06 Ocak 2025 Pazartesi
İstanbul 11°
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

İstanbul’da sıkıyönetim -(TAMAMI)

Kurtul Altuğ

Kurtul Altuğ

Eski Yazar

A+ A-

Tarih: 1 Mayıs 2013

İstanbul belki de tarihin ilk ilan edilmemiş sıkıyönetim durumunu yaşamakta.

Türkiye dünyanın gözleri önünde yaşanan bu olayları demokrasi, insan hakları, özgürlük gibi kavramlarla açıklamakta çok güç durumda kalacak. Ondan kuşku yok. Çünkü olup bitenlerin o kavramlarla hiçbir ilgisi olmadığını birileri 1 Mayıs 2013 günü kanıtlamak istemekte.

Taraflarından biri silahsız, diğeri halkın verdiği vergilerle ayakta duran bir devletin yurttaşlarının güvenliğini sağlamak için kurulmuş olan güvenlik güçleri. Sanki birbirleriyle savaş ediyorlar.

Demokrasi ve insan hakları için utanç verici bir durum.

Faşizmin ayak sesleri mi?

Buna benzer durumları yakın tarihimizin hiçbir döneminde yaşamadığımızı söylemeliyiz.

555 K diye anılan ve unutulmayan olayları yaşadık.

SBF önünde sıralanmış Aknoz Paşa’nın askerlerinin SBF ve Hukuk Fakültesinin duvarlarına yağan kurşunları gördük.

6-7 Eylül’ün İstiklal Caddesi’ni ne hale getirdiğini biliriz.

1 Mayıs günü yaşanan olaylara ne ad vereceğiz? Faşizmin ayak sesleri mi?

Tek adam idaresine doğru gittiğimizin belirtisi mi? Yoksa silahsız gücün sınandığı “Demokrasiye paydos” zillerinin çalmasının işaretini veren bir iç çatışma provası mı?

Allah korusun!

Yarından sonra olacakları kestirmek olası değil. İstanbul’da ilan edilmemiş bir sıkıyöneti halini görmemek elde değil.

Sokağa çıkmak şu sıralarda mümkün değil. Taksim’e çıkan bütün sokaklar kapatılmış, İstanbul, deniz ve karadan kendi halkına girişi ve çıkışı yasak bir mega kent. Sokaklarda polisten geçilmiyor. Gaz bombaları patlıyor, sirenler çalıyor ve İstanbul ve İstanbullu hiç yaşamadığı bir günü yaşıyor. Tarih: 1 Mayıs 2013 Salı. Not edin lazım olacak bir gündür bu. İbret için, gelecek için.

Peki niçin Devlet güçleri böyle acımasızca kullanılıyor? İstanbul’da rejime kast eden eli silahlı terör mü, halkın özgürlüklerini ortadan kaldırmak isteyen işgal kuvvetleri mi görev başında?

Hayır, hayır hiç biri değil! Ya nedir bu zulmet, nedir bu üstümüze çöken kara bulutlar?

1 Mayıs Emekçiler Bayramı kutlanıyor!

Gaz bombaları ve barikatlarla Taksim sanki İstanbul’dan ayrılmıştır ve sanki bayrama gidiyoruz diyerek evden çıkan işçiler ve aileleri, sendikalar, emek kuruluşları yasal haklarını kullandırmak istemeyen güçle özgürlüklerinden koparılıyor.

Sonun başlangıcı mı?

Ülkesine karşı tüm görevlerini barış içinde yapmak isteyenlere layık görülen bayram bu mu?

Bu ülkede hiç mi sevgi kalmamış? Bu elinde cop ve biber gazı olan halkın çocukları polisleri, kendi yurttaşlarına karşı kim kışkırtıyor ki, bu denli acımasız olabiliyorlar?

Bu manzaraya dayanmak, yazmak bile güç. Bayrama koşan halkın duygularını, korkularını, şaşkınlıklarını, biber gazıyla yaşlanan güzel gözlü insanların can paralayıcı düşüncelerini dile getirmek güç.

Gazeteciler gazetelerine gidemiyorlar, haberleşme felç halinde.

Tanrım! Bize neler oluyor?

İktidarlar, iktidardan gitmenin ufukta belirdiği anlarda gergin, ezgin ve bezgin olabilirler, hatta yaptıkları marifetlerin hesabının sorulacağı yürekleri endişe ve korku da kaplayabilir.

Sokaktaki vatandaşın, emekçinin yılda bir kez olsun kendi bayramını istediği ve kutsal saydığı bir alanda kutlamak istemesi yasal bir suç mudur ki; devlet böyle haşin davranabilir?

Bu saatleri yaşamak ve yazı yazmak!

İşte bu satırları bu acı hüznün yüreğimi kapladığı anlarda yazarken gazetemi aradım. Çok arkadaşım henüz yollardalar. İstanbul’un ana arterlere açılan köprüleri kapalı, denizi sessiz ve hareketsiz bir İstanbul’u yaşıyoruz bu bahar günü 1 Mayıs’ta.

Keşke yaşamaz olsaydık.

Ne diyelim ?

Her iktidar estirdiği rüzgarın bir süre sonra yıkıcı bir fırtınaya dönüştüğünü görecektir. Bu rüzgarın çok yakında bir fırtına olarak geri tepeceğini bilmek için kahin olmaya gerek var mı?