22 Aralık 2024 Pazar
İstanbul
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

İsrail’i koruma maliyeti çok arttı

Rafet Ballı

Rafet Ballı

Gazete Yazarı

A+ A-

Profesör Ahmad Malli ile röportaja devam. Dün de yazdım, Prof. Malli, Lübnanlı bir akademisyen. Şii asıllı.
Lübnan Üniversitesi uluslararası siyaset bölümünde ders veriyor.
Ortadoğu’daki politik gelişmeleri, Hizbullah faktörünü yakından izleyen bir isim.
Bu yüzden Gazze, Lübnan ve uluslararası durum hakkındaki söyledikleri önemli.

Prof. Malli’ye şu meşhur “tuzak”ı sordum.
Malum, Türkiye’de bazı tarafların iddiası şöyle:
Gazze avuç içi kadar küçük bir yer. HAMAS burada öncekilerden farklı bir savaşa hazırlanacak... Tatbikatlar yapacak... Fakat CIA, MOSSAD, MI6 gibi büyük istihbarat örgütleri bunu göremeyecek, anlayamayacak... Mümkün değil! Aslında hepsi gördü. HAMAS’ı tuzağa düşürdüler.
İsrail’in “tuzak” kurmadaki amacı da belli: Filistin halkını Gazze’den göç ettirecek. Gazze’ye ve deniz sahasındaki enerji kaynaklarına el koyacak.
Farkındayım. Soru bir hayli uzun. Fakat konuyu iyi anlamak için gerekli.

Prof. Malli sabırlı. 2006 İsrail-Hizbullah savaşında da böyle şüpheler olduğuna dikkat çekti.
“Fakat 2006’daki savaşta Direniş zafer kazandı. Ana faktör, İsrail’in istihbarat körlüğüne düşmesiydi.” Demek ki: İsrail 7 Ekim’de olduğu gibi 2006’da da kibrinin bedelini ödemiş.

2006’da ne olmuştu? Unutanlara hatırlatalım.
Tarih: 12 Temmuz 2006.
Lübnan Hizbullahı’na bağlı bir grup Kuzey İsrail’e girdi. 8 İsrail askerini öldürdü. 2 askeri de kaçırdı. 
Dahası var. Rus malı Katyuşa roketleriyle İsrail yerleşimlerini vurdu...
Hizbullah’ın yaptığı size de tanıdık gelmiştir.
Filistin örgütlerinin 7 Ekim’de Gazze’den yaptığına ne kadar benziyor, değil mi? Tek fark, 2006’da operasyonun çapı bu kadar büyük değildi.

İsrail nasıl tepki gösterdi?
Aynen bugünkü gibi, öfkeyle Güney Lübnan’a girmeye başladı.
Atlantik’in psikolojik harekat merkezlerinin etkisindeki bazı taraflar, aynen bugünkü gibi konuştular.
“MOSSAD, büyük bir istihbarat örgütü. Bu eylemi yapması için Hizbullah’a aslında göz yumdu. İsrail, bu bahaneyle şimdi Güney Lübnan’ı işgal edecek ve Hizbullah’ı ezecek...”
Gerçekte neler oldu??
Savaş 33 gün sürdü. İsrail bombaladı. Havadan, karadan ve denizden.
Hizbullah direndi her alanda. 4 bin kadar roket ve füzeyle cevap verdi.
Bu, bir ilkti tarihte. Devlet dışı bir kuvvet, böylesine çok sayıda roket ve füze kullanmıştı bir savaşta.
Sonuç: İsrail hedeflerine ulaşamadan Güney Lübnan’dan çekilmek zorunda kaldı.
O günden beri Tel Aviv, Hizbullah’la topyekün bir savaşa girmekten hep uzak duruyor.

Tekrar Prof. Malli’nin açıklamalarına bakalım.
“Tuzak” konusunda O’nun dikkat çektiği bir olgu daha var.
“Ayrıca Filistinliler, generaller de dahil çok sayıda askeri esir aldı. Aşağılayıcı bir durumdu bu. Videoları yayınlandı. Bu sahnelerin İsrail tarafından hazmedilmesi kesinlikle çok zor. Bunlar ‘tuzak’ ihtimalini zayıflatıyor.”
Bir “ek” de benden. İsrail “tuzak” kurmuş olsaydı, cevabını da hazırlardı.
Sahaya bakın lütfen. İsrail ne yapacağına hala tam karar veremiyor.

