ile iktisadi ve finans ticaretlerinin devam ettiğini belirtelim. Konu hakkında hangi şirketlerin ne oranda faşist rejimlerle işbirliğini ortaya koyan çok önemli çalışmalar yayımlandı. 

MUSEVİ-YAHUDİLERİ FİLİSTİN’E YERLEŞTİRME PLANI

Rothshild Hanedanlığı tarafından çok iyi planlanmış bir taşıma, yerleştirme, eğitme, donatma, tarım ve sanayi üretim araçlarını tedarik etme, silahlı mahalli savunma teşkilatları kurma, yerinden yönetim ve en nihayet mutlu son devlet olma amacı güdüldü. Bu sayede Siyonist Oligarklar hem “mazlumları kurtaran kahraman”, dindar kesimin “Tevrat’ta seçilmiş halka vaat edilen topraklarda yaşama” imkânını sunan kutsal el, hem de ekonomik, finans ve askeri projelerinde kullanabileceği yeni bir devleti inşa eden tekelci-kapitalist bir dahi olarak telakki edileceklerdi. Ki bu projenin asli hedef olduğu, meselenin mazlum Musevileri-Yahudileri kurtarmak ve onlara güvenli bir liman sunmak olmadığını gösteren en önemli delil 14 Şubat 1945 Sevgililer Günü’nde ABD Başkanı Franklin Roosevelt ile Arabistan Kralı Abdülaziz Bin Suud’un Kızıldeniz’de ABD savaş gemisi USS Quincy’de hasıl olan buluşma esnasında zahir oldu. Roosevelt Kral Suud’a hitaben; “Avrupa’da ve Avrupa’dan kaçan baskı altında olan Yahudiler var. Bunları Filistin’e alınmaları için sizin desteğinize ve yardımınıza ihtiyaç var” der.

KRAAL SUUD’UN YANITI

Kral Suud ise şu karşılığı verir: “Yahudilere bu zulmü kim etti? Alman Nazileri. Bugün Avrupa’nın birçok yeri sizin ve müttefiklerinizin kontrolünde. Alman Nazilerine karşı askeri zaferiniz sonuç vermek üzere ve Almanya’yı siz idare edeceksiniz. Peki, Yahudileri yüzlerce yıldır yaşadıkları Avrupa’dan koparmak yerine, bu zulmü onlara yapmamış Filistin ve Arap topraklarına getirip yeni sorunlar yaratacağınıza, bu zulmü onlara yapmış Avrupa ve Almanya’yı cezalandırın. İdarenizde olan Almanya ve Avrupa’dan onlara toprak verin, hepsinin birlikte yaşayacakları bir ülke kurun, bu daha adaletli ve uygun olmaz mı?” Bu cevabı bir “bedeviden” beklemeyen Roosevelt şaşar kalır. “ABD olarak Arabi coğrafyasını ilgilendiren hiçbir konuyu sizinle istişare etmeden ve onayınızı almadan tek taraflı karar almayacağız.” der.

İsrail’de çocukların sesi olmak - Resim : 1
Gideon Levy

ROOSVELT’İN PRENSİPLERİ

Roosevelt’in bu açıklamaları Siyonist projenin sahipleri ve taşeronlarını çok ciddi rahatsız eder. Uzun bir zamandır tekerlekli sandalyede olan, tekelci-kapitalist ABD’yi deprem mahiyetinde bir finans krizine sokan sistemi “sosyalist” önlemlerle kurtaran ABD tarihinde sınır olan iki kez başkan olma kuralını yıkan tek başkan sıfatını taşıyan, Sovyet Rusya (Stalin) ile uyumlu çalışmayı yeğleyen Roosevelt Suudi Kralı ile görüşmesinin ardından geldiği ABD’de Nisan 1945’te aniden vefat eder. Yerine geçen Truman, Roosevelt’in uyumlu, uzlaşmacı ve istişare prensiplerini rafa kaldırır. Bu tarihi süreci en iyi idrak eden, Filistin’i mazlum Musevilerin-Yahudilerin güvenli limanı olarak kabul eden, ilk dönemlerde İsrail devletinin varlığı, güçlü olması ve daim kalması için tüm imkanlarıyla bu devleti savunan, zaman içinde bu “kurtarıcı ve mazlumun temsilcisi olan” devletin zalim, münafık, yayılmacı, ve adaletsiz yüzüne şahit olan çok sayıda Musevi-Yahudi aydın var.

