23 Kasım 2024 Cumartesi
İstanbul 17°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

İsveç’in gücü bizim güçsüzlüğümüz

Gaffar Yakınca

Gaffar Yakınca

Eski Yazar

A+ A-

İsveç’teki ırkçı eylem tüm Müslümanların canını yaktı. Peki karşılığına ne yapabildik? Yapabildiğimiz tek şey İsveç’in NATO’ya girişini veto etmek. Onda da ne kadar direnebileceğimiz konusunda kuşkuluyuz. Tüm Batılı “dostlarımız” ve hatta bizzat NATO, İsveç’in haklı olduğunu, bizim konuyu “abarttığımızı” düşünüyor.

Misal, bu iğrenç olayın üzerinden “makul bir süre” geçtikten sonra İsveç, bazı jestler yaparak yeniden kapımıza gelebilir; bir yandan NATO’daki “müttefiklerimizin” ekonomik baskısı, tehditleri, diğer yandan İsveçlilerin tatlı dili NATO kilidini açabilir. İsveçli faşistler de kaldıkları yerden Mushaf yakmaya devam ederler!

Hadi bu biraz karmaşık bir senaryo, daha sade olanından söz edelim. Diyelim ki seçimlerde 6+1’lik masa galip geldi. Müslümanlara hakareti, bugün bile seçim zoruyla kerhen kınayanlar, o zaman ne yapar varın siz düşünün.

Bu söylediklerime “hayır kesinlikle olmaz” diyebiliyor muyuz? Maalesef hayır. Çünkü Batılılar Müslümanlara/Türklere yönelik ayrımcılığı “ifade hürriyeti” kılıfı altında kurumsallaştırmışlar, “sıradan bir aşırılık” olarak toplumlarına mal etmişler.

İfade (veya düşünce) hürriyeti, Batılı toplumlar için bir değer. Bunu, en ileri yönetim biçimi olarak gördükleri ve adeta putlaştırdıkları “liberal demokrasinin” bir gereği olarak görüyorlar. Tüm yasalarını ve toplum düzenlerini liberal demokrasinin değerlerine göre şekillendiriyorlar.

Bu düzen, iğdiş edilmiş Hristiyanlık ile çeşitli tonlardaki kapitalizmin bir bileşimidir. Köklerini iki bin yıllık antik Yunandan almış, mülkiyetin kutsal sayıldığı kapitalizm ve mülkiyete boyun eğmiş Hristiyanlıkla harmanlanmıştır. Bugün, Batıdaki gündelik yaşama ve yasalara tam anlamı ile hakimdir.

Batının asıl gücü de işte bu tutarlılık halinden kaynaklanır. Toplumsal kurallar, normlar, kamuoyunun algısı ve yasalar… Tamamı, kendi değerleri ile tam bir uyum içindedir.

Bizim güçsüzlüğümüz de aynı sebebe dayanıyor. Aydınlarımızın hayata bakışı, toplumun genel algısı ve yasalarımız kendi değerlerimiz ile uyumlu değil. İstediğimiz kadar Müslüman olduğumuzu, Türk olduğumuzu söyleyelim, toplumsal yaşamımızda kendi değerlerimizin değil Batılı değerlerin egemen olduğunu görüyoruz.

Batı’nın bireyi her mefhumun üzerinde gören anlayışını olduğu gibi kabul etmişiz. “Özgür birey olmak”, “kendin olmak” gibi tuhaf sloganlar yaşam amacımızı şekillendiriyor. Batılılar ne yapıyorsa ona öykünüyoruz, toplum, topluluk, aile gibi kurumları küçümsüyoruz, sınırları ve maksadı belli olmayan bir bireysel özgürlük masalını geveleyip duruyoruz.

Okullarımız, “dünya vatandaşı” denilen bir tür ucubeyi yetiştirmeyi matah bir işmiş gibi sunuyor. Eğitim programlarımız hala Batı’dakilerin ucuz kopyası düzeyinde. En İslamcı, en milliyetçi, en komünist olanlarımızı bile Batıya gönderip bir kez onların tornasından geçiriyoruz. Televizyonlarımızdan gün 24 saat Batı’nın değerleri akıyor. Uyuşturucu, cinsel sapkınlık, nihilizm… bunların hepsi “ifade özgürlüğü” kılığında evimizden içeri giriyor. Bir yandan bunlara itiraz ederken diğer yandan liberal özgürlük safsatasını ayakta alkışlıyoruz!

İsveç’e tepki verirken bile onların argümanlarını kullanıyoruz. “Liberal demokrasilerde ifade özgürlüğü tabii ki çok önemli bir haktır” diye söze başlıyor, sonra ama diye devam ediyoruz. Siz en baştan karşı tarafın tezlerinin ne kadar doğru olduğunu kabul etmişsiniz, en baştan onun sistemine, onun ideolojisine teslim olmuşsunuz, bundan sonra artık ne söylerseniz söyleyin bir etkisi olur mu sanıyorsunuz?

İstanbul’daki eşcinsel eylemlerinde polisin önünde düdük çalarak çıplak memelerini sallayan bir Alman kadın vardı hatırlıyor musunuz? Kendisini “eşcinsel eylemci” olarak tanıtan bu kadın, hem bizim toplumsal değerlerimize hakaret etti, hem de kamu görevi yapan polisimizi taciz etti. Üstüne, gösteri ve yürüyüş yasasını da çiğnedi.

Peki biz bu kadınla ilgili ne yaptık dersiniz? Hiçbir şey! Çünkü toplumsal düzenimizde kendi değerlerimiz değil, düdük çalıp memelerini açan o Batılı kadının değerleri hakim. Bu eziklik değilse nedir? Kendi toplumsal değerlerini savunamayan bir ülkeyi yabancılar ciddiye alır mı?

İnandıklarımıza hakaret eden Batıya gücümüz yetmiyor. Sebebi bizden çok paraları, bizden çok silahları olması değil. Kendi kültürlerine ait değerleri evrensel doğrular gibi bize yutturmuş olmaları.