Önemli bir konu da, Atlantik’in Doğu Akdeniz’e yaptığı askeri yığınak. ABD ve İngiliz donanmaları, Hizbullah’ı nasıl etkiler?
Prof. Malli, kademeli ve katmanlı bir cevap verdi:
“Hiç kimse ABD ve İngiltere'nin askeri gücünü küçümseyemez. Ancak milletlerin direnme iradesi de sınırsızdır.”
“ABD, Irak ve Afganistan’ı işgal etti. Askeri ve ekonomik alandaki felaket sonuçlarını gördük.”
Ardından, İsrail’in 1982’de Güney Lübnan’ı işgal döneminden bir örnek verdi.
O dönemde ABD ve Fransa’nın Beyrut’a asker göndermesinin sebebini şöyle değerlendirdi: “Varlıklarıyla İsrail işgalini örtbas ettiler ve yardım ettiler. Fakat tüm bunlar başarısızlıkla sonuçlandı.”
Prof. Malli, uzun olmasın diye ayrıntıya girmedi. Ne oldu, nasıl oldu ben anlatayım.
1983 yılı Lübnan’da kanlı geçti.. Beyrut’taki ABD ve Fransa kışlalarında büyük patlamalar oldu. İntihar saldırıları yapılmıştı bomba yüklü kamyonlarla.
İki ülke büyük kayıp verdi: ABD 298, Fransa 58 asker.
Kesinleşmeyen iddia şöyle: Patlamaların faili, sonradan Hizbullah adını alacak taraftı.
Sonuç: ABD ve Fransa kaçar gibi Beyrut’tan çekildiler.
Bir süre sonra, İsrail de Güney Lübnan’ı boşalttı.

İsrail’i koruma maliyeti çok arttı - Resim : 1İsrail’i koruma maliyeti çok arttı - Resim : 2

Prof. Malli’ye göre, ABD bugün de Doğu Akdeniz’de rahat değil.
Niçin: “NATO, Ukrayna cephesinde Rusya’yla meşgul. Asya’nın en doğusunda ise Çin’in Tayvan’ı geri almasından endişeli.”
Sonuç: “ABD’nin aynı anda birden fazla çatışmayla başa çıkabileceğinden şüpheliyim.”
Kuşkusuz bu cephelere Suriye ve Irak’taki ABD üslerini de eklemek gerekiyor.

Hizbullah lideri Seyid Hasan Nasrallah, Beyrut'ta İslami Cihad ve HAMAS’tan üst düzey isimlerle bir toplantı yaptı (25.10.2023). Ne anlama geliyor bu?
Cevap çok kısa ve yorumsuz: “Bu toplantının gerçekleşmesi ve kamuoyuna duyurulması, Lübnan ve Filistin'deki direniş güçleri arasındaki koordinasyonu göstermektedir.”
Anladığım: Prof. Malli, sahada olanlardan daha hızlı konuşmak istemiyor.

Türkiye kamuoyu için önemli bir soru: Filistin’deki savaş genişlerse, Suriye ve Irak'taki PKK/PYD ne yapar, hangi tarafta yer alır?
Prof. Malli yine kısa, fakat net bir cevap verdi: “İsrail ve Batılı koruyucularının stratejilerini bütün bölgeyi parçalamak üzerine kurduklarını düşünüyorum. Eğer savaş genişlerse, direniş güçlerinin zaferi, bölgedeki parçalanma ve ayrışmayı önleyecektir.”

Türkiye’yle ilgili bir soru daha: Türkiye ile İran arasındaki temaslar tekrar arttı. Bu süreç yeni bir yakınlaşmaya kapı açar mı?
Prof. Malli’nin cevabı eleştiriyi de içinde taşıyor: “Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın tarafsızlığı bırakan ve Filistin’i destekleyen tutumu olumlu bir gelişme.”
Ya Türkiye ve İran işbirliği Filistin’de etkili olur mu?
Prof. Malli: “İki devlet arasında İslam İşbirliği Tekilatı aracılığıyla koordinasyon sağlanması, bölgedeki yakınlıkları ve güçleri nedeniyle kesinlikle etkilidir.”