LEVY’NİN HİKAYESİ

Bunların başında Haaretz gazetesinde araştırmacı yazardır Gideon Levy. İsrail’de adaletin sesidir. Namuslu ve vicdanlı kalem için emsaldir. İsrail hükümetini sürekli eleştirdiği ve karşı olduğu için eşi ve çocukları onunla görüşmeyi kesmiştir. 1953’te Tel Aviv’de doğdu. “Levy” Musevilerde yaygın bir soyadıdır. Arabi manası “çelik gibi, söken güç, birleşik, uyumlu” dur. Arabistan yarımadasında yaşamış önemli bir Musevi kabilesinin adıdır. Gideon Levy’nin Musevi (veya yanlış ama yaygın olarak aynı manada kullanılan Yahudi) ailesi Çekoslovakya’lıdır. 1933-1945 Alman Nazi faşist rejiminin, “nerede bir Alman varsa orası Almanya’dır” yayılmacı zihniyetine uygun olarak, o tarihlerde henüz tek devlet olan Çekoslovakya’nın Alman asıllı bir nüfus barındıran “Sudentenland”lıdır. Dedesi ve ninesi dâhil ailesinin birçok efradı Nazi kıyım kamplarında katledildi. Diğer tüm Nazi kurbanları gibi, ailesinin de güzergâhı Şam coğrafyasını Nil Deltası (Mısır) ile bağlayan Güney Kanadı Filistin’dir. Gideon Levy 1974’te İsrail ordusunda görev yaparken askeri radyosunda çalışır. İsrail İşçi Partisi lideri, eski İsrail devlet başkanı, Sayın Erdoğan’ın “One Minute” dediği” Şimon Peres’in yardımcısı ve sözcüsü olur.

2004’te “İsrail İşgalinde Yaşam ve Ölüm” adlı eserini yayımlar ve şu ifadelere yer verir: “Haaretz gazetesinin genç muhabiri ve beyni yıkanmış biri olarak, Batı Şeria (West Bank) bölgesindeydim. Yerleşimci Yahudilerin zeytin ağaçlarını kestiklerine, İsrailli askerlerin Filistinli kadınları geçiş noktalarında taciz ettiklerine şahit oldum. O zamanlar, ‘bunlar istisnai durumlar, bir hükümet siyaseti değildir’ diye düşündüm. Bunun istisna olmadığını bir sistematik hükümet siyaseti olduğunu çok geç anladım.” Gideon Levy, Filistin’de iki toplumlu bir ülke hayal ve bunun için mücadele ediyor. Türkiye seçimlerle ve seçim sonrasında içte ve dışta neler olacak konusuna odaklıyken, yani önce can derdindeyken Filistin’de canan kuzular ölmeye devam ediyordu.

İSRAİL’İN KATLETTİĞİ 2,5 YAŞINDAKİ MUHAMMED

En son pazartesi günü, tarihte onlarca benzeri olan, yeni bir cinayet işlendi. Babasıyla birlikte seyahat eden 2,5 yaşındaki Muhammed Tamim’i İsrail askerleri yakın mesafeden başına ateşe ederek babasının gözü önünde katlettiler. Yetmedi babasının göğsüne ateş ettiler. Levy, konu hakkında Haaretz gazetesinde çok çarpıcı bir yazı kaleme aldı. Hükümeti ve orduyu sistematik katliam yapmak ve savaş ve terör ateşinin sönmemesi için, kin ve nefretin devamı için çalıştığını iddia eder. İki gün sonra 8 Haziran’da Fransa’nın Alp dağlarında bir Suriye’den göç etmiş Filistin asıllı bir katil, Filistin’de yaşanan terör olayına tepki olarak bıçakla özellikle parkta oynayan, bebek arabasında yatan bebekleri, çocukları öldürmeye teşebbüs etti. “İsrailli askerlerin öldürdüğü bebeklerin intikamı”, “Onlar da bu acıyı tatsın”, “Kısasa Kısas”, “Şiddet şiddeti, terör terörü besler, ilk başlatan daha zalimdir” gibi akıl dışı açıklamalarla bu terörü hem İsrail hem Filistin cephesinde haklı çıkarmaya çalışanlar var. Bir de Gideon Levy gibi namuslu, vicdanlı kahramanlar var. Bu kahramanlar medyamız ve hükümetimizde olsun istiyoruz. Bakalım hem Musevi-Yahudi hem de Müslüman, Mesihi çocuklarımızın barış, huzur ve kardeşçe yaşayacağı Yeni Yüzyılda Türkiye Filistin konusunda söylemden ziyade eylemde Netanyahu terör hükümetini ve zihniyeti ile nasıl mücadele edecek?