Fransa, önce kara harekatına karşı çıktı. Sonra insani ateşkes önerdi. Atlantik ittifakında görüş ayrılıkları mı var?
Prof. Malli: “Fransa Cumhurbaşkanı'nın tutumunun iki yönü var. Hem yüksek ölü sayısının dünya kamuoyunda yarattığı maliyeti düşünüyor. Hem de saldırının başarısız olacağına ilişkin endişelerini ortaya koyuyor.”
Ortaya bir soru:  Fransa’nın farklı tutumunda De Gaulle’cü geçmişinin rolü var mı acaba?

Ve tekrar Rusya ve Çin. İki ülke Atlantik ittifakı karşısında ne yapar?
Prof. Malli: “BM Güvenlik Konseyi'nde bu iki gücün veto kullanımına bakalım. Çin ve Rusya, dikkat çekici bir şekilde, ABD ve Batılı müttefiklerine karşı sağlam duruyor.”
Doğrusu Çin ve Rusya’nın kararlılığı hakkında bu kadar güçlü bir ifade beklemiyordum.
Prof. Malli sadece analiz mi yapıyor, yoksa enformasyona mı dayanıyor?
Bekleyip göreceğiz.

Son soru: Filistinliler 7 Ekim hamlesiyle ne yapmak istiyorlar? Nihai zaferi kazanmak mı yoksa nihai zafere giden yolu açmak mı?
Prof. Malli gerçekçi: “Filistin direnişi Filistin coğrafyasındaki siyasi faktörlerin farkında. 30 yıllık Oslo Anlaşması deneyimi onlar için cesaret verici değil. Filistin halkı taleplerine ulaşamadı. Öte yandan, İsrail toplumunun aşırı sağa eğilimi göz önüne alındığında, iki devletli çözüm geçmişte kalmış bir meseledir. Dolayısıyla, Filistin direnişinin 7 Ekim başarısına yatırım yapmasının gerçekçi amacı, nihai zafere giden yolu açmaktır.”
Şunu anladım: Filistin’de yeni bir süreç açılıyor.

Prof. Ahmad Malli ile iki günlük röportaj ve sahadaki gelişmeler şunları gösteriyor:
Bir: “Direniş” camiası kendinden fazla emin.
İki: İsrail’i korumanın maliyeti ve riskleri Batı için çok yükseldi. Bunun içinde ABD’nin savaşa girmesi de var. ABD için savaş kararı kolay gözükmüyor. Ülkede yarılmaya yol açabilir. 
Üç: İsrail ve Batılı büyük devletlerin Filistin krizinde “sihirli formül”leri belli oldu: İran ve Lübnan Hizbullahı’nın savaşa karışmasını önlemek. Amaçları, İsrail’in elini Gazze’de rahatlatmak. İran’ın özelliği, kendisi savaşa girmeden, bölgedeki Direniş gruplarıyla İsrail’i zorlayacak kapasiteye sahip olması. İran ayrıca, Avrasya derinliğinde ittifak sistemini bir hayli ilerletmiş görünüyor. Rusya ve Çin’in attığı adımlar ve yaptığı açıklamalar, “istişare” aşamasından “koordinasyon”a geçildiğini düşündürüyor.
Dört: Rusya ve Çin’in Filistin krizindeki politikaları teorik bir tercih değil. Sahadaki maddi bir zemine dayanıyor. Moskova ve Pekin biliyor ki, Filistin’de ABD-İngiltere-İsrail ittifakı kazanırsa, sıra kendilerine gelecek. Tersine, Batı ittifakı kaybederse, Rusya ve Çin için üzerindeki ABD baskısı büyük oranda hafifleyecek. Savaş etkenleri zayıflayacak.
Beş: Bütün bu tespitler bir süreci işaret ediyor. Akşamdan sabaha olacakları değil.